• Ana Sayfa
  • Ekoloji
  • Nükleer gerilimde unutulanlar: Ekolojik etkileri ne olacak? Nasıl zararlara yol açacak?

Nükleer gerilimde unutulanlar: Ekolojik etkileri ne olacak? Nasıl zararlara yol açacak?

İran’daki nükleer tesislere olası bir askeri saldırının ekolojik etkileri, saldırının şekline, hedef alınan tesisin niteliğine (uranyum zenginleştirme, reaktör, atık depolama vs.) ve kullanılan mühimmatın gücüne göre değişmekle birlikte, genel olarak çok ciddi ve geniş kapsamlı olabilir.

Nükleer gerilimde unutulanlar: Ekolojik etkileri ne olacak? Nasıl zararlara yol açacak?
Nükleer gerilimde unutulanlar: Ekolojik etkileri ne olacak? Nasıl zararlara yol açacak?
Deniz Gökgör
  • Yayınlanma: 22 Haziran 2025 11:33

İran ile İsrail arasında bir haftayı aşkın süredir devam eden çatışmalar bölgede tansiyonun yüksek seyretmesine neden oluyor. En son ABD İran’da üç nükleer tesisi vurdu. Bu çatışmalar esnasında kimin daha avantajlı, kimin daha yüksek teknolojili silahlara sahip olduğu oldukça tartışıldı, askeri kapasiteler karşılaştırıldı ancak her zaman olduğu gibi yine önemli bir faktör unutuldu: çatışmaların ekolojik etkileri. İran’ın elinde bulunan nükleer tesislere olası bir saldırı halinde ortaya çıkabilecek ekolojik etkileri derleyerek unutulanı gün yüzüne çıkarmayı hedefledik.

İran’daki nükleer tesislere olası bir askeri saldırının ekolojik etkileri, saldırının şekline, hedef alınan tesisin niteliğine (uranyum zenginleştirme, reaktör, atık depolama vs.) ve kullanılan mühimmatın gücüne göre değişmekle birlikte, genel olarak çok ciddi ve geniş kapsamlı olabilir.

Nükleer tesislere saldırı: İlk bulgular

ABD Başkanı Donald Trump, 22 Haziran’ın ilk saatlerinde yaptığı bir açıklama ile Amerikan uçaklarının İran’da Fordo, Natanz ve İsfahan nükleer tesislerini vurduğunu duyurdu. Radyasyon seviyesinde herhangi bir artışın gözlemlenmediği kaydedildi ancak nükleer tesisler özel olarak hedef alındığında bunun insana ve doğaya ciddi zararları olabilir.

13 Haziran’daki İsrail ordusunun saldırıları, Tahran’a 100 milden fazla mesafede bulunan Natanz tesisindeki yer üstü tesisini tamamen yok etti. Saldırılar ayrıca tesisin santrifüjlerini içeren yer altı operasyonlarına da ciddi zarar verdi. UAEA Genel Müdürü Rafael Mariano Grossi’ye göre Natanz tesisinin içinde hem “radyolojik hem de kimyasal kirlenme” var. Grossi Pazartesi günü yapılan acil bir toplantıda uranyum izotoplarının tesis içinde yayılmış olabileceğini söyledi. Böyle bir sızıntı öncelikle alfa parçacıklarından oluşacak ve “uranyumun solunması veya yutulması halinde önemli bir tehlike” oluşturacaktır. Bu tehlikeler arasında daha yüksek kanser riski ve böbrekler, akciğerler ve kemiklerde hasar yer alıyor.

Bu arada Grossi, tesisi çevreleyen radyoaktivite seviyesinin değişmediğini ve normal seviyelerde kaldığını, bunun da bu olaydan nüfus veya çevre üzerinde herhangi bir dış radyolojik etki olmadığını gösterdiğini söyledi. UAEA, İsrail’in Cuma günü İsfahan’daki bir nükleer araştırma tesisini de vurduğunu ve aralarında bir uranyum dönüştürme tesisinin de bulunduğu dört binaya zarar verdiğini söyledi. Ancak orada radyasyonun arttığına dair bir işaret yok.

Hedef alınan tesislerde sivil nükleer reaktörlere güç sağlayan yakıtı üreten uranyum gazını zenginleştirmek için santrifüjler kullanılıyor. Bu santrifüjler aynı zamanda İran’ın nükleer silah geliştirme çabalarının da merkezinde yer alıyor.

