• Ana Sayfa
  • Kadın
  • Kadın Sağlığı Hareketi Günü için üç örnek: Kalp krizi, HPV ve Sperm sayıları
Kadın Sağlığı Hareketi Günü için üç örnek: Kalp krizi, HPV ve Sperm sayıları
Sinem Esengen 28 Mayıs 2025

Kadın Sağlığı Hareketi Günü için üç örnek: Kalp krizi, HPV ve Sperm sayıları

1987 senesinde Kosta Rika’da gerçekleştirilen Uluslararası Kadın Sağlığı konferansında, Kadın Sağlığı Hareketi Günü oluşturulması öneriliyor. Bu önerinin sebebi olarak, kadın sağlığı kavramı etrafında örgütlenilmesi ihtiyacı ve cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarını gündeme getirecek bir güne ihtiyaç duyulması yer alıyor. Böyle bir güne ihtiyaç duyulmasının temel sebebi kadın sağlığı, üreme ve cinsel sağlık alanlarına yeterince yatırım yapılmadığı, aksine bu alanların tıp ve devletler tarafından arka plana atılması gösteriliyor. Konferans döneminde kadın sağlığının öncelikleri anne ölümlerini azaltmaya yönelik çalışmalar ve güvenli annelik. Sonrasında ise doğum kontrol yöntemlerine erişimin artması, kadın sağlığına yönelik araştırmaların artması, kadın yoksullaşması, güvenli ve erişebilir kürtaj gibi başlıklar üzerinden Kadın Sağlığı Hareketi Günü için çağrılar yapılmış.

***

Kadın sağlığı denildiğinde çoğumuzun aklına cinsel sağlık ve üreme sağlığı gelse de aslında bu alan çok daha kapsamlı. Tarihsel olarak ‘normal ve sağlıklı’ olanı heteroseksüel, beyaz, genç, erkek bedeni kabul eden ve ‘hastalıklı’ olanı ise kadın bedeni olarak gören tıp ve diğer bilimler, kadın bedenini uzun süre ‘fiziksel sorunlarının psikolojik olduğu’ varsayımıyla görmezden gelmiş, temel farkının çocuk yapmak olduğunu ve diğer anlamlarda bütün bedenlerin aynı olduğunu varsayarak kadın sağlığı alanını yalnızca ‘üreme’ organlarına ve doğuma hapsetmiş. Kadın veya erkek olarak sınıflandıramadığı bedenleri ise norm kabul ettiği bedene benzetene kadar bu bedenlere resmen işkence etmiş.

Feminist ve queer sağlık hareketlerinden gelen tepkiler, talepler ve mücadeleler doğrultusunda şu an bu alanlarda yavaş da olsa daha kapsayıcı yaklaşımlar görebiliyoruz. Yalnızca üreme organları değil, psikolojiden, toplumsal cinsiyet temelli şiddete kadar bir sürü mesele aslında bütüncül beden sağlığı için kritik.

Ancak tarihsel olarak erkek bedeninin norm kabul edilmesi hala eşit sağlık hizmetlerine erişmemizin önüne geçiyor. Kalp krizi ve kalp hastalıkları genel olarak bunun en kritik örneklerinden biri. Kalp hastalıkları erkeklerde daha yaygın diye bilinse de kalp hastalıkları genel olarak dünya’da hem kadınların hem erkeklerin birincil ölüm sebebi. Kadınlar için de aslında erkekler için olduğu kadar tehlikeli ve riskli. Ancak kadınlar genelde kalp hastalıklarında erkeklerden farklı semptomlar gösteriyorlar ve Alyson McGregor’un dediğine göre bu semptomlar yaygın olarak atipik semptomlar olarak öğretiliyor. Bu da kadınların bu semptomlarla acile gittiğinde kalp krizi geçirirken semptomlarının psikolojik olduğu söylenerek geri gönderilmesi ile sonuçlanabiliyor.

