Araplar ‘bağımsız’, Kürtler ‘ecnebi’!
İkinci Dünya Savaşı’ndan (1945) sonraki uluslararası şartlar ve koşullar, Suriyelilerin bağımsızlıklarını kazanma fırsatını sağladı. BM, Suriye’nin bağımsızlığını ve birliğini üyelerinin çoğunun onayıyla kabul etti. Bununla birlikte Suriye halkı ve hükümeti, 17 Nisan 1946 tarihinde Şükri el-Kuvvetli öncülüğünde Bağımsızlık Bayramı’nı kutladı.
Suriye’nin Fransa’dan bağımsızlığını ilan ettiği 17 Nisan 1946’dan sonra Suriye’de hareketlilik bitmedi. 1949 yılından sonra birkaç askeri darbe oldu. 1 Şubat 1958’de Suriye Devlet Başkanı Şükri El Kuvvetli ve Mısır lideri Nasır, Mısır ve Suriye’nin birleşerek Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni kurduklarını açıkladı. Ancak bu birlikteliğin ömrü uzun olmadı ve aralarında Hafız Esad’ın da olduğu bir grup subayın darbesiyle 1961 yılında sona erdi. 1 946 ve 1956 yılları arasında Suriye’de 20 farklı kabine kuruldu ve dört ayrı anayasa taslağı hazırlandı. Birçok uzmanın belirttiği gibi Arap milliyetçiliği, parçalanmış gibi etkenler Baas Partisi’nin güçlenmesine zemin hazırladı.
‘Bağımsız’ Suriye’de Kürtler
Suriye’nin bağımsızlığını kazanmasından sonra Kürt siyasi hareketi içinde yeni bir dönem başladı. Suriye’nin ilk ‘bağımsız’ hükümeti de Fransız mandası yönetimi gibi Kürtleri tanımadı. 1946 yılında Suriye Kürtleri için de yeni bir dönemin kapılarını aralandı. Bağımsızlığın kazanılmasının ardından geçen ilk on yılda devletin Kürtlere yönelik özel ve sistematik bir uygulaması olmadı. Kürtçe basın ve yayınla ilgili serbestlik çeşitli sıkıntılara ve zaman zaman karşılaşılan keyfi kısıtlamalara rağmen devam etti. Ancak söz konusu serbestlik ortamı 1950’li yıllarının ortalarına kadar sürdü. Ancak, 1950’lilerin sonlarına doğru ise devletin Kürtlerin kültürel ve siyasal faaliyetlerine ve Kürt kimliğine yönelik tutumu tamamen sertleşti.
Kürtlerde örgütlülüğün gelişimi
1. Dünya Savaşı sırasında Sovyet kontrolüne giren İran’da Kürtler kısa ömürlü, bağımsız olarak yönetilen bir devlet olan Mahabad Cumhuriyeti’ni kurdu. İran, Sovyetlerin Aralık 1946’da çekilmesinden sonra Mahabad’ı yeniden işgal edildi.

Qazi Muhammed, 1946 yılında İran’ın Mahabad kentinde Kürt Demokratik Partisi’nin başkanı seçildi
Mustafa Barzani, Mahabad Cumhuriyeti’nde sürgündeyken Irak Kürt Demokratik Partisi’ni kurdu. Daha sonra Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) olarak yeniden adlandırılan parti, 1970’lere kadar Irak’taki tek Kürt partiydi.
Türkiye’de ise 1938 Dersim Katliamı sonrası sessizlik olsa da Kürtlerin bir örgütlenme çabası vardı. Türkiye, İran ve Irak’taki gelişmeler Suriye’deki Kürtleri direkt etkiliyordu.

Dersim Katliamı/1938
Fransız manda yönetimi döneminde Kürtler açısından önemli bir aydınlanma hareketi başlatılmıştı. Bağımsızlıkla birlikte bu durum daha farklı duruma evrilmeye başladı. 1957’de Suriye Kürt Demokratik Partisi (SKDP) kuruldu. Nuredin Zaza partinin ilk başkanı seçildi.
Nuredin Zaza kimdir?
1919 yılında Elazığ Maden’de dünyaya geldi. Çocukluğu Türkiye sınırları içinde geçen Zaza, ağabeyi Dr. Ehmed Nafiz ile birlikte Şeyh Said isyanından sonra Suriye’ye geçti. Gençliğinden itibaren Kürtlerle ilgili oluşumlarda yer aldı.

