Meclis komisyonu ve Kürt meselesinin yedi yüzü
Cuma Çiçek 15 Ağustos 2025

Meclis komisyonu ve Kürt meselesinin yedi yüzü

Yeni barış süreci uygulama sürecine geçti. Önce PKK’li bir grup 11 Temmuz’da silahlarını yaktı, fesih ve silahsızlanma sürecini fiilen başlattı. Ardından Meclis Komisyonu kuruldu. İlk toplantısını 5 Ağustos’ta yapan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun” dördüncü toplantısını 19 Ağustos’ta yapması ve STK’lar, meslek örgütleri, eski siyasetçiler/bürokratlar, akademisyenler, kanaat önderleri gibi meclis dışı aktörlerle görüşmesi bekleniyor.

Sürece ilişkin devlet içinde sağlanan uzlaşı, Meclis Komisyonu aracılığıyla hem siyasi uzlaşıya hem de toplumsal uzlaşıya doğru genişleyebilir. Bu konuda ihtimallerin güçlendiğini söylemek mümkün.

Meclis Komisyonunun esas olarak “eve dönüş” düzenlemesi önermesi bekleniyor. Bununla birlikte, CHP’nin komisyona katılması için gösterilen esneklik, genişletilen diyalog zemini, komisyon isminin değişmesi ve demokrasi kavramına yer verilmesi, karar mekanizmalarında nitelikli çoğunluğun benimsenmesi, Meclis Başkanının açıklamaları Meclis Komisyonunun demokratikleşmeye dönük bir rol de oynayabileceğini gösteriyor. Bu demokratikleşme misyonunun hayat bulması kuşkusuz kalıcı barış için zemini güçlendirecektir.

Meclis Komisyonunun misyonu Kürt meselesinin çözümünü ve demokratikleşmeyi kısmi düzeyde de olsa içererek genişleyecekse sorunun ne olduğuna dair kamusal tartışmalara ve referans noktalarına ihtiyaç var. Kürt meselesine ilişkin tartışılmamış konu kalmadı diye düşünenler olabilir. Ama meselenin çözümünü konuştuğumuz bu dönemde, yol almamız, ya da nasıl bir yol alacağımız yapacağımız tahlile ve teşhise bağlı. Tekrar da olsa bu tartışmaları yapmakta, kapsayıcı çerçeveler oluşturmakta ve bunları Meclis Komisyonuna sunmakta fayda var.

Normalizasyon ve iyileşme

Kürt meselesinin birbiriyle ilişkili en az yedi yüzü bulunuyor. Meselenin en acil yüzü 41 yılı geride bırakan çatışmalar sonrası normalizasyon ve iyileşme. Can kayıpları, zorla yerinden etmeler, büyük ölçekli sosyoekonomik ve mekânsal yıkımlar, yaygın hak ihlalleri dikkate alındığında ilk yapılması gereken doğrudan şiddetin sona erdirilmesi ve açık yaraların sarılması.

Şu an PKK’nin silah bırakmasına odaklanılsa da sonrasında bu başlıkta yapılacaklar çok fazla. Eve döneceklerin entegrasyonunun yanı sıra çatışmalı döneme göre yapılandırılmış güvenlik sektörünün normalizasyonu, bu kapsamda güvenlik güçlerinin nicel ve nitel olarak yeniden yapılandırılması, yakınlarını kaybedenler başta olmak üzere mağdurların, hak kaybına uğrayanların desteklenmesi, hakikatlerin ortaya çıkarılması, geçmişle yüzleşme ve af mekanizmalarının oluşturulması, işlevsel tazminat mekanizmalarının kurulması Meclis Komisyonunun bu alanda ele alabileceği belli başlı konular.

Yönetime katılma hakkı

Acil boyutundan öteye Kürt meselesinin tarihsel hikâyesini dikkate aldığımızda sorunun kök nedenini esas olarak Kürtlerin merkezi ve yerel düzeyde yönetime katılma haklarının tanınmaması yatıyor. 19. yüzyılda Osmanlı merkezileşme politikaları sonrasında Kürt mirlikleri (emirlikleri/beylikleri) ortadan kaldırıldı. Osmanlı’nın son döneminden miras kalan merkeziyetçilik hem esas hem de usul açısından ademi merkeziyetçi olan 1921 Anayasası istisnası dışında Cumhuriyet döneminde üniter ulus-devlet formuyla daha da katılaştı.

