• Ana Sayfa
  • Manşet
  • MLSA dava izleme raporunu açıkladı: En çok yargılananlar aktivistler ve gazeteciler

MLSA dava izleme raporunu açıkladı: En çok yargılananlar aktivistler ve gazeteciler

MLSA, merakla beklenen dava izleme raporunu yayımladı. Gazetecilerin ve ifade özgürlüğünün üzerindeki yargı baskısının sürekliliğini ortaya koyan raporda, zorlu gözaltı, karalama kampanyası ve yargılama süreçlerine maruz kalan gazeteci ve aktivistlerin yarısından fazlasının sonunda ‘beraat etmesi’ dikkat çekti.

MLSA dava izleme raporunu açıkladı: En çok yargılananlar aktivistler ve gazeteciler
  • Yayınlanma: 28 Kasım 2025 20:44
  • Güncellenme: 28 Kasım 2025 21:10

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA), 2024-2025 adli yılı Gazetecilik ve İfade Özgürlüğü Dava İzleme Raporu’nu açıkladı.

Taksim’de düzenlenen bir panelde duyurulan rapor, davaların genel görünümü ile gazeteciler ve aktivistlere yönelik yargılamalara dair kapsamlı veriler içeriyor.

Tamamı MLSA’nın internet sitesinden okunabilecek MLSA Dava İzleme Raporu lansmanı, gazeteciler Diren Yurtsever ve Ercüment Akdeniz ile belgesel sinemacı Koray Kesik’in konuşmacı olduğu panele de ev sahipliği yaptı.

Gazeteciler ve sinemacılar yaşadıkları dava süreçlerinde cezaevlerindeki deneyimlerine, sahada gördükleri baskılardan medya üzerindeki yargı sopasına kadar geniş yelpazede perspektiflerini de paylaştı.

Hepsinin hemfikir olduğu öne çıkan nokta, kişi ayırt etmeksizin yargı baskısına maruz kalan tüm gazetecilerin ve ifade özgürlüğünün kamuoyunun en geniş kesimlerince ve sivil toplumca sahiplenilmesine dönük ihtiyaç oldu.

Fotoğraflar: Erdoğan Alayumat

Kimler yargılandı?

1 Eylül 2024 – 31 Ağustos 2025 tarihleri arasında MLSA’nın takip ettiği 275 dava kapsamında 430 duruşma izlendi. Bu dönemde yargılanan toplam 1686 kişi, belirgin biçimde aktivistler, gazeteciler ve öğrenciler olarak üç ana grupta toplandı.

Yüzde 51.2 oranıyla en sık yargılanan grup olan aktivistler, çoğunlukla barışçıl eylem ve gösterilere katıldıkları ya da toplumsal olaylara dair görüş bildirdikleri için yargı karşısına çıktı.

Yüzde 18.1 oranıyla ile ikinci sırada gazeteciler yer aldı. Bu davalarda haber içerikleri, sosyal medya paylaşımları, röportajlar veya eleştirel yorumlar sıklıkla suç unsuru olarak değerlendirildi.

MLSA raporuna göre yargı makamları gazetecileri ‘terörle ilişkilendirmeyi’ sürdürdü. İzlenen davaların yüzde 52’si Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamındaydı.

Davaların yarısından fazlasında beraat

MLSA’nın izlediği davaların çoğunun arkasında travmatik gözaltı deneyimleri, ev baskınları, kamuoyunda yürütülen karalama kampanyaları ve itibarsızlaştırma süreçleri bulunuyor.

Böylesi süreçlerden geçmek zorunda bırakılan aktivistlerin ve gazetecilerin dava süreçlerinin sonucu ise ilginç: rapora göre davaların yüzde 57’si beraatle sonuçlandı.

Beraat kararlarının önemli bir bölümünde sosyal medya paylaşımları, haber içerikleri ve barışçıl gösterilere katılma fiillerinin “cezai kapsamda değerlendirilemeyeceğine” hükmedildi.

Yani gözaltına alınan, baskı gören, bir davada “sanık” olarak yargılanmak zorunda kalan iki kişiden biri tüm bunları “hukuki” hiçbir gerekçe olmadan yaşadı.

Üstelik geçen seneye kıyasla beraat sayılarında artış gözlemlendi. MLSA raporunda, bunun “mahkemelerin özellikle ifade ve basın özgürlüğü kapsamındaki davalarda daha temkinli davranmaya başladığına işaret ediyor olabileceği” değerlendirmesi yapılırken, ifade özgürlüğü üzerinde “yargısal baskının sürdüğü” vurgulandı.

‘Gazetecilik hiç bu kadar terörize edilmiş miydi?’

Panelistlerden gazeteci Diren Yurtsever, son 10 yılda gazeteciler üzerinde ciddi baskılar olduğunu vurguladı. “Gazetecilik hiç bu kadar terörize edilmiş miydi? Bu kadar gerçeğe dokunan bir gazetecilik anlayışı hiç olmuş muydu?” diye soran Yurtsever, gazeteciliğe dönük yargı baskısına ilişkin olarak şunları söyledi:

 “Özgür basın olarak çok ciddi baskılara maruz kaldığımız bir yerde, ‘gazeteciliğin en temel ölçütü nedir?’ diye düşündüğümde bunun cesaret olduğu sonucuna vardım. MLSA’nın arşivlediği yargı baskısının temel amacı da gazetecilerin cesaretini kırmak. ‘Bir haberi yaptığımızda acaba işimizden olur muyuz? Acaba yargılanır mıyız? Acaba cezaevine girer miyiz?’ gibi soruları gazetecilere sordurtmak istiyorlar.”

