Orta Doğu, tarihin en kritik dönemlerinden birini yaşıyor. İsrail’in, gece saatlerinde İran’a yönelik başlattığı geniş çaplı hava operasyonu, bölgedeki dengeleri derinden etkileyecek. İran’ın lideri Ali Hamaney, saldırının ardından yaptığı ilk açıklamada, İsrail’in “kırmızı çizgiyi geçtiğini” sert, kararlı ve caydırıcı bir yanıt alacağını söyledi. İngiliz gazetesi The Times ise İran’ın bu saldırılara beş farklı senaryoyla yanıt verebileceğini yazdı. İhtimallerden birinin İran’ın bölgedeki Amerikan üslerini hedef alması olduğu belirtiliyor. Irak ve Katar’da bulunan ABD hava üslerinin, İran’ın orta menzilli füze envanteriyle vurulabilir durumda olduğu yorumu da yapılıyor.
Gerilimin tarihsel kökeni
İran ve İsrail arasındaki çatışmaların ise tarihsel kökeni var. İran ile İsrail arasındaki ilişkiler aslında 1979’daki İslami Devrim’e kadar barışçıldı. Hatta 1948’de kurulan İsrail Devleti’ni tanıyan ikinci İslam ülkesi, Mısır’dan sonra İran olmuştu.O dönemde monarşiyle yönetilen ülkenin başında Pehlevi hanedanlığı vardı ve ülke, Orta Doğu’da ABD’nin en büyük müttefiklerinden biriydi. Bu nedenle İsrail Devleti’ni kuran ilk hükümet lideri David Ben-Gurion, yeni Yahudi devletinin Arap komşuları tarafından dışarı itilmemesini sağlamak amacıyla İran’ın dostluğunu kazanmaya çalıştı. Ancak 1979’da Ayetullah Ruhullah Humeyni’nin öncülüğündeki İslam Devrimi ile Şah tahttan indirildi. Yeni yönetim, ABD ve müttefiki İsrail’in “emperyalizmini” reddeden, baskı altındaki toprakları savunma üzerine kurulu olduğunu söylediği bir kimlik inşa etmeye çalıştı.
Ayetullah Humeyni yönetiminde ülke, İsrail’le olan köprüleri yıktı ve İsrail vatandaşlarının pasaportlarını tanımamaya başladı.
Tahran’daki İsrail Büyükelçiliği’ni ele geçirerek, kontrolünü bir Filistin devleti kurulması amacıyla İsrail hükümetine karşı mücadele veren Filistin Kurtuluş Örgütü’ne devretti. Humeyni Filistin davasını kendi davası olarak göstermeye başladı ve büyük çaplı Filistin destekçisi yürüyüşler Tahran’da yaygınlaştı.
Öte yandan bu dönemde İsrail’de İran’a yönelik düşmanlık 1990’lı yıllara kadar baş göstermedi çünkü Irak’taki Saddam Hüseyin’in varlığı, o dönemde daha büyük bir bölgesel tehdit olarak görülüyordu.
1980-1988 yılları arasında ABD’nin İran’ın komşusu Irak’a yönelik savaşta kullanılan silahları gizli bir şekilde İran’a yönlendirdiği ortaya çıktı ve bu skandalla bağdaştırılan “İran-Kontra” isimli yapılanmada İsrail hükümeti bir aracıydı.
Zaman içinde İsrail ve İran arasındaki sözlü rekabet açık bir düşmanlığa dönüştü.
İsrail-İran arasındaki ‘örtülü savaş’
Sünni ve Arap ülkelerin baskın olduğu İslam dünyasında Şii kimliği nedeniyle yalnız kaldığını fark eden İran, kendi topraklarında düşmanlarının saldırısına uğramama amacıyla bazı stratejiler geliştirdi. Tahran’ın çıkarları için silahlı eylemler gerçekleştiren bir örgütler ağı oluştu. ABD ve Avrupa Birliği’nin “terörist” olarak nitelediği Lübnanlı örgüt Hizbullah bunların başında geliyordu. İran’ın “direniş ekseni” diye nitelediği bu ağ Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’e kadar uzanıyordu. İran ile İsrail arasındaki gerilimin bir “örtülü savaş” olarak nitelenmesinin başlıca sebebi, iki ülkenin birbirine hükümetlerin resmi olarak üstlenmediği eylemler üzerinden saldırmasıydı.
