“Bundan iki yıl evvel hipofizden ilk kez cinsel hormon ekstresi elde etmeyi başarınca küçük bir deney yapmak istedim. Ve bunun yerine ne oldu yüce Tanrım! Hipofizdeki bu hormonlar, ya Rabbi… Doktor, kör bir umutsuzlukla karşı karşıyayım, yemin ediyorum, ne yapacağımı bilmiyorum. . . ”
Mihail Bulgakov’un Köpek Kalbi romanı tam da bu fantazi üzerine kurulu ve Profesör Filip Filipoviç Preobrajenski’nin figürü olan bir köpek üzerinde yapılan deneyi anlatır. Açıkça bir anlatıya konu olan bu durum aslında Goethe’nin Faust’a yardımcısı olan bilim insan Wagner tarafından yaratılan, yapay insan olan Homunculus sekansından ilham aldığının kanıtıdır. Yine bilinmeyen bazı elementleri bularak kimyacıların bilgisayarı olarak bilinen Çar karşıtı Dmitri İvanoviç Mendeleyev de yazarın hicivlerinden nasibini almıştır. Bu durum “Bence, karşımızda tekrar oluşturulan değil, canlanan, açılıp saçılan bir beyin var. Ey, evrim teorisinin muhteşem kanıtı! Ey, köpekten kimyager Mendeleyev’e uzanan muazzam zincir!” diye geçer. Spinoza için de şöyle der: Spinoza’nın veya ona benzer başka bir ifritin hipofizini aşılayıp köpekten olağanüstü yüksek bir canlı yaratmak mümkün ama insanın aklına şöyle bir soru geliyor, ne halt etmeye?
Profesör Flip Flipoviç hastalarını gençleştirmeyi amaçlayan, operasyonlarda uzmanlaşmış biridir. İşinin ehli demek daha doğru. Çalışmasını bir aşama ileri taşımak için daha cüretkâr bir deneye girişir ve Şarik adını verdiği bir köpeğe, insan hipofiz ve genital bezleri nakleder. “Ben bambaşka bir şey için emek harcamıştım, öjenik için, insan türünün iyileştirilmesi için. Sonra kalktım gençleştirme işine el attım! Para için yaptığımı düşünmüyorsunuz ya? Hayır, ben bilim insanıyım . . . ”
Ne yazık ki Sovyet sisteminde eski dünyanın temsilcileri olan burjuva profesör ve asistanı Doktor Bormenthal kendi yarattıkları yeni Şarik’le bir arada yaşamakta zorluk çekerler ve sonunda original organlarını ona geri naklederler. Anlatım tamamen bu deney öncesi ve deneyle yaratılan yeni Şarik üzerinden dönse de 1920’lerdeki Sovyet gerçekliğinin temsili, hepsi bu gerçekliğin taraflı bir gözlemini paylaşan çeşitli tekniklerle doludur. Fantezi olduğu kadar hiciv ve mitler, Sovyet siyasi gücünün değişken bir temsilini sunmak için yazar ustaca bir yol anlatımına başvurmuştur. Bir köpek üzerinde yapılan deneyle yaratılan sistem ve sistemle alışılagelen önyargıların eleştirisi ve yeniyi kurmadaki zorluklardır bunlar.
Yazarları yazdıklarından ayrı düşünmem çoğunlukla. Yazar Bulgakov için de bu böyledir. Çünkü Bulgakov’un yazarlık kariyeri alışılmadık bir durumdur. Ekim Devrimi ile oluşturulmak istenen sosyalist sistemin amansız bir muhalifidir. Stalin’den ülkeyi terk etmek için sürekli izin isteyen ancak ölümüne kadar Sovyetler Birliği’nde kalmaya zorlanan bir yazardan bahsediyoruz. Eserleri sansürlenmiş, yayımlanması yasaklanmıştır. Her şeye rağmen tasfiye edilmemiş, hapse atılmamış ya da sınır dışı edilmemiştir. Daha da paradoksal olanı, Stalin’in Moskova Sanat Tiyatrosu’nda vasat bir yönetmen yardımcılığı pozisyonu vererek onu korumasıdır. Bulgakov hayatta kalmış, ancak ağzı kapatılmıştır. Köpek Kalbi romanı tam da yaşadıklarıyla örtüşen bir içerikle karşımıza çıkıyor. 1925 yılında yazılan kitap, Bulgakov’un çoğu eseri gibi, yurtdışında 1968’e, Sovyetler Birliği’nde ise 1987’ye kadar yayınlanmamıştır.
