Ezidilerin en kutsal günlerinden biri olarak kabul edilen Ezi Bayramı, bu yıl da soykırımın ve sürgünün gölgesinde karşılanıyor. Ezidi Soykırımı’nın üzerinden 11 yılı aşkın süre geçmesine rağmen, Şengal hâlâ güvensiz, yüz binlerce Ezidi kamplarda yaşamaya devam ediyor.
Kurtarılan Ezidi Esirler Ofisinin verilerine göre, 3 Ağustos 2014’te DAİŞ’in Ezidi halkına yönelik saldırılarında en az 5 bin kişi katledildi, 2 bin 745 çocuk öksüz kaldı. Bugüne kadar 96 toplu mezar tespit edilirken, ulaşılamayan mezarların da bulunduğu belirtiliyor.
Katliam sırasında 6 bin 317 Ezidi kaçırıldı. Bunların 3 bin 448’i erkek, 2 bin 869’u kadın. DAİŞ esaretinden kurtarılan 3 bin 558 kişinin ise bin 211’i kadın, 339’u erkek, bin 47’si kız çocuk, 961’i erkek çocuk. Esir düştükten sonra katledildiği tespit edilen ve toplu mezarlarda bulunarak cenazeleri ailelerine teslim edilen kişi sayısı 274; bunların 237’si erkek, 37’si kadın. Katledildiği bilindiği hâlde akıbetlerine hâlâ ulaşılamayanların sayısı ise 2 bin 558. Bu grubun bin 225’ini kadınlar, bin 333’ünü erkekler oluşturuyor.
Uzun yıllardır Ezidi kadınların ruh sağlığı üzerine çalışan travma uzmanı Prof. Dr. Jan İlhan Kızılhan, hem kurtarma ve iyileştirme süreçlerinde gelinen aşamayı hem de Ezidilerin geleceğine dair derin kaygılarını anlattı.

İlke TV’ye konuşan Kızılhan, Şengal çevresindeki Hristiyanlar, Şiiler ve Türkmenlerin de ağır acılar yaşadığını vurgulasa da “DAİŞ’in asıl hedefi Ezidilerdi” diyerek, saldırıların hedefinin “Ezidi kavmini yok etmek” olduğunu söyledi.
Kızılhan, saha görüşmelerine ve belgelere dayanarak bu hedefi açık biçimde gördüklerini belirterek, “Belgelerde ve Ezidi kadınlarla yaptığımız görüşmelerde bunu gördük” dedi. 2015 yılında sağlık durumlarını anlamak için 1403 kişiyle görüştüğünü anlatan Kızılhan, o dönemde Almanya’nın bir programı bulunduğunu ve bunun Irak’ta karşılanamayan bir ihtiyaca cevap verdiğini şöyle aktardı: “O dönemde Almanya’nın bir projesi vardı. Ruh sağlığı kötü durumda olan ve kamplarda ilaç tedavisi göremeyecek olan bin kişiyi Almanya’ya getirecektik. Bağdat ve Erbil’in de bunu yapacak imkanı yoktu. Bu yüzden Almanya hükümetinin projesiyle 1100 kişiyi getirdik Almanya’ya.”
Almanya ve Kürdistan Bölgesi’nde son durum
Kızılhan, Almanya’ya getirilebilen Ezidi çocukların bir kısmının büyüyerek eğitim ve iş hayatına dahil olduğunu söyledi: “Bir çoğu çocuktu şimdi büyüdüler, üniversiteye gidenler var. Bir çoğu meslek sahibi oldu. Bazıları evlendi, aileleri var. Burada Kürtçe psikoterapi görüyorlar, ilaçlı tedavi alabiliyorlar. Burada güvendeler, savaş yok, açlık yok.”
Öte yandan Kürdistan Bölgesi’nde kalanların durumunun çok daha kırılgan olduğunu vurgulayan Kızılhan, bölgede psikoterapist ve doktor yetiştirmeyi hedefleyen bir enstitü kurduklarını belirterek, bunun “Orta Doğu’da batı standartlarındaki ilk kurum” olduğunu söyledi. Ancak 2015’teki tabloyu hatırlatan Kızılhan, kapasitenin ne kadar sınırlı olduğunu şu sözlerle anlattı: ‘Hatırlıyorum 2015’te Kürdistan’a gittiğimizde tüm bölgede sadece 26 psikolog vardı. İlaçlı travma tedavisi uygulayabilecek doktorlar yoktu. Duhok’ta sadece 5 psikoterapist vardı.”

