• Ana Sayfa
  • Dünya - Diplomasi
  • Nijerya’dan Londra’ya: Evsizlikten dünya çapında bir bilim insanı olmaya giden sıra dışı hikaye

Nijerya’dan Londra’ya: Evsizlikten dünya çapında bir bilim insanı olmaya giden sıra dışı hikaye

Prof. Ijeoma Uchegbu’nun yoksulluktan bilimsel başarıya uzanan hikâyesi, cesaret ve kararlılığın çarpıcı bir örneği olarak öne çıkıyor.

Nijerya’dan Londra’ya: Evsizlikten dünya çapında bir bilim insanı olmaya giden sıra dışı hikaye
Nijerya’dan Londra’ya: Evsizlikten dünya çapında bir bilim insanı olmaya giden sıra dışı hikaye
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 22 Kasım 2025 15:39
  • Güncellenme: 22 Kasım 2025 16:28

1990 yılında Prof. Ijeoma Uchegbu, biri bebek üç küçük kızıyla, tek bir bavul ve az para eşliğinde Nijerya’dan Londra’ya uçtu. 30 yıl önce doğduğu şehre, yeni bir hayat kurmak için geri dönmüştü.

Birkaç hafta içerisinde kendini evsizler barınağında buldu, çocuklarını beslemeye ve korumaya çalışıyordu. Aradan on yıllar geçti ve şimdi dünya çapında tanınan bir bilim insanı.

Onun olağanüstü yolculuğu cesaret ve mücadeleyle dolu. Birkaç beklenmedik gelişme de bu yolculuğun şekillenmesinde rol oynamış.

Çocukluk yılları

Ijeoma Uchegbu’nun anne ve babası 1960’ta Nijerya’dan Birleşik Krallık’a geldiğinde annesi hamileydi ve doğduğunda ona umut dolu, anlamı olan bir isim verdiler.

Ijeoma Uchegbu, “Ijeoma ‘iyi yolculuk’ demektir. Yeni ülkelerinde her şeyin yolunda gitmesini umarak bana bu ismi verdiler” diyor.

Anne ve babası üniversite öğrencisiydi. Bu nedenle bebekleri İngiltere’nin güneydoğusundaki Kent bölgesinde yaşayan bir koruyucu aileye verildi.

Bu, çocuk sahibi olan Batı Afrikalı öğrenciler arasında yaygın bir uygulamaydı.

Uchegbu, bu evde gerçekleri bilmeden dört mutlu yıl geçirdi, ta ki bir gün biyolojik babası onu almaya gelene kadar.

“Ne olduğunu hiç anlamamıştım. Tek hatırladığım… koruyucu annemin bir anda ortadan kaybolduğu ve babamın orada olduğuydu.”

Bu sırada babası annesinden ayrılmıştı. Uchegbu, üvey annesinin biyolojik annesi olmadığını ancak 10 yaşındayken öğrendi.

Sorulmayan soru

Ijeoma Uchegbu 13 yaşındayken sonunda biyolojik annesiyle tanıştı.

“Beni görmekten çok ama çok mutluydu. Çok da gergindi; sarıldığımızda titriyordu. Benim için o bir yabancıydı ama harika bir hafta sonu geçirdik.”

O sıralarda Uchegbu toplam altı çocuğun olduğu bir evde yaşıyordu. Bu yüzden kız kardeşiyle yaşayan annesiyle vakit geçirmek farklı bir deneyimdi.

“İki yetişkinle yalnızdım ve tüm dikkatleri üzerimdeydi. Alışverişe gittik, günün sonunda çantam hediyelerle doluydu. Bir şeye bakmam yeterliydi. Hemen ‘İster misin?’ diye soruyordu.”

Annesinin neden yıllardır hayatında olmadığını ise hiç konuşmadılar.

“Bu soruyu sorarsam cevabının onu, belki beni de, üzeceğini düşündüm. Bu yüzden sormadım. Sadece anın tadını çıkardım.”

