Kemal Can, “40 senedir Bahçeli’yi izleyen biriyim. En önemli aktörlerden biri olan Bahçeli’yi takip ettim. Siyasette belirleyici rol oynadığı bütün eşiklerde, bir başka aktörün dublörü rolünü üstlendiğine hiç tanık olmadım” dedi.
Bahçeli’nin zaman zaman siyasi etkisinin zayıfladığı yorumları yapılsa da süreç içerisinde en görünür aktör haline geldiğini belirten Can, “Bu kadar kritik bir rolde ve ön planda yer alması, sürece olumlu bakan herkesin siyasi popülarite kazanmasına sebep oluyor. Ancak Erdoğan açısından bu rol paylaşımının nasıl bir avantaj sağladığını tam olarak anlamış değilim” ifadelerini kullandı.
Can, Erdoğan ve Bahçeli arasındaki stratejik farklara da dikkat çekerek, “Erdoğan, kısa vadeli kazanımlara odaklanıyor. Bahçeli ise sürece daha geniş bir perspektiften bakıyor. İkisi de mevcut siyasi ve küresel değişimlerin iç politikada yeni bir dizayn gerektirdiğini düşünüyor. Belki süreci Erdoğan başlattı ama Bahçeli’nin dahil olmasıyla birlikte sürecin gerçek aktörü o oldu. Sürecin hızını ve önceliklerini belirleyen taraf Bahçeli oldu” dedi.
Bahçeli’nin yalnızca MHP lideri olarak değil, daha geniş bir siyasi misyonu temsil ettiği veya en azından böyle algılanmak istendiğini söyleyen Can, “Erdoğan, Bahçeli’nin süreçteki rolüne açık bir destek vermese de karşısında bir pozisyon almış değil. Ancak Bahçeli, özellikle kritik anlarda sürecin hızlanmasına yönelik baskı oluşturuyor” diye konuştu.
AK Parti’nin resmi sözcülerinin sürece dair daha temkinli bir tavır sergilediğini belirten Can, “AK Parti ve Erdoğan, taleplerinin eksiksiz yerine getirilmesini bekleyerek süreci ağırdan alıyor. Ancak Bahçeli bu yaklaşımı benimsemiyor. Ömer Çelik, Efkan Ala gibi isimlerden farklı olarak sürecin hızlanmasını talep eden bir figür olarak öne çıkıyor. Burada hızlanmayı isteyenlerle süreci ağırdan alanlar arasında bir ayrışma söz konusu” değerlendirmesinde bulundu.