Nuredin Zaza
Nuredin Zaza 2. Dünya savaşı sonrası İsviçre’ye yerleşti ve Lozan üniversitesinde yüksek öğrenime başladı. Öğrenimi sırasında Avrupa Kürt Öğrenci Derneğini kurdu. 1957 yılında faaliyetlerine ara vererek, Suriye’ye döndü. Burada Kürt partisinin kuruluşunda önemli rol oynadı. Şam Üniversitesinde iki boyunca öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1960’lı yıllarda birçok kez tutuklandı.
Suriye, Irak, Ürdün ve Lübnan gibi ülkelerin cezaevlerinde yattı. 1969 yılında Lozan’a döndü. Kürt dili üzerinde çalışmalara ağırlık verdi. Mavie de Kurde (Bir Kürd Olarak Hayatım) kitabı yayınladı.7 Ocak 1988 yılında Lozan’da hayatını kaybetti. Yazdığı öyküler nedeniyle Celadet Bedirhan Nureddin Zaza’ya ‘Kürtlerin Çehov’u diyordu.
Suriye Kürt Demokratik Partisi
1956’da bu partinin kurulması için ilk girişim “Suriye Kürtleri Demokrat Partisi” adıyla oldu. Suriye Kürt Demokratik Partisinin asıl amacı, Kürt halkının kimliğini korumak ve Suriye devleti çerçevesinde ulusal haklarını geliştirmekti. Partinin kuruluşunda üç isim öne çıktı: Osman Sabri, Hamza Narayan ve Abdülhamid Derviş. 1957’de partinin ismi Suriye Kürt Demokrat Partisi, 1959’da da Suriye Kürdistanı Demokrat Partisi olarak değiştirildi.
İlk Kürt partisinde bölünmeler
1958’de Arap milliyetçiliği zirveye çıktı ve Kürtçe yayınlar resmen yasaklandı. 1960’ta parti üyesi 5 bin kişi tutuklandı. 1961’de yıkılmasından sonra kurulan Suriye Arap Cumhuriyeti ise Kürtleri daha da dışladı. 1965 yılında parti ikiye bölündü. İki kanattan ayrılanlar 1970 yılında Suriye-Kürdistan Demokrat Partisi’ni kurdular. 1975 yılında partinin sağ kanadını oluşturanlar Suriye İlerici Kürt Demokrat Partisi’ni (Hamid Haci Derviş kanadı) kurdular. Sol kanatta yer alanlar ise 1980 yılında Suriye Kürt Halkçı Partisi’ni (Salah Bedrettin) kurdular.
Sağ ve solun birleşmesi için konferans
1970’de Irak’taki Kürt lider Mustafa Barzani’nin girişimiyle Suriye’deki sağ ve sol Kürt hareketlerini birleştirmek için bir konferans düzenlendi. Bu konferansta, Suriye’de Kürt Demokratik Partisi (el-Parti) kuruldu. Konferans sonucunda sağ ve sol kanatları temsil eden geçici bir liderlik oluşturuldu. Bu yönetimin görevi sağ ve sol kanat arasındaki sorunları çözmekti. Ancak sorunlar daha da arttı. Siyasi çeşitlenme ve bölünmelere rağmen, bu dönem Suriye Kürt hareketinin kurumsal temellerinin atıldığı yıllar oldu. Ancak hareketin birliğini sağlamak mümkün olmadı ve sonraki dönemlere uzanan bölünmeler derinleşti. Geçmişten günümüze kadar Suriye’de Kürt partilerinin sayısı 40’ı buldu.