Bu kısa roman için döneminin kitabı demek mümkün. Çünkü döneminin Sovyetler Birliği’nde Yeni Ekonomi Politikası üzerine ve dipnotlarda yapılan açıklamalarla zamansal bağlantıya dair önemli bilgiler de içerir. Kitabın Şarik’in anlatımı dışında ikinci anlatıcısı Dr. Bormenthal’ın günlüğünden alıntılar sunduğu bölümde tarihler verilir. Verilen tarihler belirli bir dönemin portresidir bence. Söz konusu siyasi iktidar hedef alınmakta ve yazarın hicvine sunulmaktadır; ancak bu yapılandırma, yazarın bakış açısının taraflılığında siyaset üzerine daha genel ifadeleri kırmış ve hatta biraz abartırsam dünya klasikleri içine girme yerine dönemine bağlı bir eser olarak kalmıştır. Tabii bu, benim görüşüm. Bazı insanlar bütün paradigmasını tek bir yere, olaya, olguya yöneltince aslında eleştiriden öte bir durum ortaya çıkmış oluyor. Bulgakov’un Sovyet devrimi ile olan çelişkileri onu kısıtlamıştır.
Anlatım, eserin tarihsel bağlamındaki yerini doğrulayan çağrışımlarla, dönemin egemen söylemiyle iç içedir. Dolayısıyla, inşa komitesi temsilcisi Şvonder’in önderliğindeki komünizmi temsil eden karakterlerin ifadeleri, onun bir yansıması, hatta bir karikatürüdür. Kitapta iktidarın üst kademeleri ve aracı otoriteler hiçbir zaman temsil edilmez. Eserde Sovyet iktidarının tek temsilini yalnızca rejimin küçük elleri olan inşa komitesinin bu grubu ve eserin sonunda müdahale eden milisler oluşturur. Hikâyede komite ilk kez, profesörden yetkililerin gözünde fazla büyük sayılan bir dairedeki odaları vermesini talep ettiğinde görünür ve aralarındaki konuşma proleterlerin desteğini onaylar. İçeriğin tuhaf paradoksu komünizme dair sözcükleri Şarik’e söyletmesi ironiyi daha da güçlü hâle getirir. Çünkü Şarik rejimin saf bir ürünüdür ve yapaydır. Dolayısıyla toplumsal kökenleri yoktur, önyargıları yoktur. Bunun tek sebebi geçmişinin sokaklardaki yaşamı ve Şvonder’in onu ele geçirmesi ve Lenin okutmasıdır. Buna rağmen anlatıcı Şarik’in proleterler söylemindeki beceriksizliği öne çıkarmakta ustadır. Şarik’in kimlik belgelerine sahip olma ısrarının anlatıldığı bölüm buna çok iyi bir örnek oluşturuyor. Yine profesöre yer yer “baba” diye hitap etmesi bazen de siyasi duruşun doruk yaptığı sahneler vardır.
“Askerlik kaydı da yapılmamış üstelik. Ya birden emperyalist yırtıcılarla savaş çıkarsa?”
“Savaşa gitmem ben,” diye birden dolaba havladı Şarikov kaşlarını çatarak.
Konu büyük ölçüde profesörün dairesinde geçse de, dışarıya dair göndermeler de yapılıyor. Daire, eski dünyadan gelen bir direniş adası gibi görünse de giderek genişliyor. Böylece kültürel mekânlar, sirk gibi popüler mekânlar ile Şarik’in gitmeyi reddettiği opera veya tiyatro gibi burjuva mekânları arasında bölünmüş durumda. Ancak genel olarak, dairenin dışındaki alan komünist kültür, zihniyet ve rejimin diğer faaliyetleridir. Aslında bu, iktidarın coğrafi işaret koyduğuna vurgudur. Şarik bir iş bulduğunda, rejimin çalışmalarına katılır. Eski rejim köpeği olan Şarik’in nefret ettiği kedileri ortadan kaldırma bahanesi ise karşı-devrimcileri ortadan kaldırmanın metaforudur. Şarik’in başlangıçtaki direnişi zamanla rejim gücüyle özdeşleşerek, onun yandaşlarından biri hâline gelmesine göndermedir. Dünya Şariklerle doludur aslında. Yeter ki iktidarın gücüne girmeye gör. En yakın arkadaşını bile satmaya başlar. İnanmasa da çıkar uğuruna herkesi satan ve herkese düşmanlaşan bireyler Şarik kimliğiyle karşımızdadır.
