‘Kayıplar Haftası’… her şey sümen altında
Hicri İzgören 19 Mayıs 2025

‘Kayıplar Haftası’… her şey sümen altında

Bu hafta ‘Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası’… Her yıl olduğu gibi bu yıl da bu konuyu daha görünür kılıp bir farkındalık yaratmak amacıyla kimi kurumlar çeşitli etkinlik ve oturumlar düzenliyor.

Türkiye de bu haftaya adaletin, hakkın ve hukukun bir türlü tecelli etmediği bir konumu yaşıyor. Devletler, tarihleriyle açık ve dürüst bir biçimde yüzleşmedikçe gerçek bir demokrasiyi inşa edemezler.

Bu ülkede insanlar gözaltında kaybedildi. Kimisinin kardeşi, kimisinin eşi, kimisinin babası, kimisinin de çocuğu ansızın sokaktan, evden, çalıştıkları yerlerden alınıp izleri kaybettirildi.

“Geçmişi yok saymak, bazılarının iddia ettikleri kadar kolay değildir. Bu dünyada hâlâ onları hatırlamak ve diri tutmak isteyen tek bir insan bile varsa, bunu yapmak mümkün değildir. Bu yeter; ahlaki çölde haykıran bir insan, önce biri, sonra biri daha, adalet kıvılcımının sönmesine engel olmak için bu yeter. Tarih bizi dinliyor olabilir, tarih bize cevap verebilir.” der Ariel Dorfman.

Evet. Tarih bizi dinliyor ve er geç cevap verecektir bize, buna yürekten inanmak gerek. Ama önce hatırlamak gerek tabii.

Türkiye, kendi tarihinin karanlıkta bırakılmış alanlarına girmeyi istemiyor. Gelmiş geçmiş tüm iktidarlar bu konuda söz birliği etmişçesine yüzleşme gerektiren olay ve olguları ya inkâr ya da unutturma yoluna gitti.

Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Komite (ICAD), açıklamalarında gözaltında kaybetmenin bugün dünyamızda hâlâ ciddi bir sorun olarak varlığını sürdürdüğünü belirterek, “Gözaltına alınan kişiler genellikle işkenceyle katledilmekte ve gizli bir yere gömülerek cesetleri ortadan kaldırılmaktadır.” görüşünü paylaşıyor. Ayrıca Arjantin’de Plaza de Mayo Anneleri’nin uzun yıllara yayılan mücadelesiyle birlikte Türkiye’de Cumartesi Anneleri’nin kararlı mücadelesine de dikkat çekiyor.

Türkiye bu yüzden Birleşmiş Milletler Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme’ye çekinceler koydu.

Devlet ve iktidarların insanlığa karşı işlediği suçların başında gözaltında kaybetme olayları gelir. Kendi iktidarını korumak adına toplumsal muhalefetin bastırılması için muhalif kesimden insanlar bazen devletin kolluk güçleri bazen de paramiliter yapılanmalar tarafından işkenceyle katledilip kaybedildiler. Kaybetme dediğimiz de, akıbeti hakkında gerçeklerin inkâr edilmesi veya gizlenmesidir.

Kaybedilen kişilerin soruşturmaları genellikle ya sürüncemede bırakıldı ya takipsizlik verildi ya da zamanaşımına uğratıldı. Bu konuda adaletin terazisi faillerden yana oldu hep. Koruma zırhına bürünen failler devlet tarafından korundu. Açılan davalar da zamana yayılarak bilinçli olarak ‘zamanaşımı’na uğratıldı. Oysa uluslararası sözleşmeler uyarınca bu suçlar için zamanaşımı hükümleri uygulanmaması gerekir.

Yıllardır kar kış, polis copu demeden çocuklarının ya da eşlerinin akıbetini öğrenmek isteyen, hiç olmazsa bir mezara sahip olma umuduyla oturma eylemine katılan anneler, isteklerine kavuşamadan bir bir göçüp gidiyorlar.

***

Türkiye’de kayıplar konusunda İnsan Hakları Derneği (İHD)’nin ısrarlı çabalarını görmek gerekir. Yıllardır bedeller ödeyerek, yönetici ve çalışanları her türlü baskıya rağmen önemli bir görev yürütüyor.

Kayıplar için oturma eylemleri yılları buldu. Yıllardır gözaltında ve zorla kaybedilenlerin akıbetlerini soran, faillerin cezalandırılması amacıyla eylem ve etkinlikler düzenleniyor.

Geçmiş inkâr edilemez. Geçmişin bütün hukuksuzluğunu toplumsal belleğin unutkanlığına havale ederek demokratik bir devlet ve toplum oluşturmak imkânsızdır. Gerçek bir demokrasi ve onun iradesi, geçmişle yüzleşme ve sorumluları yargı önüne çıkarma iradesidir aynı zamanda.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.