Hafız Esad /1960’lar
Bağımsızlık sonrası Suriye yönetimleri, Kürtleri ulusal birliğe yönelik bir tehdit olarak gördü. Yeni kurulan Suriye devleti, Arap milliyetçiliğini temel politika olarak benimsedi ve azınlık haklarını görmezden geldi. Baas Partisi’nin yükselişiyle birlikte, Kürt kimliğinin inkarı resmi devlet politikası haline geldi. 1961’deki darbenin ardından gelen istikrarsızlık 8 Mart 1963’teki Baas Darbesi’yle doruğa ulaştı. Suriye’deki Kürtlere yönelik en büyük baskı, Suriye ve Mısır birliğinden sonraki süreçte oldu.
Baas Partisi’nin Araplaştırma politikası
Baas Partisi’nin en önemli önceliklerinden birisi Kürtlerin yoğunlukta olduğu Suriye’nin kuzeyindeki bölgelerin Araplaştırılması oldu. 1963 yılında hazırlanan ve “Ulusal, Sosyal ve Politik Bakımlardan Cezire Vilayeti Üzerine Bir İnceleme” adını taşıyan gizli devlet belgesinde, Kürtlerin Araplaştırılması amacını taşıyan 12 maddelik sistematik bir plan önerildi. Söz konusu belgeyi hazırlayan Yüzbaşı Muhammed Talib El Hilal, belgenin içeriğinde bir yandan “düşmanımız” olarak tanımladığı Kürtlerin varlığını reddetmiş diğer yandan ise nasıl asimile edilmeleri gerektiğine ilişkin bir plan sundu. Bu planda yer alan maddelerden bazıları şunlardı;
- Kürtlerin uzun yıllardır yaşadıkları topraklardan iç bölgelere zorunlu olarak nakledilmesi.
- Kürtlerin eğitim olanaklarından mahrum bırakılması.
- Kürtlerin istihdam olanaklarından mahrum bırakılması.
- Türkiye’de 1920’li yıllarda gerçekleşen Kürt isyanlarının ardından Suriye’ye iltica eden Kürtlerin Türkiye’ye iade edilmesi.
- Kürt ulemasının sürgüne gönderilerek yerine Arap din adamlarının yerleştirilmesi.
- Kürtlere ait arazilere Arapların yerleştirilmesi.
- Suriye’nin kuzeyindeki kimi Kürt yerleşim yerlerinde askeri kontrol bölgelerinin yaratılması ve buralarda yaşayan Kürtlerin bölgeden çıkarılması
- Kürt bölgelerine yerleştirilecek Arap yerleşimciler için kolektif çiftlikler kurulması.
- Suriye’nin kuzeyinde yaşamak isteyen ama Arap olmayan hiç kimseye vatandaşlık hakkı verilmemesi.
- Araplar arasında Kürt karşıtı bir propagandanın başlatılması.
- Arapça bilmeyenlere seçme ve seçilme hakkı tanınmaması.
Baas’ın ayrıca bölgeye atadığı Emniyet Müdürü Muhammed Hilal’inin “Kürt Meselesi, Kürtlerin artık örgütlenmeye başladıkları günümüzde, yalnız Arap ulusunun vücudunda gelişen habis bir urdur. Bunun tek ilacı onları kesip atmaktır” ifadelerini kullanması ise dikkat çekiciydi. Kürtlerin nasıl asimile edileceğine yönelik 12 maddelik planın yer aldığı bu gizli belge 1968 yılında ortaya çıktığında, yetkililer belgenin hükümetin görüşü olmadığını öne sürdü. Ancak Baas rejiminin Kürtlere yönelik 1960 ve 1970’ler boyunca izlediği Araplaştırma politikalarına bakıldığında söz konusu planın devletin Kürt meselesini ele alırken kullandığı temel referans olduğu da ortaya çıktı. Geçmişten günümüze kadar bu politikanın izlerini görmekte mümkün.
Topraklara el konuldu
Baas rejiminin hayata geçirdiği politikalardan biri de Kürtlerin topraklarına el konulması oldu. Kürtlerden alınan bölgelere , Suriye’nin diğer bölgelerinden getirilen Araplar yerleştirildi. Böylelikle Kürt nüfusunun yoğunluğunu kırmak amacıyla bölge Araplaştırılmak istendi. Bunula da yetinilmedi ve Kürt vatandaşların kimlikleri de ellerinden alındı. “Arap Kemeri” diye adlandırılan uygulamanın hayata geçirilmesiyle projenin en tehlikeli ayağına geçildi.
Nüfus sayımı ve kimliksizleştirme

Suriye’de yüzbinlerce Kürt kimliksiz yaşamak zorunda kaldı
Suriye Kürtleri denilince ilk akla gelen konulardan biride ‘kimliksizleştirmedir’.Suriye’deki tahıl üretiminin yüzde 40’ını, pamuk ve mısır üretiminin yüzde 80’ini gerçekleştiren, petrol yataklarının bulunmasıyla daha da değerlenen Cezire bölgesine Arapları yerleştirme siyasetinin bir uzantısı olarak 5 Ekim 1962’de nüfus sayımı yapıldı. 1962 yılında, Baas Partisi henüz darbe yapmadan önce Şam yönetiminin sıradışı ve ‘yabancı köstebekleri’ tespit etmek için sayım yaptığı yer ise Cezire, Haseke, Serekaniye ile Derika Hemko arasındaki bölgeydi. Sayımda 1945’ten önce Suriye’de olduğunu ispat etmeyen Kürtler ‘ecnebi’ (yabancılar) sayıldı. Sayıma katılmayanlar da ‘maktu’ (kayıt dışı) olarak kaydedildi. Bu şekilde 120 bin Kürt, vatandaşlık hakkından mahrum bırakıldı. Sayım Afrin, Kobani, Hama ve Şam Kürtlerini kapsamadı. Gelişigüzel yapılan bu sayım sonrasında Suriye’de yaşayan Kürtlerin yüzde 20’sinin vatandaşlığı ellerinden alındı. İlk başta sayılarının 12 bin olduğu iddia edilen kimliksiz Kürtlerin nüfusunun 2008 yılına gelindiğinde 200-300 bine vardığı da yansıyan bilgiler arasında.Akademisyen Seda Altuğ verdiği bir röportajında, şu bilgileri vermişti:
“96’da çoğunluğu Haseke’nin köylerinde yaşayan 75 bin maktum olduğu söyleniyordu. Maktum bir çocuk için sadece bir ilkokul kaydı yaptırmanın siyasi şube, bölge polisi, nüfus dairesi, hastane arasında mekik dokuyarak 29 günde yapıldığını okumuştum.”

