Jamaika’daki fırtına haberlerine kısaca göz attık. Belki, Bob Marley’in memleketine üzüldük. İklim krizi, canlılara, doğal kaynaklara ve kentsel altyapıya ağır bir fatura daha çıkardı. İklimle barışmamız ve zamanla yarışmamız gerekirken Karayipler’de yeni bir savaşın gölgesi büyüyor.
Venezuela çevresinde askerî hareketlilik artıyor. Filmin konusu tanıdık: “kaçakçılıkla mücadele.” Senaryo da tanıdık: DIŞ/GÜN/OKYANUS. Devriyeler başlar, tatbikatlar düzenlenir ve gerilim kalıcılaşır.
Karayipler’de küçük teknelere çok sayıda saldırı düzenlendi; ölenler arasında Venezuelalı, Kolombiyalı ve Trinidadlı siviller var. ABD bu operasyonları “millî güvenlik” diye açıklıyor. Oysa balıkçı teknelerine karşı bombardıman uçakları, savaş gemileri, denizaltılar ve binlerce asker konuşlandırmak “uyuşturucuyla mücadele”den çok Venezuela üzerinde rejim değişikliği baskısına benziyor.
Washington, bu konuda kendisiyle işbirliği yapmayan ve ABD dış politikasını sert biçimde eleştiren Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro’ya yaptırımlar açıkladı. Petro bunu “yeni-sömürgeci gözdağı” olarak niteledi. Kendi kuzenlerinin işgal edilmesine ve Gazzeliler gibi öldürülmesine yardım etmeye hevesli hiçbir Kolombiyalı bulamazsınız, dedi.
Bölge başkentlerinde aylardır süren “Filistin’le Dayanışma” eylemlerine şimdi “Venezuela’ya Müdahaleye Hayır” yürüyüşleri ekleniyor. Siyasi liderler, Latin Amerika ve Karayip Devletleri Topluluğu (CELAC)’ın “Barış Bölgesi” ilkesine sahip çıkıyor. “Tarihin tekerrür etmesine izin veremeyiz, vermeyeceğiz” diyerek ortak bir bildiri imzaladılar.
2014’te Havana’da kabul edilen CELAC Barış Bölgesi bildirgesi, Latin Amerika ve Karayipler için üç temel ilke koydu: egemenliğe saygı ve müdahalesizlik, uyuşmazlıkların güçle değil diyalogla çözülmesi, işbirliği ve bölgesel dayanışma.
Latin Amerika’nın ilerici güçleri, sendikalar, kadın örgütleri ve yerli halkların toplumsal hareketleri bu gidişatı “yavaş çekimde dünya savaşı” diye tarif ediyor: egemenliğin koşullu kabul edildiği, itiraz edenlerin cezalandırıldığı bir Küresel Monroe Doktrini. Askerî mimarisi hazır; Kolombiya’dan Honduras’a uzanan üsler, Karayipler’de devriye ve tatbikatlar… Bu ağ yalnızca Venezuela’yı değil, bütün bölgeyi tehdit ediyor.
Kübalı şair José Martí, Thukydides’in Atina’sına atıfla şu gerçeği hatırlatır: “Adalet, güçleri eşit olanlar arasında geçerlidir; güçlüler yapabileceklerini yapar, zayıflar katlanmak zorunda olduklarına katlanır.” 1902–03 Venezuela krizinde görülen savaş gemisi diplomasisi, 20. yüzyılın darbeleri… Latin Amerika bunların hiçbirini özlemiyor. ABD bir kez daha kanıtsız iddialarla dünyayı savaşa sürüklüyor. Bu tablo yeni değil; 1954 Guatemala’dan 1973 Şili’ye, 1983 Grenada’dan 2009 Honduras’a uzanan müdahale zincirinin bugünkü halkası.
Türkiye’den bakınca da tablo tanıdık: Suriye, Ukrayna, Gazze veya Yemen… Benzer politikalar Karayipler’de de hayata geçiyor.
Ekmeğinin peşindeki balıkçılara yönelik bu saldırılar, büyük bir savaşın ilk işaretleri olabilir. Savaş yavaş gelir. Ama barışın acelesi var.
Savaş gemisi diplomasisine ve darbeler döngüsüne karşı barışı savunmalıyız.




