İnsanlık onurunun dili barıştan geçer
Özgün Enver Bulut 24 Ağustos 2025

İnsanlık onurunun dili barıştan geçer

Aslında her zaman gündemde tutulması ve yüksek sesle konuşulması gereken en önemli konu barışa dair sözler, eylemlerdir. Soluksuz ve ısrarla barış demeli. Dünya büyük savaşlar yaşadı. Kuşkusuz bunlar emperyalist paylaşım savaşlarıydı. Bakıldığında, o günden beri her yerde savaş durmaksızın devam ediyor. İnsanlar yoksullaştıkça, yoksullaştırıldıkça gücün ve korkunun himayesinde bazı liderlerin ardından gidiyorlar ve onlar da felaket günlerinin tohumunu serpiyorlar. 

Her şey o kadar sıradanlaşıyor ve insanlıktan uzaklaşıyor ki kıyımlar her yeri yerle bir ediyor. Hangi çok uluslu şirket biraz kıvranıyorsa yangın orada başlıyor. İlaç şirketleri devreye girince hastalık, enerji şirketleri konuşunca yangın, savaş sanayi daha ağzını açmadan bombalar yağıyor… Gazze son prova yeri. Televizyonlarda canlı canlı soykırım yayınlanıyor. Çocuklara kadar uzanan acımasız  bir saldırı hergün canlı bağlantılarla aktarılıyor. Kadınlar, yaşlılar, hayvanlar katlediliyor. Sivil toplumun sığındığı her yer bombalarla yerle bir ediliyor ve çocuklar açlıktan, susuzluktan ölüyor. 

Oysa edebiyat ve sanat savaşın nelere yol açtığına dair önemli eserlerle dolu. Hiçbir şey bilinmiyorsa Nazilerin yaptıkları ortada. Avrupa’da Nazilerin zulmünden geçmeyen ülke kalmamıştır. Yahudileri söylemiyorum bile. Dünya kadar film, belgesel ve roman var. Faşizmin ayak sesleri adım adım, göstere göstere insanlığın başına bela oldu. Gizledikleri tohumlar ise yavaş yavaş ortaya çıkmakta ve dünya onlarla yeniden felakete doğru gitmekte günümüzde. Savaşların yaptığı tek şey var. Kıyım ve bir adım ötesi olan soykırım. Bu genele yayıldığı gibi, ülkelerin kendi içinde de yapılmakta. Ekolojik, kültürel ve en önemlisi de bilimsel ve eğitimsel soykırım. Savaşın vurduğu ilk yerler hep buralar.

Jerzy Kosinski’nin Boyalı Kuş’u bir çocuğun gözüyle o korkunç anları anlatır. Polonya’nın en yoksul ve eğitimsiz bölgesinde, ailesinin savaştan korumak için bir adama emanet ettiği esmer çocuğun yaşadıklarını, aktarımlarını anlatır Kosinski. Bu yoksulluğun içinde dine sığınan insanlar, katolik ve ortodoks olup birbirini boğazlayanlar, suların taşması sonucu bataklığa dönen tarlalar ve yoksulluğun üzerine Nazilerin işgali ve yaşam mücadelesi… Savaşın insanları hayvanlaştırdığı, neticesinde olanları çarpıcı bir şekilde görürüz. Peki durum değişir mi? İnsanlık uygarlığın yerine ilkel yöntemleri seçer ve kıyım, soykırımlar devam eder. Oysa “gerçek olan, insanın kendi yolunu kendi eliyle çizdiği, geleceğinin tek hakimi olduğuydu. Herkes aynı ölçüde önemliydi. Her şeyden önce de eylemin yönünü ve amacını bilmeliydi insan.”

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, Erich Maria Remarque’nin yazdığı, savaşın nelere yol açtığına dair önemli baş yapıtlardan. Tarafların ne için, neden savaştıklarını bilmedikleri bir savaşın ortasındaki kötülükleri anlattığı için baş yapıt. Öldürdükleri askerlerin aslında kendilerine benzeyen, onlara empoze edilen fikirlerden dolayı tüm bunları yaptıklarını düşünen askerlerin duygusu ve serzenişi, savaşın aslında halk çocukları için anlamsız olduğunu göstermektedir. “Bağışla beni arkadaş! İnsan her şeyi iş işten geçtikten sonra anlıyor. Sizin de bizler gibi biçare yaratıklar olduğunuzdan bize neden hiç söz etmezler sanki? Sizin analarınız da bizimkiler gibi acılı. Hepimiz ölümden aynı biçimden korkuyoruz. Aynı ölümle ölüyoruz, aynı acıları çekiyoruz.” 

Eylül ayının ilk günü Dünya Barış Günü. Savaşın unutulmaması ve korkunç sonuçlarının anımsanması, geleceğin ise tamamen barış içinde olması duygusu ile BM tarafından kabul edilmiştir. Sembolik de olsa bu yıkımların, kıyımların ortasında bir gün barışı konuşmak, anımsamak insana da insanlığa da iyi gelmekte. Biliyoruz ki tarihin hiçbir döneminde halkların gündeminde savaş olmamıştır. Onlar büyük bir kararlılıkla özgürlüğe, eşitliğe ve demokratik haklara sahip çıkarak, savaşı lanetlemiş ve savaşların insanlığın tüm kazanımlarını yok eden en korkunç şey olduğunu dünyanın her yerinde haykırmışlardır. Daha birkaç gün önce İsrail haklı sokaklarda savaşa hayır dememiş miydi? 

Silahların gömüldüğü bir dünyada, barış içinde yaşamanın mümkünlüğü her zaman güzel sonuçlar doğurmuştur. Barış dönemleri edebiyat, sanat, bilim ve eğitimin en güçlü olduğu dönemlerdir. Zaten bu taraflar güçlü olunca savaş tamtamları çalınamamaktadır. Ne zaman din ve ulus duyguları ısrarla halklara dayatılmışsa, o zaman savaş naraları felaketi getirmiş ve kaçınılmaz son başlamıştır. Bunun için aydınlar vardır. Bunun için Türkiye’nın en büyük romancılarından olan Yaşar Kemal hep konuşmuştur. “Her savaş, adı ne olursa olsun, bir yıkımdır, insanların ölüm fermanıdır, üstünde yaşadığımız toprakların, doğamızın ölüm fermanıdır, insanlığımızı çürütür, vicdanımızı çürütür.”

Yaşar Kemal’in Bu Bir Çağrıdır dediği ve istediği günlerdeyiz. Bir kez daha o çağrıya kulak vermeli. Sadece bizler değil, dünyanın her yeri bu çağrıyı duymalı. İsrailliler de, Filistinliler de…

“Bugün bir umutsuzluk yeli ortalığı kasıp kavuruyor. Ben diyorum ki, bu yaraların sarılması bizim elimizde. Ülkemizin onurunu, ekmeğini, kültür  zenginliğini kurtarmak elimizde. Gelin de doğru dürüst bir demokratik düzenin kurulması için aklımızla, yüreğimizle elele verelim.”

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.