• Ana Sayfa
  • Manşet
  • Mesut Yeğen: Kürt meselesinin çözümüde sorun, nasıl yapılacağı konusunda bilgi eksikliği değil niyettir

Mesut Yeğen: Kürt meselesinin çözümüde sorun, nasıl yapılacağı konusunda bilgi eksikliği değil niyettir

Prof. Dr. Mesut Yeğen, Öcalan’ın 50 yıllık meselenin merkezinde olduğuna dikkat çekerek, “hikayeyi ondan dinlemek komisyon için önemli olacaktır” dedi.

Mesut Yeğen: Kürt meselesinin çözümüde sorun, nasıl yapılacağı konusunda bilgi eksikliği değil niyettir
Mesut Yeğen: Kürt meselesinin çözümüde sorun, nasıl yapılacağı konusunda bilgi eksikliği değil niyettir
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 22 Ağustos 2025 12:19
  • Güncellenme: 22 Ağustos 2025 12:20

Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ile başlayan süreç Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun çalışmalarıyla devam ediyor. Prof. Dr. Mesut Yeğen MA’nın Kürt sorununun çözümüne dair sorularını cevapladı. DEM Parti’nin Meclis komisyonunda dinlenmesini önerdiği isimlerden Yeğen, Abdullah Öcalan’ın 50 yıllık meselenin merkezinde bir isim olduğuna dikkat çekerek, “Hikayeyi ondan dinlemek, neden başladığını ve nasıl bu noktaya geldiğini anlamak komisyon için önemli olacaktır” dedi.

Sorulardan bazıları ve cevaplar:

Kürtlerin bu süreçten beklentileri neler? Devlet bu süreci nasıl değerlendiriyor? 

Kürtlerin süreci ne olarak gördüğüne cevap vermek daha kolay. Sonuçta Kürtler, aşağı yukarı bir açıdan bakarsan 200 yıl, bir açıdan bakarsan cumhuriyetin kuruluşundan beri, benzer şeyler istiyorlar. Birincisi, kendilerini yönetmek istiyorlar. İkincisi de, kimliklerinin tanınmasını, kimliklerinin devam etmesini sağlayacak bir mevzuat istiyorlar. Yani kimliklerini tanıyan bir anayasa, kimliklerini devam ettirmelerini sağlayacak bir eğitim sistemi vs. istiyorlar. Süreçten anlaşılan, Kürtler açısından bu.

Ama Türkiye devleti açısından, “süreçten anlaşılan ne” sorusunu öyle kolaylıkla cevaplamak mümkün değil. Yani Türkiye devleti bu son çözüm sürecine “Kürtlerin haklarını, hukukunu tanıyalım”, Kürtlerle Türkler eşit, Kürtlerle Türkler kardeş olsun” diye girmedi. Esas olarak bölgesel vaziyet çok köklü biçimde değiştiği için, bir şekilde Kürtlerle kardeşleşmenin, Kürtlerin ‘karşılanabilecek’ taleplerini karşılamanın iyi olacağını düşündüğü için bu sürece girdi. Sürece Türkiye Devleti’ni teşvik eden esas olarak iç politik gelişmeler değil ya da bir takım normatif değişiklikler değil, bölgesel gelişmeler oldu. Hamas’ın İsrail’e saldırısından sonra eğer İran, İsrail’in başlattığı karşı şiddet kampanyasıyla Suriye ve Irak’tan ve Lübnan’dan uzaklaştırılmamış olsaydı, tahminim o ki, bugün bir çözüm sürecinin içerisinde olmazdık. Yani İran bölgeden def edildiği için ve Türkiye de Suriye ve Irak’ta Kürt meselesini daha önce İran’ın yardımıyla bir şekilde kontrol altında tuttuğu için ve İran bölgeden çekildikten sonra Suriye ve Irak’taki Kürt meselesini aynı biçimde kontrol edemeyeceğini idrak ettiği için bir şekilde Kürtlerle bir çözüm sürecine girmiş durumda.

Bu itibarla Türkiye devleti Kürt meselesine de sürece de jeopolitik bir perspektiften, daha çok güvenlik perspektifinden bakıyor. Hak, hukuk perspektifinden değil. Böyle olduğu için de süreç hem Kürtleri hem Türkleri memnun edecek bir şekilde neticelenir diyemiyoruz bugün gönül rahatlığıyla. Malum, halen temel bir takım yasaların değişip değişmeyeceğinden emin değiliz. Şu anda komisyon vesilesiyle konuşulan PKK’ye özel bir infaz kanunu çıkarmak, kendisini feshetmiş bir örgütün mensuplarını cezalandırmamanın, halen cezalandırılmakta olanları salıvermenin bir yolunu bulmak. En azından ilk etapta Terörle Mücadele Kanunu’nda bir değişiklik yapılması anladığım kadarıyla düşünülmüyor. Ama bunlar olmazsa, Kürt meselesinin PKK ile ilgili olmayan kısımlarında ne yapılacak anlaşılmıyor. Şunu söylemeye çalışıyorum Türkiye, meseleyi daha çok bir jeopolitik mesele olarak gördüğü için bu işe girmiş durumda. Bu da devletin işin esasına uygun reformlar yapmaya zihnen çok hazırlıklı olmadığı anlamına geliyor.