Kobani davası sürecinde yaptığı haberler nedeniyle yargılandığını hatırlatan Yurtsever, “Bence normal bir şey yaşamıyoruz. Gazetecilerin örgüt üyeliği gibi ağır suçlamalarla yargılanmasını artık normal karşılayamayız” diyerek, gazetecilere dönük pek çok yargılamanın dayanağı olan TMK’nin gazeteciler açısından daha fazla tartışılması gerektiğine dikkat çekti.

Tekelleşen medya ortamında ‘barış gazeteciliği’

Panelistlerden gazeteci ve İlke TV yorumcusu Ercüment Akdeniz, tutuklu olduğu süre boyunca gördüğü dayanışmanın kendisinde büyük bir umut yarattığını söyledi ve cezaevlerinde basın özgürlüğünün nasıl kısıtlandığını şu sözlerle anlattı:

“Cezaevinde İlke TV izleyemiyorduk. 420 bin mahkûm var ama RTÜK kapsamında yayın yapan, Türksat’ta yayın yapan bir televizyon cezaevinde izlenemiyor. İşte ifade ve basın özgürlüğünün geldiği noktanın cezaevlerine yansıması bu. Bu şartlarda barış gazeteciliğinin sesi nasıl duyulacak?”

Akdeniz, Nasrettin Hoca fıkralarına ve Aziz Nesin öykülerine konu olabilecek bir iddianame üzerinden yargılandığını belirterek, “Anayasayı eleştiriyoruz ama yine de toplumsal bir mutabakat olarak bir norm düzeni olması lazım. Bu açıdan biz yargılandığımız davalarda anayasayı savunuyoruz” dedi.

Sekiz ay boyunca göç ve mülteci haberciliği yapamadığı için üzgün olduğunu söyleyen Akdeniz, medyadaki tekelleşmeye şu sözlerle dikkat çekti:

“Bu sekiz ayda çok şey yapabilirdik ama bizi yaptırılmaz hale getirdiler. Hele de barış gazeteciliğinin bu kadar önemli olduğu bir dönemde… Medya bu kadar tekelleşmişken bize düşen daha çok görev varken işimizi yapmamız engellendi.”

Uluslararası basın örgütlerini gazetecilere dönük yargılamalarda daha objektif olmaya davet eden Akdeniz, sözlerini şöyle noktaladı:

Bir gazeteciyi yargılarken bazen ‘ama biz onu gazetecilikten yargılamıyoruz’ diyorlar. Örneğin ben gazetecilikten yargılanmadıysam niye yargılandım? Anayasal örgütlenme haklarımı kullandığım için mi? Burada sivil toplumun, iktidarın söylemlerini esas almak yerine daha tarafsız bir tutumla gazeteci davalarını takip etmesi gerekir.”

Deprem bölgesinde belgeselcilere baskı: ‘Çekim iznin var mı?’

Panelin son konuşmacısı olan yönetmen Koray Kesik, 2000’lerden sonra sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte belgesel sinemacıların daha görünür hale geldiğini ve pek çok yönetmenin benzer biçimde yargılandığını söyledi.

Kendi evinin de basıldığını belirten Kesik, kameraman ve görüntü yönetmeni olarak çalıştığı bir film nedeniyle bu baskıya maruz kalmasını şöyle açıkladı: “Artık kullandığımız cihazlar da kriminalize edilmeye başlandı.”

Kesik özellikle son 2 yıldır deprem bölgesinde çekim yaparken yaşadığı zorlukları da şöyle aktardı:

“2 yıldır Antakya depremini takip ediyorum. Bu süreçte çok ciddi engellemelere maruz kaldık. Bir yerde çekim yaparken sürekli ‘çekim izniniz var mı?’ diye soruluyor. Taş ocağını çekerken taş ocağı sahibi jandarmayla gelip izin soruyor. Basın kartımız olmadığı için bir şey de gösteremiyoruz. İş tamamen ‘basın kartın var mı?’ meselesine kilitlenmiş durumda.”

Darp edilerek öldürülen gazeteci ve çevre aktivisti Hakan Tosun cinayetini hatırlatan Kesik, Tosun’un sahada çok ciddi baskılara maruz kaldığını vurgulayarak, “Hakan Tosun cinayetinin bu nedenle adli bir vaka olduğunu düşünmüyorum” dedi.

Deprem bölgesinde çekim yapan gazeteci Kazım Kızıl’ın da fiziksel saldırıya uğradığını belirten Kesik, sahada “belgeleme” işi yapan herkesin karşı karşıya kaldığı somut riskleri tüm kamuoyunun üzerine düşünmesi gereken bir gerçeklik olarak hatırlatarak sözlerini noktaladı.