Bu buluşmadan bir yıl sonra annesi ABD’ye taşındı ve kısa süre sonra 33 yaşında hayatını kaybetti.

“Acıdan çığlık atıyordum. Onu bir daha göremeyeceğimi hiç düşünmemiştim” diyor.

Koruyucu annesini, üvey annesini ve biyolojik annesini kaybetmişti ama hâlâ babası vardı.

“[O] gerçekten inanılmaz bir insandı. Hayatı boyunca 11 çocuğu oldu ama bana karşı her zaman çok ilgiliydi. Doğum günümü hiç unutmazdı, bizimle sık sık oynardı, bize hikâyeler okurdu [ve] bizi hayvanat bahçesine götürürdü” diye anlatıyor.

Uchegbu, babasının hep Nijerya’ya dönme hayali kurduğunu, ancak oradaki savaş nedeniyle gidemediğini hatırlıyor.

Onun sürekli tekrarladığı sözleri hâlâ aklında: “Gelecek yıl döneceğim. Hep birlikte döneceğiz.”

Nijerya’ya taşınma

Ijeoma Uchegbu, ırkçılığın yaygın olduğu bir dönemde Birleşik Krallık’ta büyüdü.

Mükemmel bir öğretmeni vardı ve sık sık ona “İstediğin her şeyi yapabilirsin” derdi, ancak istediklerini hayata geçirmekte zorlandı.

“Kendimi bir profesyonel olarak görmüyordum çünkü yaptığım işlerde benim gibi başka biri yoktu” diyor.

Ama bu durum, babası sonunda ailesiyle Nijerya’ya taşınmaya karar verdiğinde değişti.

“Tüm arkadaşlarımı hiç bilmediğim uzak bir yere taşınmak için geride bırakıyordum,” diyor Uchegbu.

“Güçlü durmaya çalışıyordum ama ayrılacağımı söylemek için müdürün odasına girdiğimde gözyaşlarına boğuldum. Bir türlü teselli edilemiyordum. Neşelendirmek için bana ‘Güneşli bir Noel geçireceksin!’ dediğinde daha da çok ağladım.”

Aslında güneş bile ona iyi davranmayacaktı.

Nijerya’ya vardıktan kısa süre sonra güneş yanığı geçirdi ve aylarca yataktan çıkamadı. Doktorlar, yoğun güneş ışığına karşı alerjisi olduğunu keşfetti.

Bakış açısını değiştirmek

Nihayet okula gidebildiğinde, işler pek düzelmedi.

“Kabul görmekte zorlandım. Ağır yanıklar görüntümü değiştirmişti, garip konuşuyordum ve savaşı yaşamamıştım. İnsanlar, sadece işler düzeldiği için geri döndüğümü söylüyordu” diye açıklıyor.

Oysa etrafında hâlâ bir “yıkım” yaşanıyordu; buna sıklıkla meydana gelen elektrik ve su kesintileri de ekleniyordu.

Birleşik Krallık’ta sınıfın hep en başarılı öğrencisiydi ve çok popülerdi. Nijerya’da ise alışık olmadığı konulardaki derslere uyum sağlamak zorunda kaldı.

“Aynı olan tek dersler fen ve matematikti, bu yüzden onlara sığındım çünkü onları anlıyordum.”

Bu, üniversiteye gitme isteğini ateşledi ve neticede kariyeri açısından iyi olacaktı.

“Başıma gelen en iyi şeydi” diyor.

Aşkı bulmak

Ijeoma Uchegbu 16 yaşındayken üniversiteye girerek eczacılık okumaya başladı. Daha sonra yüksek lisans yaptı, evlendi ve üç kız çocuğu sahibi oldu ancak eşiyle arası bozuldu.

Bu, Birleşik Krallık’a dönmesinin nedenlerinden biriydi. Diğeri ise oradaki fırsatlardı:

“Bilim insanı olmak istiyordum ve Nijerya’nın altyapısıyla bu zordu” diye açıklıyor.