Kürt meselesinin çözülmemesi durumunda Kürtler, Türkler ve bölge için ne tür riskler ortaya çıkar? 

Hem Türkiye devleti hem Kürt tarafı bu kez de başarılamazsa bizi bekleyenin, ortaya çıkması muhtemel risklerin büyüklüğünün farkında olduğundan, ilerleme olmazsa, anlaşma saplanamazsa da tarafların çözüm fikri etrafında kalacağını düşünüyorum. Kimsenin “çözemedik, o zaman eski duruma dönelim” diyeceğini zannetmiyorum. Nitekim, Kürt tarafından, PKK tarafından gelen açıklamalar ve atılan adımlar da bunu teyit ediyor. Sonuçta, PKK kendisini feshedip, silahlı mücadeleyi bitirdiğini açıkladı. Üstelik, bunları karşılığında bir şey almadan yaptı. Bu da tarafların çözüm olmazsa neler olabileceğinin farkında olduğunu gösteriyor.

Küresel ve bölgesel güçler mevcut sürece nasıl yaklaşıyor?

Bölgeye ve Kürt meselesine İsrail ve ABD ile bölgede etkili olmak isteyen Fransa ve Körfez ülkeleri açısından bunların tek derdi Kürt meselesi ve Türkiye değil. Sonuçta İran gibi büyük bir mesele var. İslamcılığın çeşitli varyantlarının bir daha canlanmayacak şekilde etkisiz kılınması gibi meseleleri var. İsrail’in güvenliğinin sağlanması gibi bir mesele var. Rusya’nın bir şekilde sınırlandırılması meselesi var. Diğer deyişle, bütün bu ülkeler Türkiye’ye tek başına, Kürtlerle ilişkisi ya da Kürtlerle birlikte olursa Türkiye’nin bölgede erişeceğiz güç üzerinden bakmıyorlar. Türkiye’nin Kürtlerle meselesini bir şekilde hallederek Batının ve İsrail’in bölgedeki çıkarlarını tehdit etmeyecek bir şekilde hareket etmesi, Batının da İsrail’in de arzuladığı esas sonuç olur. Demek istediğim, bu saydığım ülkeler Türkiye’nin Kürtlerle barış yapmasından, Kürt meselesini çözmesinden aman aman rahatsız olmaz. Ama şu doğru: Kimse Türkiye’nin Osmanlı Devleti gibi bölgede etkin olmasını da çok fazla istemez. Ama Türkiye’nin Kürtlerle kardeşleşmesi, çözüm süreci otomatik olarak bu sonucu yaratır mı, ondan çok emin değilim.

Türkiye’nin hem Rusya’ya karşı hem İran’a karşı bir şekilde Batı’nın yanında kalması ve hem İslamcılığı engellemek hem de İsrail’in güvenliğini sağlayacak bir güvenlik mimarisinin oluşmasına katkıda bulunması, Batının çok da arzuladığı işler olur. Şöyle bakmak çok doğru değil: İsrail ve Türkiye tümüyle ayrı kamplarda, çıkarları asla uzlaştırılamaz. İsrail Suriye Kürtlerini destekleyeceği yolunda işaretler veriyor ama bunu Kürtleri gerçekten desteklemekten çok Türkiye’yi belli sınırlara çekmek istediği için yapıyor diye görüyorum. Toparlayarak şöyle cevap vereyim: “İsrail, ABD, Körfez Türkiye’yle Kürtlerin barışmasını istemez” iddiası çok doğru görünmüyor.

Meclis’te Kürt sorununun çözümü için kurulan komisyonun önemi nedir?