Kamışlo-1964
Kürtleri Araplaştırma politikası: Arap Kemeri
1965’te Kuzey ve Doğu Suriye ve Türkiye sınırı boyunca 350 km uzunluğunda ve 10–15 km genişliğinde Arap kuşağı inşa edilmeye karar verildi. Partinin sloganı “Cezire’yi ikinci bir İsrail olmaktan kurtarın” idi. 1969’da toprak reformu çerçevesinde Kuzey ve Doğu Suriye genelinde 1 milyon 374 bin hektar arazi kamulaştırılırken uygulamadan en fazla Kürt bölgeleri etkilendi. 1970’te Baas partisi içinde darbe yapan Hafız Esad, Suriye Devlet Başkanı oldu ve 1973’te planı devam ettirdi. Ancak bu defa Cezire bölgesinde model devlet çiftlikleri kurularak projenin adı “plan” olarak değiştirildi.
Tabka Barajı ve bölgenin Araplaştırılması politikası
“Arap Kemeri” projesi, Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde demografik değişimi hedeflendi. Akademisyen Seda Altuğ, o döneme ilişkin şu bilgileri de aktarmıştı:
“Esad’ın ilk projelerinden biri Fırat nehrinin üzerine, iktidarının haşmetinin simgesi olarak meşhur Tabka barajını yapmak. Tabka Barajı yapılırken, oradaki pek çok Arap köyü su altında kalıyor.Aslında 1968’de barajın yapımına başlanıyor ama 73’de açılışını Hafız Esad yapıyor. Esad, köyü su altında kalan dört bine yakın Arap aileyi alıp Serêkanî ve Derik arasındaki Kürt bölgesine, Türkiye-Suriye sınır boyunca yerleştiriyor. O meşhur “Arap Kemeri” politikası bu işte. Burada her Kürt köyünün arasına bir Arap köyü yerleştiriliyor. Her bir aileye 200 dönüme yakın arazi veriliyor. Türkçede “yağmur” kelimesinin kökü olan ğamır, Arapça’da taşmak, taşan demek. Buralara iskan edilen Arap köylülere “Ğamır”, yani köyleri su altında kalıp “taşmış” köylüler deniyor. Neticede baba Esad, Ğamır Köylüleri aracılığıyla Cezire bölgesindeki Kürt nüfusu seyrelttiği gibi, Türkiye’nin güneyindeki Kürtlerle Suriye’nin kuzeyindeki Kürtler arasına Arap nüfustan oluşan bir tampon oluşturuyor. Esad rejiminin bu köylere verdiği isimler ise çok dikkat çekici. İsrail’in Filistin’de işgal ettiği köylerin isimleri veriliyor! Buradaki Arap ahali de bir nevi rejimin askeri gibi aslında. Bugüne kadar Kürtlerle aralarında büyük bir husumet var, çünkü onların topraklarına yerleştirilmişler.”

Tabka Barajı
1976’da proje durduruldu
Tabka Barajı’nın inşasının ardından 1973’ten 1975’e kadar söz konusu şeritte 41 model çiftlik (köy) inşa edildi. Rakka taraflarında da 15 köy kuruldu. Toprakları baraj sularının altında kalan 4 bin Arap aile bu iki bölgedeki çiftliklere yerleştirildi. Çiftliklerden her birinde 150-200 ev vardı. Halep, Minbiç ve El Bab’da sulama projeleriyle yerinden olan Araplar da ev, silah, tohum ve gübre yardımları eşliğinde Cezire’ye yerleşmeye teşvik edildi. Cezire bölgesine yerleştirilen Arap ailelerin toplam sayısı 7 bini buldu. Cezire’yi Araplaştırma planı Devlet Başkanı Hafız el Esad tarafından 1976’da durduruldu. Arap Kemeri projesine karşı direnen Kürtlerde oldu. Bunlardan biri de Cimoyê El Hemik idi. Tel Abyad ve Kobani bölgelerinde bu projeye karşı direndi.

Arap Kemeri’ne direnen Kürt ağa: Cimoyê El Hemik Foto: Rudaw
Özetle 24 Haziran 1974 yılında başta Cizire bölgesi olmak üzere Kuzeye ve Doğu Suriye’nin büyük bir kısmını Araplaştırmak hedeflendi. Buradaki Kürtler sürgün edildi ve yerlerine Rakka ve Halep’in köylerinden büyük Arap aileleri yerleştirildi. Kürt köylerinin isimleri de Arapça isimlerle değiştirildi. Arap Kemeri, yaklaşık 150 bin Kürt çitçiyi topraklarından etti ve yaklaşık 2 milyon hektar toprak Araplara verildi. Kürtlere yönelik ayrımcı ve dışlayıcı politikalar, Hafız Esad’la birlikte bir devlet politikası halini geldi.
Öcalan’ın Suriye yılları
Kısaca bir önceki bölümlerde Kürtlerin siyasi yapısından da bahsetmiştik. Özetlersek yüzyıl boyunca Suriye’de Kürtlerin siyasi faaliyetleri hiçbir zaman bitmedi. 12 Eylül askeri darbesinden kısa süre önce Suriye’ye geçen Abdullah Öcalan’ın yaklaşık 20 yıl sürecek Suriye dönemi, bölgedeki Kürt siyasi hareketinin şekillenmesinde önemli etkisi oldu. Bekaa’daki kamp PKK’nin ideolojik-askeri eğitim merkezi haline geldi. Öcalan Suriye’deki varlığını güçlendirmeye başladıktan sonra, aşiretlerden Kürt örgütlerine kadar her kesimle iletişim ve ilişki kurdu. 1981 yılında başlayan bu örgütlenme tarzı toplumsal tabanının genişlemesinde önemli rol oynadı.