Kürtlerin yerel ve merkezi düzeyde yönetime katılma hakları bugün de sorunun en önemli boyutunu oluşturuyor. Kürt illerinde 1999-2016 yılları arasında yerel düzeyde genişleyen yönetime katılma hakkı Kürt meselesinin çözümü için güçlü bir zemin oluşturdu. Ancak 2016 yılında başlayan ve bugün Mardin ve Van gibi Kürt illerinde üçüncü dönemine giren, 2025 yılında İstanbul/Şişli gibi CHP belediyelerine doğru genişleyen kayyum uygulaması bu zemini büyük oranda ortadan kaldırdı.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “bir Kürt ve bir Alevi Cumhurbaşkanı yardımcısı olsun” önerisi esasında sembolik düzeyde Kürtlerin ve Alevilerin merkezi yönetime katılma hakkının bugüne kadar temin edilmediğini teyit ediyordu ve bu konuda değişime yönelik bir kamusal tartışma açabilirdi. Ancak bu tartışma negatif bir zemine çekilerek “Lübnanlaşma” kavramı etrafında hızlıca kapatıldı.

Tanınma Hakkı: Kapsayıcı, çoğulcu ve özgürlükçü kimlik politikası

Meselenin üçüncü yüzünü kuşkusuz kimlik sorunu ve tanınma hakkı oluşturuyor. Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişle birlikte sadece merkeziyetçilik artmadı, aynı zamanda Kürtler kolektif kimliklerini terk etmeye ve Türklüğe asimile olmaya zorlandı. Etnik/ulusal, dini/mezhepsel kolektif varlığın yok sayılması, inkârı ve asimilasyonu büyük bir kültürel/sembolik şiddet. Kürtler yüzyılı aşkındır bu kültürel/sembolik şiddete maruz kalıyor ve buna karşı bir tanınma mücadelesi veriyor.

Kimlik meselesinin birçok boyutu bulunuyor. Bununla birlikte Kürtlerin varlığının anayasal düzeyde güvence altına alınması ve anadillerini koruma, geliştirme ve yeni kuşaklara aktarma haklarının garanti altına alınması sorunun kalıcı çözümü için asgari zemini oluşturuyor.

Ortak dil Türkçeyi öğrenmek herkes için hem zorunluluk hem de hak. Bununla birlikte, anadilde eğitim hakkının tanınması ve en azından yerel kamu hizmetlerinde Türkçenin yanı sıra diğer dillerin de kullanımına ilişkin düzenlemelerin yapılması kapsayıcı, çoğulcu ve özgürlükçü bir kimlik politikası için iyi bir başlangıç olabilir.

Komşu Kürtlerle dostane ilişkiler

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişle birlikte aşırı merkeziyetçilik ve Kürt kimliğinin inkarının yanı sıra meseleye bir boyut daha dahil oldu: Jeopolitik. Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasıyla birlikte Osmanlı Kürdistanı hem siyasi olarak hem de coğrafik olarak parçalandı. Kürtlerin toprakları ve siyasi yapıları ilk olarak 1639 yılında Kasrı Şirin Anlaşmasıyla Osmanlı ve Safevî İmparatorlukları arasında bölündü. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla birlikte Kürtler ikinci bir bölünme yaşadılar. Bugün Suriye/Rojava ve Irak Kürdistan Bölgesi konusunda süren çatışmalar, müzakereler, yakınlaşmalar ve kopuşlar esas olarak meselenin bu jeopolitik yüzünün bugünkü yansımaları.

Türk Devletleri Teşkilatı içerisinde aktif bir rol oynayan Türkiye, komşu Türk toplulukları ve devletleriyle kurduğu dostane ve ortaklığa dayalı ilişkileri Türkiye dışındaki Kürtlerle ve onların siyasi yapılarıyla da kurabilir. Kürt sokağında bu konuda genel bir beklentinin olduğunu söylemek mümkün. Irak Kürdistan Bölgesiyle özellikle 2008 sonrasında ekonomik ve siyasi alanda kurulan iyi ilişkiler bu konuda iyimser olabileceğimizi gösteriyor.

Bölgesel eşitlik ve kaynak bölüşümü

Kürt meselesinin en az konuştuğumuz, hatta ihmal ettiğimiz bir diğer yüzü bölgesel eşitsizlik ve kaynak bölüşümü sorunu. Cumhuriyet’in kuruluşunda İstanbul ve İzmir dışında diğer illere benzer bir sosyal ve ekonomik görünüme sahip olan Kürt illeri geçen zaman içerisinde ülkenin en yoksun ve en yoksul bölgesine dönüştü.

Bu konuda sayısız devlet raporu var. Çokça iddia edildiği gibi sorun çatışmaların başladığı 1984 sonrasında da ortaya çıkmadı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında ortaya çıkan bölgesel eşitsizlik 1950’li yıllara doğru arttı, geçen zaman içerisinde ağırlaştı, çatışmalarla birlikte kalıcı hale geldi.