Köpek Şarik’in diğer bir farkı mürid bile olsan verileni benimsemezsen, onun belli edildiğidir. Şarik tek tip olmaktan uzak, telkine karşı bir tür direniş örneğidir. Eski ve yeni dünyalar arasındaki karşıtlık ikili değildir; hikâye yalnızca eski rejim profesörü ile genç komünistler arasındaki çatışmayı tasvir etmez. Müdahaleci bir üçüncü taraf olan Şarik karakteri, bu çatışmaya bir kesinti getirir. Yeni Sovyet sistemini temsil ettiğini varsayarsak sözde medenileştirici, değiştirici güce boyun eğmeyen, yaşamdaki her türlü kısıtlamalara rağmen özgünlüğünü ilan eden ancak tam bir kıvama gelmemiş ham ve kaba bir doğanın temsilidir. Burjuva sisteminin proleterlerle yüzleşmesidir okuduğumuz bu yanıyla.
Profesör güç kullanmaktan yana değildir, insanları ve hayvanları ikna etmenin daha etkili olacağına inanır ancak Şarik’i şiddet kullanarak deney masasına yatırır. Tüm bu çelişkiler bize sistemin çelişkili yanlarını, sözde hümanist yöntemlerin işe yaramadığını, liberal olmaktan uzaklığı, açıkça güç kullanımını da benimsediğini gösterir. Yazarın eleştirisi yalnızca döneminin komünist rejimine değildir de. Profesörü ironik bir şekilde, halka özgür olduklarını inandırıp egemenliği dayatmanın temsili olarak koyar önümüze. Her türlü iktidarın sinsi yanıdır profesör aslında. İki yanlı sistemin bir nevi ele alınışıdır anlatılan. Yazarın ironisi, söylemler arası uçurumun olduğunu göstermektir bir bakıma. Okuyucunun bakış açısına hitap edip, edebi nesneyi tüm yönleriyle inceleyerek, kendisine sunulan gerçekliği değiştirmeye zorlar. Bu da metnin fantastik boyutuyla etkili bir şekilde birleşir. Faust mitinin, karakterin Homunculus’u yarattığı bileşeni, rejimin yeni bir insan yaratma hırsına atıftır. İyilik ve kötülük, gece ve gündüz, aydınlık ve karanlık burada da çatışır. Goethe boşuna şeytanı köpek kılığında Faust’la karşılaştırmıyor.
Zaten profesör de hatasının büyüklüğünü fark eder ve deneyinin etik olmadığına kanaat getirir. Çünkü kendi yarattığı Şarik, yeni Sovyet sistemi için çalışırken iç güdülerine yenik düşer, komşularını ihbar eder, kedileri öldürür, acımasız ve fırsatçı tavırlar sergiler. Dönüşümü, Sovyet rejimi altında yozlaşmanın ve yozluğun sembolü hâline gelir. Bilimin zaferi olması beklenen deney, hızla felakete dönüşmüştür. Düzeni yeniden sağlamak için deneyi tersine çevirmeleri gerektiğini anlar ve başa dönerler. Bir gece, Sharikov ile özellikle şiddetli bir çatışmanın ardından, onu eski köpek hâline döndürmek için tekrar ameliyat ederler. Köpek Kalbi, profesörün başarısız deneyimi; belirli sınırların aşılmaması gerektiğini ve bilgi arayışının bilgelik ve sorumlulukla dengelenmesi şartını anlatır bize. Bormenthal’in Preobrajenski’nin yanında kalma kararından da bunu anlıyoruz. Kendi hatalarını görüp uygulamaktır asıl mesele. Son karar verilene kadar yangın çok şeyi yok etmiştir bile.
Köpek Kalbi, Mihail Bulgakov, Rusça Aslından Çeviren: Mustafa Yılmaz, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Modern Klasikler Dizisi 64- 2017