Jamal, Yeşilçam filmi tadında roman
Vecdi Erbay 18 Mayıs 2025

Jamal, Yeşilçam filmi tadında roman

Başlık yanıltmasın, başlık Selahattin Demirtaş’ın yeni romanını hafife aldığım anlamına gelmesin. Yeşilçam filmlerini hep sevdim ve sanki yaş aldıkça sevgim de büyüdü. Üstelik sevdiğim Yeşilçam filmlerinin yelpazesi Atıf Yılmaz’ın yönettiği ve klişeleri yıkmaya çalışan “Utanç”tan Orhan Aksoy’un yönettiği “Hıçkırık”a kadar uzar gider. Burada Yılmaz Güney filmlerini ayrı bir tutkuyla izlediğimi de ifade etmek isterim. Neyse ki bu yazının konusu Selahattin Demirtaş’ın “Jamal” romanı, yoksa Yeşilçam filmleri üzerine ahkam kesmeye cesaretle heves edebilirdim.

Ancak “Jamal, Yeşilçam filmi tadında roman” başlığını neden seçtiğimi şöyle özetlemek isterim: “Jamal”de, imkansız olduğunu sonradan öğreneceğimiz, tutkulu bir aşk var. Esas kahramanın yardımcısı rolünde Halil Abi, sokakları şenlendiren ve gerektiğinde kahramanın imdadına yetişen karakterler var. İyi ile kötü var. Aile ile aşk yüzünden çatışma var. Para ile her şey gibi aşkın da satın alınabileceğine inanan insanlar var. Aksiyon yok ancak aşkın neden olduğu çatışma kuvvetle var. Aşk acısı, aşktan derbeder olma hali var. Yeşilçam filmlerinden aşina olduğumuz köşkün yerine villa, villanın aşçısı, bahçıvanı var. Romandaki bütün bu var’lar, Yeşilçam filmini yeterince hatırlatmıştır ve özellikle Yeşilçam filmlerini seven roman okuru, Jamal’i ayrı bir keyifle okuyacaktır, diye düşünüyorum.

Cemal’in itirazı

Selahattin Demirtaş, “Jamal”de İstanbul’da doğup büyümüş Ağrılı asi bir Kürt delikanlının hikâyesini anlatıyor. Asi ama çok da duygusal. Zaten duygusuz bir insan nasıl asi olabilir? Jamal Ağrılı bir Kürt ve asi olunca siyasetin öncelendiği bir roman gibi algılanabilir. Romanda politik mesajlar Jamal’in alaycı üslubuyla gerektiği yerde ve kıvamında ifade ediliyor elbette. Zenginlerin para hırsı kinayeli bir üslupla ve keyifle eleştiriliyor mesela.
Jamal, annesinin ve babasının bitip tükenmek bilmiyen “işleri nasıl büyütürüz” kavgasına isyan edip sokakta yaşamayı tercih ediyor. Boşanmayla ve annenin biriktirilmiş mal varlığına ve şirket sayesinde oluşturulmuş statüye “çökmesiyle” çekiyor isyan bayrağını. Ancak Jamal, ortalığı yakıp yıkarak değil, sokakta yaşamayı tercih ederek asiliğini gösteriyor. Bu benzersiz eylemin az şey olduğunu iddia etmeye ya da küçümsemeye çalışmayın. Jamal’in isyan etme biçimi olarak sokakta yaşamayı tercih etmesi, annesini de babasını da duygusal olarak feci şekilde hırpalıyor.
Jamal’e, hikâyenin başladığı yere dönelim: Esas ismi Cemal ama sokakta katledilen Yemenli arkadaşı Jamal’in adıyla Beyoğlu sokaklarında yaşayan bir delikanlı. Dilenmiyor, çöplerden besleniyor ya da sermayesiz ve yaratıcı işlerle yolunu buluyor. Bazı işleri şöyle: Kedi Sırtı Okşatmacısı, Gece Kelebeği İzlettirmecisi, Tarihi Beyoğlu Hapşırtmacısı, Kaş Çattırmacısı.
Jamal’in sokakta edindiği birçok arkadaşı var. Şeyh Bedreddin, kahin gibi sezgileri olan reçel düşkünü Huri Abla, Kantar Mustafa, Şezlong Cumali, Jamal’in bilgisine ve görgüsüne kanaat getirdiği Düzgün Baba, “sokak ulusu”ndan birkaç kişidir.
Bazılarını sever ve onlarla çeşitli konular hakkında istişarede bulunur. Bazılarından uzak durmaya çalışır. En yakın arkadaşı ise Halil isimli bir köpek. “Halil’im”, “Halil abi”, “Abilerin Halil’i” diyerek dertleşir, yürür, çöp karıştırarak karnını doyurur, gün bitip yorulunca Halil ile uyur. Bütün bu hayat gailesi içinde Jamal’in, biz görmüyoruz ancak kitap okuduğunu da Arus sayesinde öğreniriz: “Sokakta yaşayan insanları küçümsediğimi düşünme ama sokakta sadece hayatta kalmaya çalışır insanlar, okumazlar. Senin başucundaki koliler kitaplarla dolu.”
Jamal’in okumuşluğunu, birçok bilgiyi çaktırmadan paylaşmasından da anlıyoruz. Jamal, “Gereksiz Bilgiler Ansiklopedisi” gibi. Şu bilgilere bir kitapta, bir belgeselde rastlamış olabiliriz ama günlük hayatta işimize yaramadığı için hemen unutmuşuzdur diye düşünüyorum: Kelebekler ayaklarıyla tat alırlar.
Dünyada her yıl iki buçuk milyon kadın meme kanserine yakalanıyor ve en az yedi yüz elli bini hayatını kaybediyor.
Yunuslar bir gözleri açık uyurlar.
Sümüklüböceklerin dört burnu vardır.
Boz ayılar saatte 48 km hızla koşabilirler.
Benzer bilgiler roman boyunca sıralanıyor. Demirtaş bu ‘acayip’ bilgileri hafızasında tuttu ve yeri gelince kullandı, diyebilir miyiz? Bilmiyorum. Belki kahramanına biçim verirken cezaevi koşullarında özellikle araştırıp buldu.