Komisyonu kendi adıma çok önemsiyorum. Bu komisyon bugün çalışmıyor olabilirdi, malum. İktidarın istediği, bütün bir yazı komisyonsuz, bu meseleyi daha çok PKK’nin atacağı adımları bekleyerek geçirmek yolundaydı. Fakat gerek Cumhuriyet Halk Partisi’nin baskısı, gerek DEM’in baskısı, gerekse de MHP’nin bir şekilde AK Parti’yi herhalde ikna etmesi, bugünkü sonucu getirdi. Yani bugün bir komisyon varsa bu CHP’nin, DEM’in ve kısmen de MHP’nin AK Parti ya da Erdoğan çizgisine razı olmaması sayesinde. AK Parti’ye kalsaydı, komisyon sadece PKK’nin silahsızlanmasını konuşacak bir komisyon olmalıydı. Ama orada da yine CHP’nin, DEM’in ve kısmen de MHP’nin verdiği destekle hem silahsızlanma hem demokratikleşme konuları komisyonun kapsama alanına girdi. Komisyonun hem silahsızlanma meselesini hem de Kürt meselesini birlikte ele alan bir komisyon olarak TBMM’de çalışmaya başlamış olması önemli. Buna İYİ Parti’nin haricinde bütün partilerin katılmış olması da önemli. Ve yine bunun kadar önemli olan, Türkiye’de uzun zamandır bir şeylerin nasıl şekilleneceğine tek başına Erdoğan’ın ya da iktidarın karar vermediği bir sonuçla karşı karşıyayız. Bu da, zayıf da olsa, Türkiye’de siyasetin yeniden çalışmaya başladığını gösterdiği için önemli. Yani uzun zamandır ilk defa Meclis’in gündemini, Meclis’in neyi konuşacağını, neyi nasıl konuşacağını sadece Erdoğan ya da iktidar değil muhalefet partilerinin de tayin ettiği bir durumla karşı karşıyayız.

Kurulan komisyonun farklı kesimlerden kurumlarla ve kişilerle görüşüleceği belirtildi. Tabi birçok kesimin sürecin buraya kadar gelmesinin baş mimarı olan Abdullah Öcalan’ın da dinlenmesi talebi var. Komisyon Öcalan’ı dinlemeden sağlıklı ve doğru adımlar atabilir mi? 

Öcalan’ın bu işin merkezinde olduğu açık. Zaten devlet de esas olarak Öcalan’la görüşerek bu işleri başlattı. O itibarla Öcalan’ın sürecin merkezinde durduğu açık. Böyle olduğu için de komisyonun bir şekilde Öcalan’la görüşmesi de yerinde olur. Çünkü eğer iktidara bırakılacak olursa, komisyonun daha teknik bir komisyon olması isteniyor. Oysa komisyon, Öcalan başta olmak üzere meselenin taraflarıyla görüşürse, bu görüşmelere bir kıymet verirse, meselenin ne kadar kapsamlı olduğunu, 200 yıllık bir meseleyle karşı karşıya olduğumuzu, dolayısıyla içinde büyük adımlar atılması gerektiğini daha kolay idrak edebilir. Bir de Öcalan bütün bu 50 senelik meselenin merkezinde bir isim. Ondan bütün bu işin hikayesini duymak, yani niye bu işler başladı ve nasıl bu aşamalara geldi, bu noktalara geldi, bu kadar büyüdü, bunları birinci ağızdan duymak komisyon açısından da yerinde olacaktır. O itibarla komisyondakilerin Öcalan’la yüz yüze görüşmesinin faydası olur diye düşünüyorum.

PKK’lilerin ve genel anlamda Kürtlerin Türkiye siyasetine demokratik bir şekilde entegre olabilmesi için hangi adımlar atılmalıdır? 

Bunlar çok konuşuldu. Yasal düzenlemelerden anayasa değişikliğine kadar giden bir sürü şey var. Ancak 2015’ten sonra sadece siyaset yaptıkları için hapse atılan siyasilerin, belediye başkanlarının salıverilmesiyle işe başlamak iyi olabilir. Ki, bunun için malum bir hukuki düzenleme yapmaya bile gerek yok. Mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarına, AİHM kararlarına uyması yeterli ve niye uymadıklarını ve nasıl uyacaklarını da biliyoruz. İktidar “bırakılabilirler” dediği anda siyasilerin ve belediye başkanlarının bırakılması hemen gerçekleşebilir. Yaratacağı psikolojik etki önemli olacağı için, süreçte bir şeyler olacak izlenimi vereceği için bununla başlamak iyi olur diye düşünüyorum.

Bunun haricinde tabii öncelikle TMK, Türk Ceza Kanunu’nun değişmesi gerekiyor. Çünkü bunlar orada oldukça, bugün içeride olanlar bırakılabilir ama yarın yeni insanlar aynı kanunlardan dolayı içeriye atılabilir. Belki sonraki işlerden diye düşünülebilir ama Kürtçe eğitiminin verilmesini engelleyen, şekilde idareyi bu kadar merkeziyetçi kılan anayasa maddelerinin de değişmesi gerekir.

Neyin yapılması gerekir konusunda bir bilgi sıkıntımız yok. Niyet sorunumuz var. Önemli olan niyet. Aşağı yukarı 20-30 senedir bu işleri tartışıyoruz. En son 2013-2015 arasında da bu işler tartışıldı. Nelerin yapılması gerektiğine dair bir liste çıkarmak 10-15 dakikalık iş. Yeter ki niyet olsun. (MA)