Bir başka örnek ise rahim ağzı kanseri. Resmi verilere göre de Türkiye’de görülme sıklığının yüz binde 4,5 olduğu söyleniyor. Önlenebilir bir kanser tipi olmasına rağmen, 2023’te yayınlanan bir rapora göre Türkiye’de her sene 2532 kadın rahim ağzı kanseri ile teşhis ediliyor, 1245 kadın ise bundan dolayı hayatını kaybediyor. Önlenebilen bir kanser olduğunu düşürsek aslında bir kişinin ölmesi bile bence bize çok gelmeli. Peki, neden bu kadar çok kişinin öldüğü konusuna gelirsek, sağlık hizmetlerindeki cinsiyetçi yaklaşımın aslında bunun en temel sebeplerinden biri olduğunu görebiliriz. Öncelikle rahim ağzı kanserine sebep olan HPV, aşısı olan bir virüs ve aşı takviminde bulunan diğer aşılar gibi aslında bütün popülasyonda (yani erkeklerde de) görülebilen ve (erkeklerde de) kansere sebep olabilen bir virüs olmasına rağmen Türkiye’de aşı takviminde bulunmuyor. Rahim ağzı kanseri ayrıca aşı olmadan da önleyici sağlık hizmetlerine başvurularak önlenebilir. Senelik jinekolojik muayene ile kolaylıkla önceden tespit edilebilen bir virüs. Ancak bu tarz önleyici sağlık hizmetlerine dair yeterince bilgilendirme yapılmıyor, bütçe ayrılmıyor, ya da jinekolojik muayeneye yönelik stigma veya korku sebebiyle bunlar ertelenebiliyor. Son olarak, HPV rahmi olan herkeste görülebiliyor olsa da trans dışlayıcı sağlık sistemi özellikle transları cinsel sağlık hizmetlerinin dışında bırakarak adeta ölüme terk ediyor.

Ayrıca kadın sağlığının üreme organlarına hapsedilmesi erkekleri de negatif olarak etkiliyor.  Örneğin, 1970’lerden beri erkeklerin sperm sayılarının düştüğüne dair araştırmalar yayınlanıyor. Eş zamanlı olarak bazı araştırmalar ise bazı bölgelerde düşmediğini buluyor. Bu farklı sonuçların neyle ilgili olduğunu, düşüyorsa sperm sayıları neden düşüyor tam olarak bilmiyoruz. Erkek üreme sistemi o kadar uzun bir süre sorunsuz olarak ve sorun çıkamayacak gibi düşünülmüş ki geçmişte neymiş şimdi ne diye karşılaştırma yapacak kaynağımız kısıtlı.

***

Yalnızca bu üç örnekten de görebileceğimiz üzere sağlık etrafında kapsayıcı feminist örgütlenmelere ve kuşaklararası dayanışmaya, deneyim aktarımına ihtiyacımız var. Bu bağlamda, Uluslararası Kadın Sağlığı Hareketi Günü için bu sene yapılan ilk çağrı metninde de özellikle genç kuşak feministlere ve dijital aktivizmin önemine dair bir vurgu yapılıyor. Bizim bu noktada kat etmemiz gereken daha çok mesafe olduğunu düşünüyorum. Zira dijital alanlar dayanışmamız olmadan çok hızlı bir şekilde çok tehlikeli olabiliyor. Bu sebeple bu alanda içerik üretenleri de desteklememiz gerek. Benim özellikle sağlık alanında dinlediğim iki içerik üreticisi var. Şu an devam etmiyor olsa da uzun süre bu konularda içerik üretmiş bir podcast kanalı ‘Mental Klitoris.’  Bedenlere dair bir sürü konuyu kapsamlı bir biçimde ele alıyor. Bir diğeri ise ‘Bizim Bedenimiz’ podcast. Hala devam etmekte olan bu podcastte de regl, infertilite, gebelik, menopoz gibi konuları kapsamlı olarak hem tıbbi yönleri hem sosyal anlamları ile tartışıyorlar. Bugün Kadın Sağlığı Hareketi Günü için açıp bir bölüm dinleyin derim.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.