Gizemli kadın Arus

Arus kim? Arus, Jamal’e şöyle tanıtıyor kendisini: “Benim adım da Arus, Ermeniyim ve köken olarak Araratlıyım, annem yanlışlıkla adımı İris koymuş ama ben az önce düzelttim.”
Kadıköy sokaklarını mesken edinmiş Düzgün Baba, Jamal ile Arus hakkında sohbet ediyor: “Demek Arus, ha? dedi. ‘Arus’ Ermenice’de ‘güneşli’ demektir, biliyor muydun? Ayrıca ‘gelin’ ve ‘şeytan’ manasında da kullanıldığı yerler var, ama en güzeli ‘güneşli” tabii.”
Alımlı, güzel, içtenlikli bir kadın Arus. Jamal’in sokakta inşa ettiği düzen bu tanışmayla altüst olur. Çünkü Jamal, bu güzel ve gizemli kadına âşık olur.
Sokakta yaşayan insanlarla ilgili belgesel çekmek isteyen Arus’un Jamal’i ikna etmesi de bu nedenle zor olmaz.
Duvarlara, “Sokak özgürlüktür çünkü özgürlük sokaktadır” diye yazmıştır Jamal.
Sokak aynı zamanda dayanışmacıdır, sığınaktır, acının da eğlencenin de en yalın yaşandığı mekandır. Aşk, Jamal’i önce özgürlüğünden koparacaktır.
Roman çok eğlenceli başlıyor aslında. Demirtaş, ironik olan ile trajik olanı kıvrak kalemiyle harmanlıyor. Öyle ki sokaktaki pejmürde insanlar kir pastan arınıyor, Demirtaş yazdıkça sevimli bile oluyorlar. Romanı, romancıyı güçlü yapan unsurlardan biri de bu olmalı. “Jamal”de Demirtaş okuru tarif ettiği atmosfere dahil ediyor ve karakterlerle duygudaşlık kurmasını sağlıyor.

‘Ortalık Serez’in esnaf çarşısı gibi yiğidim’

Demirtaş, romanın en sessiz karakteri Halil Abi’ye çok görev yüklemiş. Jamal onunla dertleştikçe background oluşturuluyor, şimdiki zamanın duygusu ile geleceğin tedirgin edici belirsizliği romana gerilim katıyor. Düzgün Baba, meyhaneci Rüstem ve özellikle Huri Abla ise romanın akışı ile ilgili ipuçları veriyor, romanın merak unsurunu oluşturmada önemli oranda katkı sunuyorlar.
Hem karakterleri tanıtmak hem de verdikleri mesajlar hakkında bilgi vermek için yazıya iki küçük alıntı almak isterim:
“Sokak ulusundan” ve asıl adı Fahrettin olan Şeyh Bedreddin, Jamal ile sokakta karşılaşır ve şöyle sohbet ederler: “Dedim ‘Şeyhim nasılsın, işler nasıl?’ Yüzünü ekşitip ağız dolusu yere tükürür gibi yaptı, ki asla tükürmez, ‘Ortalık Serez’in esnaf çarşısı gibi yiğidim,’ dedi ve yürüdü gitti.”
Bu diyalogda siyaset ve mizah kol kola girmiştir. Sokaklardaki tek kadın Huri Abla’dır ve Jamal, onu şöyle tanıtır okura:
“O bizim sokaklarımızın meleğidir, geri kalanlarımız da günahkârları.” Küçük gözlerinin feri kaçmış olsa da, Huri Abla dişsiz ağzından dökülen şu cümleler ile Jamal’i ‘ayar’ verir: “Elimi tutup avucumun içine baktı, işaret parmağıyla avucumun içindeki çizgileri takip ederek bir süre gitti geldi, en sonunda ‘La sen hakkaten salalsın be, ne bekliyon yani? Avucuna bakıp bakıp geleceyi mi okuyayım istiyon? Bok var sanki gelecekte, bilsen ne oluy bilmesen ne. Sen eyisi mi get eyicene üzül, nasılsa sonunda dönüp dolaşıp buraya gelecen, gelecen emme beni dinnemiyon ki! Saan kızın memeleyini elle dediydim emme annamadın. Get şimdi, anlayınca gelecen nasılsa. Eyicene üzül, hak ettin çünkü.”
Hayat bilgisi sayesinde yalan olanı çok önceden görmüştür Huri Abla ve genç Jamal uyarılarına kulak asmadığı için salak durumuna düşmüştür. Bu pasaj, tarifi zor zalimliklere maruz kaldıktan sonra sokakta yaşamayı tercih eden Huri Abla’ya yüklenmiş kahin vazifesini gösterir. Ancak Huri Abla karakteri ile Demirtaş, kadınlara yönelik politik tutumunu da ifade eder.
Selahattin Demirtaş, enteresan roman kahramanı üzerinden başka bir dünyanın içine çekiyor insanı. Jamal ile Beyoğlu’na, İstiklal Caddesi’ne, burada akıp giden hayatın içinde sokakta yaşayanlara yeniden ve farklı bir gözle bakmanın imkanını veriyor. Araya sıkıştırdığı siyasi mesajların hiç sırıtmıyor olması, Demirtaş’ın yazar olarak yetkin olduğunu gösterir nitelikte olması nedeniyle önemli.
Roman çok hacimli değil ve olaylar hızla çözülüyor. Buna Demirtaş’ın akıcı üslubunu da ekleyince roman su gibi akıp gidiyor.