Öcalan’ın Suriye yılları: Abdullah Öcalan Suriye’deki önemli Kürt partilerinden KDPS kurucusu Osman Sabri ile bir arada.
Kadınlardan gençlere, eğitimden kültüre kadar kurumsallaşan bir harekete dönüştü. Suriye rejimi bir yandan Öcalan’ın varlığına göz yumarken, diğer yandan yerel Kürt örgütlenmelerine karşı baskıcı politikalarını sürdürdü. 1986’daki Newroz kutlamalarına müdahale etti. Şam’ın Kürt mahallesinde birkaç bin kişinin katıldığı kutlamalarda polis müdahalesi sonucu bir kişi hayatını kaybetti. Kamışlo’daki cenaze törenine 40 bin kişi katıldı. Afrin’deki gösterilerde de üç Kürt hayatını kaybetti. Bu olayların ardından rejim Newroz kutlamalarını yasakladı. 1987’de Kamışlo’da çıkan olaylar sırasında yüzlerce kişi tutuklandı.
Öcalan’ın Suriye’de olduğu dönemde yoğun bir diplomasi trafiği de yürüttü. Türkiye’de çatışmaların yoğunlaştığı dönemde ilk ateşkes çağrısı 1993’te Suriye’nin başkenti Şam’da yapıldı. Suriye Kürtleri arasında ‘demokratik özerlik’ modeli sürekli konuşulan ve toplatılarda gündeme gelen maddelerden biriydi.

Mehmet Ali Birand 1988’de Şam’a giderek Öcalan’la bir röportaj gerçekleştirdi. Bu röportaj Öcalan’ın Türk medyasında yer alan ilk videosu oldu.
Öcalan’ın bu dönemde Suriyeli Kürt siyasetçilerle yaptığı görüşmelerde sıklıkla vurguladığı “demokratik konfederalizm” düşüncesi, daha sonra bölgede kurulacak özerk yönetim modelinin teorik temellerini oluşturdu.
Öcalan Suriye’yi terk etmek zorunda kaldı (1998)
Abdullah Öcalan’ın kaleme aldığı “Uluslararası Komplo Atina Davası” kitabında Suriye’den ayrılışına gidine süreçler tüm detaylarıyla yer aldı. 6 Mayıs 1996’da Türkiye Öcalan’a yönelik suikast girişiminde bulunuldu. Mayıs 1997’de dönemin Savunma Bakanı Turhan Tayan, İsrail ve İsrail’in işgal ettiği Suriye’deki Golan Tepelerini ziyaret etti. İsrailli yetkililer, ziyaret sonrası ilk kez Kürt grupları aleyhine açıklamalarda bulundu. 16 Eylül 1998’de Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, Suriye sınırında yaptığı açıklamalar ile Öcalan’ın sınır dışı edilmesini veya teslim edilmesini istedi. 1998’de KDP Genel Başkanı Mesud Barzani, Ankara’ya çağrıldı. Barzani, daha sonra YNK Genel Başkanı Celal Talabani ile buluşturularak, Washington’a gönderildi. 17 Eylül 1998 tarihinde KDP-YNK-ABD arasında Washington Kürt Otonomi Antlaşması imzalandı.

Suriye’ye Öcalan’ın ülkeden çıkarılması baskısı / Görsel: Milliyet arşivi
30 Eylül 1998’de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in başkanlığında yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında Suriye’ye yönelik askeri seçenekler masaya yatırıldı. Demirel, 1 Ekim’de Suriye’ye askeri müdahalede bulunma tehdidinde bulundu. 3 Ekim 1998’de NATO, Suriye sınırında bulunan İskenderun’da kapsamlı bir askeri tatbikat başlattı.