Ona inanan çok olmadı:

“Bana güldüler. Yeterince para kazanamayacağımı ve yoksul kalınca geri döneceğimi söylediler.”

Az parayla ve üç kızıyla Londra’ya geldi ve kısa süre sonra kendini bir evsizler barınağında buldu.

Hayatı çok belirsizdi.

“Bir noktada 11 aile aynı banyoyu paylaşıyordu; bazen mutfak kapalıydı ve yemek yapamıyorduk. Personel bize küçümsemeyle yaklaşıyordu. Orada yedi ay kaldım ve ayrıldığımda, hapisten çıkmış gibi hissettim.”

Zorluklara rağmen, Nijerya’ya dönmeyi bir an bile düşünmediğini söylüyor.

Kısa süre sonra nanoteknoloji – yani çok küçük parçacıkların incelenmesi – alanında doktora programları aramaya başladı.

Aldığı burs çok büyük bir miktar değildi ama kira ödemesi için devlet desteği aldı.

Üç yıl sonra, hayatını “akıl almaz bir şekilde” yeniden değiştiren bir konferansa katıldı.

Orada Alman bilim insanı Prof. Andreas Schätzlein ile tanıştı. Sadece dört gün içinde, “delicesine âşık olduğunu” söylüyor.

Küçük olanın ihtişamı

Partneri sonunda Birleşik Krallık’a taşındı.

“Benimle olmak için her şeyi geride bıraktı” diyor.
 Prof. Schätzlein sadece eşi değil, aynı zamanda meslektaşı oldu.

Bir nanoparçacık hayal edin: İnsan saçının genişliğinin binde birinden daha küçük ve o kadar hassas ki, ilacı vücudun tam olarak ihtiyaç duyulan yerine ulaştırabiliyor; böylece etkinliğini artırıyor ve yan etkilerini azaltıyor.

İşte onların yaptığı buydu.

Uchegbu, “Bir ilaç aldığınızda – ister ağızdan (tablet olarak) ister enjeksiyonla – sonunda kan dolaşımına ve dolayısıyla tüm organlara ulaşır. Ama bazen bu istenmez, çünkü tüm organların etkilenmesi gerekmez. Çözüm nanoparçacık bazlı ilaçlarda yatıyor” diye açıklıyor.

“Bu nanoparçacıklar sadece istenilen bölgeye ulaşırsa ve sağlıklı dokulara zarar vermezse, yan etki riski azalır.”

Bu yan etkiler, kemoterapinin yıkıcı etkisinden, şiddetli ağrı için reçete edilen morfin veya fentanil gibi ilaçların neden olduğu bağımlılığa kadar uzanabilir.

İki bilim insanı şimdi, ilacı vücudun ulaşılması zor bölgelerine – örneğin gözün arka kısmına ve beyne – ulaştıracak nanoparçacıklar geliştiriyor.

Sürdürdükleri klinik deneylerle, göz damlalarıyla körlüğü tedavi etmeyi, ağrı tedavisini dönüştürmeyi ve afyon krizinin çözümüne katkıda bulunmayı umuyorlar.

Gülmeye vakit bulmak

Ijeoma Uchegbu artık Birleşik Krallık’ta hem University College London (UCL) hem de Cambridge Üniversitesi ile bağlantılı çalışıyor.

Ancak bilime olan tutkusu, öğretmenin bir yolu olarak mizahı keşfetmesine de yol açtı.

“Şakalarımın öğrencilerden daha fazla ilgi gördüğünü fark ettim. Bu yüzden kendimi geliştirmeye karar verdim ve 10 haftalık bir komedi kursuna katıldım.”

Bu kurs, Londra’daki bir tiyatroda stand-up gösterisini de içeriyordu.

Uchegbu’nun yoksulluktan bilimsel başarıya uzanan hikâyesi, cesaret ve kararlılığın çarpıcı bir örneği olarak öne çıkıyor. (BBC Türkçe)