1966 yılından bugüne yayınlanan il, ilçe ve bölgelerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralaması araştırması (SEGE Araştırması) bu konudaki en önemli resmi kaynak. Yine TÜİK Coğrafi İstatistik Portalı eğitim, sağlık, istihdam, sanayi, ulaştırma ve haberleşme gibi birçok alanda göstergelerle bölgesel eşitsizliği görmemizi sağlıyor.  Örneğin TÜİK verilerine göre, 2023 itibariyle kişi başına gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) en yüksek olduğu il 21.985 dolar ile Kocaeli iken, en düşük il 4.598 dolar ile Van.

Bu tablo, Türkiye genelinde mekânsal açıdan dengeli ve kapsayıcı bir gelişmeyi merkeze alacak, yoksul ve yoksun bölgelere öncelik verecek yeni bir kaynak bölüşümü politikasına ihtiyaç olduğuna işaret ediyor.

Demokratikleşme

Meselenin altıncı yüzünü demokratikleşme oluşturuyor. Kürt meselesi bir yönüyle Türkiye’nin demokrasi meselesi. Demokrasiyi geniş anlamda yorumlamamız durumunda yukarıdaki maddelerin tamamını bu başlık altında toplamak mümkün.

Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt meselesinin çözümsüzlüğü ve şiddet zemininde kalması Ankara’da otoriter rejim inşasını kolaylaştırdı. Çoğu zaman zaten mesele bir otoriterlik kaynağı olarak araçsallaştırıldı.

Anayasal düzen, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, yasamanın/meclisin gücü, güvenlik sektörünün siyasi ve hukuki denetimi, düşünce ve ifade özgürlüğü, akademik özgürlükler, basın hürriyeti, örgütlenme hakkı gibi birçok alan Kürt meselesiyle doğrudan ilişkili. Yatay ve dikey düzlemde denge ve denetleme mekanizmalarının inşası, kapsayıcı, özgürlükçü ve çoğulcu kimlik politikaları, siyasi partiler yasası, siyasetin yerelleşmesi, katılım ve temsil gücünün artması, yine demokratikleşme başlığı altında ilk akla gelen hususlar. Kürt meselesinin bugüne kadar çözülememesi yukarıdaki alanların tamamında tüm ülke ölçeğinde olumsuz sonuçlar doğurdu.

Meclis Komisyonunun kalıcı barış için en rahat ele alacağı boyutu kapsayıcı bir demokratikleşme perspektifi oluşturuyor.

Onur ve haysiyeti koruma

Son olarak, Kürt meselesi yukarıdaki boyutların bir toplamı olarak da yorumlanabilecek bir onur ve haysiyet meselesi. Daha açık bir ifadeyle Kürtlerin onurlu ve haysiyetli bir yaşam mücadelesi.

Yüzyıllık tarih bu konuda sayısız ihlalle dolu. Bu ihlallerin kuşaklar arası aktarımlarla Kürtlerin kolektif hafızasında siyasi ayrışmaları aşan yaygınlıkta derin yaralar bıraktığını not etmeye gerek yok. Türkiye’deki Kürt kimliğinin kültürel bir kimlikten öteye politik bir kimlik olarak inşası esasında bu çoklu yaralara dayanıyor.

Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş sürecin altın oranının “Kürdün onuru, Türkün gururu” olduğunu açıkladı. Bu tanımlamanın kıymetli olduğunu not etmek gerekir. Zira meselenin siyasi, idari, kültürel, ekonomik ve sosyal boyutları kadar psikolojik boyutlarının gözetilmesi gerektiğini hatırlatıyor ve güven oluşturuyor. Bununla birlikte “Kürdün onurunu, Türkün gururunu koruyacak bir süreç” geçmişteki ihlallerin sonuçlarını onarmayı da içermeli.

Meclis Komisyonunun çalışmaları yukarıdaki özetlediğim Kürt meselesinin yedi yüzünü içerir mi hep birlikte göreceğiz. Bununla birlikte, Kürt meselesinde yeni bir sayfa açmaya dair devlet içerisindeki uzlaşıyı siyasi ve toplumsal uzlaşıya doğru genişletmek, kapsayıcı bir demokratikleşmeye dönüştürmek için Meclis Komisyonu tüm sınırlarına rağmen herkese önemli bir imkân sunuyor. Bu imkân, siyasi aktörler kadar sivil toplum, medya, akademi, iş hayatı, kültür ve sanat dünyası gibi farklı düzeylerdeki ve alanlardaki aktörlerce değerlendirildiği ölçüde yol alacağız.


Cuma Çiçek’in bu yazısı Birikim Haftalık’ta yayımlanmıştır.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.