İran ve müttefiklerine karşı açıkça düşmancıl eylemlerde bulunmaktan kaçınan İsrail, diğer yandan İran destekçilerine karşı savaşan üçüncü ülkelerdeki silahlı gruplara finansal destek veriyordu.
Hizbullah lideri Abbas El Musavi’nin öldürülmesi sonrası gözler İsrail’e çevrilmişti. Ardından İran destekçisi İslami Cihad örgütü 1992’de Buenos Aires’teki İsrail Büyükelçiliği’ne bombalı saldırı düzenledi. 29 kişi hayatını kaybetti.
Suriye’de 2011’de iç savaşın patlak vermesiyle ilişkiler yine gerildi. Batılı istihbarat kuruluşları İran’ı Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın ordusunun direnişçilere karşı yürüttüğü mücadeleye silah desteği vermekle suçladı.
İsrail, İran’ın nükleer programının önüne geçme konusunda eskiden beri takıntılıydı. Ve bu gerilim hep yaşandı. Son beş yılda karşılıklı saldırılar, suikastlar ve siber operasyonlar sık sık yaşandı.
2019 – İran’ın müttefiklerine darbeler
İsrail ordusu İran’ın Suriye, Lübnan ve Irak’taki etkisini azaltmak amacıyla bu ülkelerde çok sayıda hava saldırısı düzenledi. Özellikle Suriye’deki İran destekli gruplar, İsrail tarafından düzenli şekilde vuruldu. Aynı zamanda İsrail, Kızıldeniz ve Doğu Akdeniz’de İran petrolü ve silah taşıyan gemilere yönelik operasyonlar yapıldı.
2020 – Fahrizade suikastı
İran’ın önde gelen nükleer fizikçisi Muhsin Fahrizade, Tahran’da uzaktan kumandalı makineli tüfekle suikasta uğradı. İran, saldırının arkasında İsrail istihbarat kurumu Mossad’ın olduğunu iddia etti. 1958 yılında İran’ın Kum kentinde doğan fizik profesörü Fahrizade, İran Savunma Bakanlığı’nın araştırma ve inovasyon biriminin başındaydı. İsrail’in açıkladığı gizli belgelerde, İran’ın nükleer programının başında da Fahrizade’nin bulunduğu kaydediliyordu. Hatta 2015’te New York Times gazetesi, Fahrizade’yi İkinci Dünya Savaşı sırasında ilk atom bombasını geliştiren Manhattan Projesi’nin başındaki J. Robert Oppenheimer’a benzetmişti.
Fahrizade’nin ismi İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun 2018’de İran’ın nükleer programıyla ilgili yaptığı sunumda da öne çıkmıştı. Netanyahu, Fahrizade’den bahsedip “Bu ismi unutmayın” demişti.
2021 – Denizlerde savaş
2021’de iki devlet arasındaki “örtülü savaş” denize kadar ulaştı. İki ülke, deniz yollarında birbirlerinin ticari ve askeri gemilerini hedef aldı. İsrail, Umman açıklarında bir kargo gemisine yapılan saldırıdan İran’ı sorumlu tuttu. İran ise İsrail’in, kendi ticaret gemilerine mayın saldırısı düzenlediğini ileri sürdü. Bu sular, çatışmanın yeni cephesi haline geldi.