Resim, arkadaş, vefa ve bir şarkı

Jamal’ın kapak resmini de Selahattin Demirtaş çizmiş. 50×70, tuval üzerine akrilik. İstiklal Caddesi’nin sakin saatlerini gösteren bu tabloyu cezaevinde, “Jamal” romanı için yapmış.
Güzel ya da iyi diye tarif edebileceğim resmin estetik değeri üzerine fikir beyan etmeyeceğim elbette, haddim değil çünkü. Demirtaş’ın bir saniyesini boşa harcamadığını anlamamıza yardım ettiği için kapak resminden söz etmek istedim. Savunmalar, şarkılar, öyküler, romanlar, güncel değerlendirmeler ve resimler… Yanı sıra ailesine, dostlarına, dışarının uçsuz bucaksız ufkuna duyulan hasret… Romanı cezaevindeyken vefat eden üç kişiye, babası Tahir, dayısı Alaattin ve yeğeni Fırat’a ithaf etmiş (Birten Demirtaş Özbek’in “Bir Fırat Hikâyesi” kitabını da okusanız keşke). Bir insandan başka ne istenebilir ki.
Arkadaş Z. Özger’in dizelerinin romana serpiştirilmiş olması, romanın keder yükünü arttırıyor. Nerede okuduğumu hatırlamıyorum şimdi, Özger, arkadaşlarının ailelerine de kendisini “Arkadaş” diye tanıtırmış. Cemal de Yemenli arkadaşı Jamal’in adını devralarak, ırkçılığa itiraz eder ve arkadaşlık kavramının hakkını vermeye çalışıyor. Demirtaş’ın “Jamal” ile Arkadaş Z. Özger’e selam göndermesi, vefanın sadece bir semt adı, arkadaşlığın uzak bir duygu olmadığını hatırlatıyor. Kim bilir, belki bütün bu iyimserliği ben uyduruyorum ve okura yüklüyorum.
Son sayfada Hozan Diyar ile Xelîl Xemgîn’in okuduğu şarkı karekoddan dinlenebiliyor. Bu şarkıyı, Demirtaş’ın okura armağanı, diye yorumladım ve dinledim.

8 yılda 8 kitap

Demirtaş, Teşekkür yazısında şöyle diyor: “Hapisteki her yıl için kendime ‘bir kitap’ sözü vermiştim, sekizinci yıl bitti ve ‘Jamal’ sekizinci kitap.” Bu ifadeden romanın aceleye geldiğini düşünecekken, “Gerçi bu sefer yazım süreci üç yıla yayıldı ama olsun.” diyor Demirtaş. Üç yıl Beyoğlu’nun arka sokaklarını, Jamal ve diğerlerini çalışmak için yeterli bir zaman gibi geliyor bana. O halde Demirtaş roman tarzını ve dilini “Jamal” ile pekiştiriyor. Her romanda başka bir kahramanın dünyasına götürebilmesi, okur nezdinde mekanı ve insanları sahici kılabilmesi bile ellerine sağlık dedirtiyor.
Demirtaş’ın mahpus olduğu sekiz yılda sekiz kitap yazması ayrıca takdire şayan. Ama haksız hukuksuz bir şekilde içeride tutulması artık sona ersin ve “Jamal” mahpusta yazılmış son kitap olsun.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.