3 Eylül 1998
Tatbikata 2 bin 500 ABD askeri ve personeli de katıldı. Böylece Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması için Şam’a baskı arttırıldı.
Ayrıca tatbikat kapsamında Amerikan donanmasına ait savaş gemileri ve gelişmiş füzeler, Doğu Akdeniz’de Suriye sınırına kaydırıldı. Aynı günlerde İsrail de Golan Tepelerine askeri güç yığdı. Buna paralel olarak Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş ve Cumhurbaşkanı Demirel, Suriye ve Öcalan’a yönelik açıklamalar yaptı.
Çok geçmeden Hatay’dan Şırnak’ın Cizre ilçesine kadar uzanan 618 kilometrelik Suriye sınırına birlikler kaydırıldı ve Diyarbakır ve Malatya hava üslerine kırmızı alarma geçiş niteliği taşıyan turuncu alarm verildi. ABD, Mısır ile Suudi Arabistan nezdinde diplomatik girişimde bulunarak, Suriye’ye baskı uygulanmasını istedi.

1 Ekim Hürriyet gazetesi
9 Ekim 1998’de’de Abdullah Öcalan, bunun üzerine Suriye’den ayrıldı. Bu süreç 15 Şubat 1999 Türkiye’ye iade edilmesi sürecini de beraberinde getirdi.
Öcalan’ın Suriye’den ayrılmasıyla beraber bölgedeki Kürt hareketi için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. MERIP’in kapsamlı raporuna göre, Suriye yönetiminin Türkiye ile imzaladığı Adana Mutabakatı sonrasında, yereldeki örgütlenmelere yönelik baskılar şiddetli biçimde arttı. 20 yıllık süreçte oluşan toplumsal ve siyasal birikim, hareketin yeraltında da olsa varlığını sürdürmesini sağladı.
Adana Mutabakatı
Öcalan’ın Suriye’den ayrılmasından 11 sonra yani 20 Ekim 1998’de Suriye ve Türkiye arasında Adana Mutabakatı imzalandı. Türkiye adına Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Uğur Ziyal ve Suriye adına Tümgeneral Adnan Badr al-Hasan’ın imza attığı Adana Mutabakatı, Öcalan’ın Suriye’nin dışında olduğu ve bir daha asla girmeyeceği, yurtdışındaki PKK’lilerin Suriye’ye dönemeyeceği, ülke topraklarındaki PKK kamplarının bir daha kullanılmayacağı ve tutuklanan PKK üyelerinin listelerinin Türkiye’ye verilmesi taahhütlerini içeriyordu. Bu süreçten sonra Bir çok PKK’li Türkiye’ye teslim edildi.

Türkiye – Kuzey ve Doğu Suriye sınırı
21 yıl sonra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Ocak 2019’da yaptığı görüşmede Türkiye ile Suriye arasında imzalanan Adana Mutabakatı’nı tekrar gündeme getirecekti. Türkiye’den bazı yetkililer de Afrin’e yönelik kara ve hava harekatını Adana Mutabakatı kapsamında yapıldığını açıklayacaktı.

TSK’nın Afrin harekatı
Kültür merkezleri kapatıldı
Adana Mutabakatı’nın ardından Suriye’de Kürtlere yönelik politika daha da sertleşti. 1999-2003 yılları arasında birçok kültür merkezi ve dernek kapatıldı. Medyascope’de yer alan “Öcalan’ın Suriye yılları: Suriye Kürtlerini nasıl etkiledi?” bu döneme ilişkin kapsamlı bilgi verildi. Buna göre International Crisis Group’un raporunda belirtildiği üzere, bu baskı dönemi paradoksal biçimde hareketin daha derinden örgütlenmesine yol açtı. 2003-2010 arasında, Öcalan’ın Suriye döneminde oluşan toplumsal ve siyasal yapılar, yeni koşullara adapte olarak varlığını sürdürdü. 1998 sonrası dönemde Öcalan’ın Suriye’deki 20 yıllık varlığı sırasında oluşturduğu örgütsel ve toplumsal yapı, kendilerinin bugün gündemde olan ‘özerlik’ denilen sistemin altyapısını oluşturdu. Syrian Studies Association’dan çıkan saha araştırmalarına göre, özellikle kadın hareketi ve gençlik örgütlenmesi alanında oluşan birikim, 2012 sonrası dönemde özerk yönetimin en önemli toplumsal dayanağı haline geldi.
2000 yılında Hafız Esad’ın ölmesi ve Beşar Esad’ın yönetime geçmesi ile değişmesi beklenen Suriye’deki siyasi yapı ilk başlarda yumuşama eğilimi gösterse de eski düzen daha da sertleşerek devam etti. Beşar Esad’ın ilk işi, Kürt bölgelerini ziyaret edip, ‘ecnebi’ ve ‘maktum’ uygulamalarını kaldırma sözü vermek oldu. Beşar Esad’ın 18 Ağustos 2002’de Haseke’yi ziyareti kayıtlara 40 yıl sonra Kürtlerin yoğunlukta olduğu bir bölgeyi ziyaret eden ilk devlet başkanı olarak geçti.