2022 – Suikastlar
İranlı Albay Sayad Hüdayi, öldürüldü. Ardından iki bilim insanı, şüpheli şekilde ‘gıda zehirlenmesi’ sonucu hayatını kaybetti. İran, bu olayların arkasında İsrail istihbaratını gördüğünü açıkladı. İsrail, Körfez’de kendi gemilerinin uğradığı saldırılardan İran’ı sorumlu tuttu. İran da Kızıldeniz’de kendi gemilerini hedef aldığı gerekçesiyle İsrail’i suçladı.
2023 – 7 Ekim’in etkisi
Hamas’ın, 7 Ekim’de İsrail’e yönelik büyük bir saldırı düzenlemesiyle bölgede durum tamamen değşiti. Hamas’a destek veren Hizbullah ve Husiler de İsrail hedeflerine saldırılar düzenledi. Tahran doğrudan dahil olduğunu reddetse de sahadaki tablo İran’ın etkisini net biçimde ortaya koydu. 7 Ekim sonrasında Lübnan sınırında Hizbullah ve İsrail arasında bir yıldan uzun süren çatışmalarda Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın öldürülmesi dahil ağır darbe aldı. İsrail ile Lübnan arasında 27 Kasım 2024’te ateşkes yürürlüğe girdi.Taraflar yıllar boyu doğrudan çatışmadan kaçınsa da iki ülke arasında 2024’te karşılıklı hava saldırıları yaşandı.
2024 – Füze ve drone savaşları
Nisan ayında İsrail, Şam’daki İran büyükelçiliğine hava saldırısı düzenledi; üç üst düzey İranlı komutan hayatını kaybetti. İran, karşılık olarak 300’den fazla füze ve insansız hava aracıyla İsrail’e saldırı düzenledi. İsrail’in hava savunma sistemleri bu saldırıların büyük kısmını engelledi. Kısa süre sonra İsrail, İran’ın nükleer tesislerini koruyan hava savunma sistemlerini hedef aldı. İran, saldırının ülkenin merkezindeki kritik radar ağlarını imha ettiğini açıkladı.
2025 – Diplomasi yerine tehdit
Yılın başında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump’a İran nükleer tesislerine yönelik saldırı düzenlenmesi teklifinde bulundu. Ancak Trump, diplomasiye şans verilmesi gerektiğini savunarak bu öneriyi geri çevirdi.
Kısa süre önce Beyaz Saray’da gazetecilere açıklamalarda bulunan Trump, İsrail’in İran’a yönelik saldırı ihtimali için “Gerçekleşebilir, yakın bir olasılık” ifadelerini kullanmış ancak bu adımın “kaçınılmaz” olmadığını da belirterek diplomatik çözüm için hâlâ umutlu olduğuna dikkat çekmişti. Trump, “Orada çok sayıda Amerikalı var. Onları uyarmak zorundaydım çünkü füzeler binalarına düşerse ve ben önceden uyarmamışsam, bu benim sorumluluğum olurdu. Belki olmaz ama olursa, hayat kurtarmış olurum” ifadelerini kullanmıştı. Ancak Trump’ın diplomatik çözüm isteği karşılık bulmadı ve İsrail gece saatlerinde saldırı gerçekleştirdi.
Bölgeseler savaş kapıda mı?
Tüm bu gelişmeler, İran-İsrail geriliminin artık bir bölgesel savaşa dönüşme riski taşıdığı yönündeki endişeleri artırıyor. İsrail, İran’ı caydırmak için askeri operasyonlarını yoğunlaştırırken, İran da hem doğrudan hem de dolaylı yollarla misillemelerini sürdürüyor.
Uzmanlara göre, bu iki ülke arasında süregelen çatışma artık sadece perde arkasında değil; füze sistemleri, insansız hava araçları ve açık savaş tehdidiyle gün yüzünde yaşanıyor. Diplomatik girişimlerin başarısız olması halinde, sadece Orta Doğu’yu değil, dünya siyasetini de etkileyebilecek geniş çaplı bir savaşa zemin hazırlanabilir. (Kaynak: New York Times/ BBC Türkçe)