Kürt meselesini Bursasporlu taraftar iyi biliyor
Sevda Çetinkaya 18 Aralık 2025

Kürt meselesini Bursasporlu taraftar iyi biliyor

Kürt meselesi nedir?

Bursasporlu yüzlerce taraftara Leyla Zana’ya küfür etme cüretini veren ne ise odur.

Bazen bir stadyumda, mahkeme salonunda, metroda hatta Meclis’te Kürtlüğe ve onun sembol şahsiyet ve değerlerine hakaret etmek, tehditler savurmak vakayı adliyeden oldu hep.

Bu cüretin ve kendini çok haklı ve üstün görme halinin kaynağı yazılı bir metin değil ama en az yüzyıllık zımni bir akit.

Kimin bu ülkede “makbul yurttaş”, kimin “şartlı yurttaş” olduğunu belirleyen bir
akit.

Kürtlük sürekli açıklanması, sınanması ve kontrol edilmesi gereken bir kimlik oldu.

Eşitlik, herkes için geçerli bir ilke değil; Türklükle uyumlu olduğu sürece işleyen bir vaat.

Bu yüzden Kürt meselesi, yalnızca bir haklar listesi ya da kültürel tanınma sorunu değil.

Hukukun kimler için tam, kimler için askıda olduğu bir rejim sorunu.

Bursaspor taraftarının küfrüne güç veren ve kaynaklık eden ve belki hiçbir yerde okumadan öğrendiği, içgüdüsel olarak bildiği Kürt meselesi için Meclis Komisyonu’na sundukları raporlarda partiler ne söylemiş ne söylememiş derseniz, şöyle bir özet çıkardım sizin için.

Çünkü bir mesele nasıl tanımlanıyorsa, çözüm de oradan çıkar.

MHP’ye göre “terör sorunu ve beka meselesi” var.

Kürt meselesi yok, “PKK sorunu” var.

Birincil mesele güvenlik ve beka.

DEM Parti ise “Tarihsel Kürt Meselesi ve Demokratik Çözüm” başlığı altinda sorunu, bir inkar ve eşitsizlik rejimi olarak tanımlıyor.

Kürt meselesi, tarihsel, siyasal, hukuki ve toplumsal bir problem.

Şiddet, tüm bunların sonucu yani neden değil.

CHP’nin raporunda ise ana vurgu, “demokratikleşme sorunu ve hukuk krizi”

Kürt meselesinin kaynağına ve çözümüne dair somut bir tanımlama ve öneri yok.

Asıl mesele, Türkiye’nin demokratik hukuk devleti olmaktan çıkması.

Üç raporun kesiştiği tek somut alan, “silahlı çatışmanın sona ermesi” hedefi.
Ama çatışmanın nedeni, hangi yöntemle sona erdirileceği ve siyasal anlamlandırma tamamen farklı.

Sorunun kalbine indiğimizde şunu görüyoruz:

Kürtlüğün hukuk dışı bir alanda tutulması, yalnızca Kürtleri etkilemedi. Aksine, bu “istisna alanı” zamanla ülkenin geneline yayıldı. Bir yerde askıya alınan hukuk, başka bir yerde de askıya alınabildi. Kürtler için kurulan olağanüstü hal ve istisna rejimi, batıda da normalleşti.

Bugün kayyım uygulamalarının, keyfi yargı pratiklerinin yalnızca belli bir coğrafyayla sınırlı olmaması bunun sonucu.

Kürt meselesi, Kürtlerin “fazla şey istemesi”nden değil; Türklüğün sorgulanamaz bir üstünlük olarak kurgulanmasından doğdu.

Kürtler kolektif haklarıyla bu cumhurlyetin yasallığına dahil olabilirse, inanın, ne Türkler kimliğini kaybedecek ne de kimsenin elinden bayrağı alınacak.

Ama bu başarılırsa kimse Leyla Zana’ya küfür etmeyi zihninden bile geçirmeyecek.

Az şey mi bu?

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.