Devlet Başkanı Beşar Esad, Suriye Genelkurmay Başkanı Ali Aslan’la birlikte 12 Temmuz 2000’de Suriye’de askeri eğitim çalışmalarını talip etti – SANA
Beşar Esad 2001 yılında iki Baas yöneticisini yasa dışı olarak kabul edilen altı Kürt partisinin oluşturduğu Kürt Demokratik İttifakı ile görüşme yapmakla görevlendirdi, bu kapsamda Kürtlerin rejimden beklentileri ile ilgili bilgi almak istedi. Görüşmelerden ise bir sonuç çıkmadı. Beşar Esad, iktidarının ilk yıllarında bir yandan Kürt meselesine ilişkin görece olumlu sayılabilecek adımlar atarken diğer yandan Kürtlerin temel hakları için talepte bulunan kurumlar ve bireyler üzerindeki baskıyı sürdürmeye devam etti. Mayıs 2001’de Kamışlo’da kurulan Bedirhan Kültür Derneği, kısa süre sonra kapatıldı ve yöneticileri tutuklandı. 2002 yılında bir grup Suriyeli Kürt aydını, Kürtçe yayın dağıttıkları ve okullarda gizlice Kürtçe eğitim verdikleri gerekçeleriyle tutuklandı. Beşar Esad’ın devlet başkanlığı koltuğuna oturmasının ardından Kürt meselesinin çözümüne ilişkin oluşan görece ılımlı hava kısa sürede dağılmış ve Kürt kimliğine ve kültürüne yönelik ayrımcı ve dışlayıcı politikalar devam ettirdi. Bu dönem Türkiye ile de ilişkilerini arttırdı.
PYD kuruldu
2003 yılında Fuad Ömer liderliğinde Demokratik Birlik Partisi (Partiya Yekitiya Demoqrat, PYD) kuruldu. 2011’de başlayan savaş sürecinde, Suriye’nin kuzeyinde en etkili Kürt siyasi gücü haline geldi.
2004’te Kürtlere yönelik baskı
2003 yılında ABD’nin Irak’a müdahalesiyle Baas rejiminin yıkılmasının ardından Suriye, cihatçıların Irak’a geçiş güzergahı haline geldi. Kendini Irak’taki direnişin sözde destekçisi olarak gören Suriye rejimi, ABD’nin bölgedeki ilerleyişini kendi geleceği için bir set olarak görüyordu. 2004 yılının başlarında birçok olay hızla yaşandı. ABD’nin Irak müdahalesi sonrası rejim, cihat adı altında Deyrizor, Hasekê, Şedade ve Rakka’dan, Irak’a, ABD’ye karşı savaşması için silahlı güçlerin geçmesine göz yumdu. Ancak Irak’a geçenler Suriye’ye geri döndüğünde rejim tarafından Deyrizor ve Hasekê’deki hapishanelere konuldu. Aynı dönemde 1 Mart 2004 günü, Irak Federal Kürdistan Bölge Hükümeti ilan edildi. Suriye rejimi, bu ilanın ardından 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlamalarını engelledi, Kürt partilerine ve birçok siyasi kuruma baskı uygulamaya başladı.
Kamışlo Katliamı

12 Mart 2004’te ki Kamışlo protestolarından bir kare
Tam bu süreçte Kamışlo Katliamı yaşandı. 12 Mart 2004 tarihinde Kamışlo kentinde Suriye’nin Fetva ile Kamışlo’nun Cihad futbol takımları arasında oynanan maçta Arap taraftarlar Iraklı devrik diktatör Saddam Hüseyin’in fotoğraflarını taşıyarak Baas rejimi lehine slogan attı. Buna karşı Kürt taraftarlar da Baas rejiminin Kürtlere karşı baskı ve asimilasyon politikalarını sloganlarla protesto etti. Arap taraftarların güvenlik güçlerinin gözleri önünde Kürt taraftarlara saldırmasıyla başlayan olayların ardından Kamışlo’da on binlerce Kürt sokaklara çıkarak ayaklanma başlattı. Ayaklanma kısa sürede Kobani, Serekaniye, Haseke, Amude, Afrin, Halep ve Şam’a kadar yayıldı.

Kamışlo Katliamı’nda en az 50 Kürt hayatını kaybetti
12 Mart olaylarında, 40’tan fazla Kürt hayatını kaybederken, yüzden fazla kişi yaralandı ve binlerce Kürt tutuklandı. Ayaklanmada tutuklanarak cezaevine konulan Kürtler, rejim güçlerinin vahşi fiziki ve psikolojik işkencelerine maruz kaldı. Onlarca sivil işkencelerde katledildi, birçok sivil de yıllarca hapis yattı. Kamışlo ayaklanması ile Kürtler, rejimin baskılarına karşı gelerek, bir kez daha statü taleplerini dile getirdi.

Kamışlo Katliamı’nın yaşandığı 12 Mart Şehitler Stadı
Kamışlo Katliamı’nın yaşandığı spor stadı bugün 12 Mart Şehitler Stadı olarak faaliyet yürütüyor.