‘Çocuklar kampları memleketi sanıyor’
Kamplarda yaşamın artık kuşaklar arası bir “kalıcılığa” dönüştüğünü söyleyen Kızılhan, bugün “250-300 bin civarı Ezidi”nin Duhok çevresindeki 15 kampta yaşadığını, çocukların kendilerini köyleriyle değil doğdukları kampın adıyla tarif ettiklerini anlattı: ‘Düşünün Duhok’ta doğan bir çocuğa nerelisin diye sorduğumuzda Şariyalıyım diyor. Doğduğu kampın adını söylüyor. Ya da Mamreşanlıyım veya Xanikeliyim diyor. Yani kendi köyünün değil doğduğu kampın adını söylüyor.’ Kızılhan’a göre bu koşullar dil ve kültür üzerinde de yıkıcı bir etki yaratıyor: ‘Bir çoğu Şengal şivesini kaybetmiş… Bir çok çocuk evin nasıl bir şey olduğunu bilmediğini, çadır ve konteyneri bildiklerini söyledi.’
‘Soykırım sadece bedenen öldürmez’
Bu tabloyu “soykırımın şekil değiştirerek sürmesi” olarak tanımlayan Kızılhan, “Soykırım şekil değiştirse de devam ediyor. Soykırım bitmedi” dedi ve ekledi: “Soykırım sadece insanı bedenen öldürmez. Psikolojik, kültürel olarak da öldürebilir. Bir kişi kimliğini kaybederse, umudu kalmazsa içeriden kırılır.”

Şengal’de güvenlik sorunu
Şengal’e dair güvenlik ve hukuk sorunlarını da sıralayan Kızılhan, bölgenin statüsünün belirsizliğinin sürdüğünü, altyapının yetersiz olduğunu ve sahadaki silahlı yapıların “yasal geçerlilikleri” bulunmadığını ifade etti. ‘Şengal 140’ıncı maddeye göre hâlâ nereye ait olduğu belli olmayan bir bölge, ama Musul’a bağlı… Orada bulunan gruplarınsa yasal geçerlilikleri yok. Yani güvenlik onlar için büyük sorun. Elektrik yok, yollar yapılmamış’ dedi. Sinune’de 2021’de açtıkları küçük hastaneyi örnek vererek erişim problemini de şöyle anlattı: “Bazıları “hastanenize gelmek istiyoruz ama köyümüz bir saat yürüme mesafesinde” diyorlar. Bir hastanın yazın ortasında bir saat yürüyerek hastaneye gidip gelmesi problem.”
Bağdat ve Erbil’in sorumluluğu
Kızılhan, Ezidilerin durumunun “psikolojik, siyasi ve toplumsal açıdan iyileştirilmediğini” vurgularken, Orta Doğu’daki kadim toplulukların göçle eridiğini söyledi: “Orta Doğu’da özellikle de Irak’ta Şabaklar, Kakayiler, Ezidiler, Hristiyanlar gibi topluluklar artık oradan göç ediyorlar… Eğer böyle giderse bir sonraki nesilde tarih yazdığımızda “bir zamanlar burada Ezidiler vardı” diyeceğiz.” Bu gidişatın durdurulmasının Bağdat ve Erbil’in sorumluluğunda olduğunu belirten Kızılhan, “Bu tüm Kürtlerin mirasıdır, sadece Ezidilerin değil” dedi.

‘Ya Şengal’e dönecekler, ya kaybolacaklar’
Psikolojik iyileşmenin ise uzun zaman gerektirdiğini kaydeden Kızılhan, sadece Ezidilerin değil “tüm Kürtler ve Kürdistanlıların” travmatize olduğunu; Enfal ve Halepçe gibi büyük yıkımların toplumsal hafızayı belirlediğini hatırlattı. Ezidilerin geleceğine dair karamsarlığını da açıkça dile getiren Kızılhan, “Genel olarak Ezidilerin geleceğini çok aydınlık görmüyorum” derken, göç eğiliminin sürdüğünü söyledi: “Örneğin 2014’ten beri 2 binden fazla Ezidi Kürdistan Bölgesi’nden ayrıldı. Çoğu Almanya’da, Amerika’da, Avustralya’da.” Kızılhan’a göre toplum “bir sınırda”: “Ya bulundukları topluma göre değişecekler, ya da Şengal yeniden kurulacak ve evlerine dönecekler. Ya da 4-5 nesil sonra Ezidiler yok olacak.”
Bu karanlık tabloya rağmen sahada psikolojik destek hattının güçlendirilmeye çalışıldığını belirten Kızılhan, “Şuan masterını yapan 100’den fazla kişi Avrupa ve Amerika standartlarına göre psikoterapist ve prikiyartrist oldular” dedi. Mezun olanların bölgedeki çalışmaya dört yıl devam etmesinin şart koşulduğunu belirten Kızılhan,”Siyasi perspektifleri karanlık buluyorum, diğer yandan da umudumuzu kaybetmiyoruz, milletimize hizmet ediyoruz. Nereye giderlerse biz de onlarla gideceğiz” dedi.
Irak soykırımı neden tanımıyor?
Soykırımın tanınması başlığında ise Almanya’nın 2023’te attığı adımı hatırlatan Kızılhan, “2023’te Almanya Ezidi Soykırımı’nı resmi olarak tanıdı. Hükümetin danışmanlarından biri bendim. Birçok bilgi sağladık” ifadelerini kullandı. Buna karşın Irak’ın soykırımı tanımamasını “sembolik ve siyasi mesaj” yönüyle önemli bulan Kızılhan, Irak’ın asıl sorumluluğunun kendi vatandaşlarına karşı olduğunu vurguladı: “Ezidiler Irak vatandaşı. Bu Irak hükümetinin görevi. Milletine yardım etmek zorunda.” Kızılhan, Bağdat’ta yaptığı görüşmelerde kendisine, “Neden meseleyi büyütüyorsunuz, evet soykırım gördünüz ama… bizim soykırım tarihimiz var ve bu normal” denildiğini aktardı.
Kızılhan, güven krizinin derinleştiğini anlatırken, DAİŞ’e katılanların çoğunlukla bölgeden olduğunu, mağdurların “komşuları” tarafından hedef alındığını vurguladı ve bir görüşmeden aktarılan ifadeyi şöyle paylaştı: “Bazıları “Benim öğretmenim DAİŞ’e katılmış ve ben 14 yaşındayken bana tecavüz etti, annemle babamı öldürdü” dedi.” Bu nedenle “kim yardım etti, kim finanse etti” sorularının yanıtlanmadığını söyleyen Kızılhan, “Çok sayıda cevapsız soru var” dedi ve ekledi: “Eğer cevaplanmazsa şüphe her zaman kalır ve Ezidiler artık hükümetlerine güvenmez.”

USAID çekildi, UNITAD kapatıldı
DAİŞ Tarafından İşlenen Suçların Hesap Verilebilirliğini Desteklemek Üzere Teşkil Edilen Birleşmiş Milletler Soruşturma Ekibi’nin (UNITAD) kapatılmasına ilişkin değerlendirmesinde ise, kuruluş sürecinde Japonya’nın finansman rolünü hatırlatan Kızılhan, “Şimdiye kadar 100 binlerce belge toplandı” diyerek arşivin büyüklüğünü anlattı: “DAİŞ’lilerin kendi aralarında yaptığı telefon görüşmeleri… binlerce Ezidinin belgeleri… telefonlardan toplanılan bilgiler… ellerinde o kadar çok bilgi var ki tüm DAİŞ’lileri bulup yargılayabilirler.” Irak hükümetinin “bu araştırmayı kendimiz yapacağız” diyerek UNITAD’ı istemediğini aktaran Kızılhan, nedenine dair ise, “Herkesin bilmesini istemedikleri bazı şeyler var ve saklıyorlar” dedi. Toplanan belgelerin Cenevre ve New York’ta yer altı odalarında saklandığını belirten Kızılhan, “Bu büyük bir günah” ifadesini kullandı ve “Umuyoruz ki o belgeler yok edilmez” diye ekledi.
Ezidi kadın ve çocukların kayıpları meselesinde Kızılhan, son olarak hâlâ “2500 kişi kayıp” olduğunu vurguladı. Küresel ölçekte insan haklarının geri plana itildiğini savunan Kızılhan, USAID’in faaliyetlerini durdurmasının sahada etkisini doğrudan gördüklerini söyledi: “USAID bütün dünyada çalışmalarını durdurdu… Bir günde durduruldu. Ve ertesi gün hastanemiz önünde kuyruklar oluştu. Çünkü gidecek başka yerleri kalmamıştı.”
DAİŞ’lilerden olan çocukların akıbeti
DAİŞ tarafından kaçırılan çocukların akıbetine dair ise, ‘1200 kadar çocuk vardı. Neredeyse tümü kurtarıldı ve ailelerine teslim edildi’ diyen Kızılhan, asıl büyük problemin kayıp 2500 kişi olduğunu belirtti. Ayrıca kaçırılıp hamile bırakılan Ezidi kadınlardan doğan çocuklar konusunda, toplumun ve devletin tutumunun yeni bir yaraya dönüştüğünü anlattı: “Ezidiler dini açıdan onları kabul etmek istemedi. Kızlarını kabul ettiler ama çocuklarını etmediler.” Irak hükümetinin de çocukları “Müslüman” sayarak annelerin de bu kimlikle kalmasını istediğini söyleyen Kızılhan, “Ne annelerin suçu ne çocukların. Onlara sahip çıkmamız gerekiyor” dedi.