Kamışlo Katliamı 2004
12 Mart 2004 ayaklanmasında hayatını kaybedenler, 2005’ten bu yana her yıl 11 Mart akşamında Kamışlo halkı tarafından sokaklarda, evlerin balkonlarında mumlar yakılarak anılıyor. Katliamın gerçekleştiği 12 Mart’ın her yıl dönümünde ise kent halkı, saat 11.00’de bir dakikalık saygı duruşuyla anıyor.
İkinci isyan Haziran 2005’te
2004 isyanından 10 ay sonra Haziran 2005 yılında Kamışlo’da yine büyük sokak protestoları oldu. Bu seferki gösterilerin sebebi Kürt meselesinde cesur demeçleriyle tanınan meşhur Nakşi şeyhi Şeyh Maşuq Xaznawi’nin faili meçhul cinayetini protesto etmekti.

Nakşi şeyhi Şeyh Maşuq Xaznawi
Protestolarda yüzlerce Kürt tutuklandı. El Cezire televizyonu ilk defa 2004’te Kamışlo’ya giderek, gösteriye katılan Kürt gençlerinden birine taleplerini sorunca “Biz federasyon istiyoruz” cevabı aldı. Bu genç daha sonra Suriye istihbaratı tarafından öldürüldü. Suriye’de Kürtlerin, Kürtlük üzerinden politik taleplerini dillendirdiklerinde devletin vereceği cevabı teyit etmesi açısından bu olay da tarih sayfalarında yerin aldı. Akademisyen Seda Altuğ’un 2019’da Gazete Duvar’a verdiği röportajda o döneme ilişkin verdiği bilgiler şöyle:
“Kamışlo isyanı sırasında PYD, Afrin’de PKK üzerinden etkinken, Cezire bölgesindeki liberal orta sınıf Kürtler, entelektüeller ve Kürt öğrenciler arasında henüz etkin bir parti değildi. Öte yandan Türkiye destekli ÖSO’nun geçtiğimiz günlerde sağ yakalayıp katlettiği Hevrin Xelef’in genel sekreteri olduğu El Mustakbel Partisi (Suriye Gelecek Partisi) gibi çok sayıda Kürt partisi 2004 yılından sonra kuruldu. 2004-2011 arasında Kürtler artık kendi öz örgütlenmelerini kurmaya başladıkları için çok önemli bir dönem. Bu dönemde PYD daha ziyade kültürel alanda faaliyet yürüttü.” Ancak 2004 Kamışlo katliamı sonrasında rejimin politikası keskin biçimde değişti. Kürt siyasi faaliyetleri üzerindeki denetim arttırıldı ve parti liderleri tutuklandı.
Esad-Erdoğan ilişkisi Kürtleri etkiledi
Beşar Esad’ın savaştan önceki son yıllarda, Türkiye ile ilişkilerin iyileşmesi PYD üzerindeki baskıyı artırdı. Parti üyeleri sık sık tutuklandı.
İç savaş öncesi aile görüştükleri Suriye liderine “Kardeşim Esad” diye hitap eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye iç savaşı dönemiyle söylemlerini de değiştirdi. Türkiye’deki 2011 Haziran seçimlerinden iki gün önce, dönemin başbakanı Erdoğan “Görüntüler ortada iken Esad bana farklı şeyler söyleyecekti. Biz Suriye’deki gelişmelere daha fazla sessiz kalamayız. İyi ilişkiler ilelebet süremez” diyecekti. Kısa bir süre içinde ilişkiler koptu. Erdoğan, 2012’de “Şam’da Emevi Camii’nde namaz kılacağız” dedi.
Suriye iç savaşı ve 2011…
2011’de iç savaş başladığında Esad rejimi, Kürtleri yanına çekmek için bazı tavizler verdi. Basında bu durum ise ‘Kürt açılımı’ olarak yer aldı. Vatandaşlık sorununun çözümü için kısmi adımlar atıldı ve yaklaşık 100 bin Kürt’e vatandaşlık hakkı verildi. Eski bazı baskı politikaları yumuşatıldı. Savaş sürecinde rejim, Kürt meselesini bir güvenlik sorunu olarak görmeye devam etti. Kalıcı çözüm önerilerini reddetti. İç savaş döneminde Kürtler ise ne rejimin yanında ne de cihatçı güçlerin yanında yer aldı. Hiç bir iktidar döneminde statü sahibi olmayan Kürtler için kendin özerliklerini ilan etmek için koşullar oluşmaya başlamıştı. Kuzey ve Doğu Suriye’de kantonlar nasıl kuruldu? Nasıl özerlik ilan edildi? Türkiye başta olmak üzere ülkelerin tutumu ne oldu? 2012’den 2024 Aralık’a kadar Kürtler kendilerine nasıl bir sistem oluşturdular? Esad’ın devrilmesi ile Kürtlerin durumu ne olacak? Tüm bu soruların cevabını ise dosyamızın 3. bölümünde ele alacağız.
Kimliksizlikten demokratik özerkliğe: Suriye’de Kürtlerin tarihi (1)