Araştırmalara göre radyasyon lokalize kalmıyor; hava ve su yoluyla yayılıyor ve çevresel etkileri oluyor. Kirlenme onlarca yıl hatta yüzyıllar sürebiliyor ve ekosistemlerin işleyişini değiştirebiliyor. Yüksek radyasyon seviyeleri ölüme, hastalığa ve yerel bitki ve hayvan türlerinin neslinin tükenmesine neden olabiliyor.

İran’ın nükleer programı Natanz, Fordo ve İsfahan’da bulunan önemli tesisleri içeriyor. Bu alanlar ya yeraltının derinliklerinde ya da kentsel veya ekolojik olarak hassas bölgelerde bulunuyor. Herhangi bir askeri saldırı hassas silahlar gerektirdiği ve genellikle yeraltı hedeflerine ulaşmak için tasarlanmış delici mühimmatları içerdiğinden bu tür bir gücün kullanımı, özellikle zenginleştirilmiş uranyum veya radyoaktif maddeler çevreye salınırsa, muazzam riskler taşır. Patlama veya yangın yoluyla salınırsa radyasyon havayı, toprağı ve su sistemlerini kirletebilir ve flora ve faunaya ciddi şekilde zarar verebilir.

Kuraklık ve su kıtlığı tehlikeyi artırıyor

Orta Doğu’nun kurak iklimi ve kronik su kıtlığı, potansiyel ekolojik sonuçları artırıyor. Yeraltı suyu kirliliği özellikle yıkıcı olacaktır. Rüzgarın taşıdığı serpinti, Afganistan, Pakistan, Körfez Devletleri ve hatta Orta Asya’nın bazı bölgeleri de dahil olmak üzere komşu ülkelere ulaşabilir.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı henüz artan radyasyon seviyelerini bildirmemiş olsa da, İran’ın nükleer tesislerine yapılan saldırılardan kaynaklanan acil çevresel riskler kontrol altına alınmış gibi görünüyor.

Radyasyonu yayan bir nükleer bomba patlaması, birden fazla tür ölümleri, mutasyonlar ve türlerin doğada ekolojik rollerini üremeye ve oynamaya devam etme kapasitelerinin bozulması da dahil olmak üzere tüm yaşam formları üzerinde doğrudan fiziksel etkilere neden olabilir.  Halihazırda yeryüzünün dört bir yanında devam eden savaşlar sebebiyle bozulan ekolojik denge, nükleer tesislere büyük bir saldırının olması sonucunda büyük zarar görür. Biyolojik çeşitlilik kaybı, nükleer bombaların patladığı yerlerde büyük olabilir. Büyük yangınlar ayrıca hasarı uzatabilir ve radyoaktif parçacıkları patlama alanının ötesine yayarak toprak erozyonuna ve besin tükenmesine yol açabilir.

Asıl endişe Bushehr’de

Haber kaynakları İran’ın Bushehr’deki nükleer reaktörüne yapılacak bir saldırının ciddi sonuçları olabileceğini söylüyor.

Manchester Üniversitesi Epidemiyoloji Fahri Profesörü Richard Wakeford, zenginleştirme tesislerine yönelik saldırılardan kaynaklanan kontaminasyonun çevre bölgeler için “çoğunlukla kimyasal bir sorun” olsa da, büyük güç reaktörlerine verilen büyük hasarın “farklı bir hikaye” olduğunu söylüyor.

Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’ndaki Nükleer Politika Programı eş direktörü James Acton, Bushehr’e yapılan bir saldırının “mutlak bir radyolojik felakete neden olabileceğini”, ancak zenginleştirme tesislerine yönelik saldırıların “önemli tesis dışı sonuçlara neden olma olasılığının düşük olduğunu” aktarıyor.

Sadece İran ile sınırlı kalmayacak

Körfez ülkeleri için, Bushehr’a yönelik herhangi bir saldırının etkisi, Körfez sularının potansiyel kirlenmesiyle daha da kötüleşecek ve kritik bir tuzdan arındırılmış içme suyu kaynağını tehlikeye atacaktır.

Yetkililere göre, BAE’de tuzdan arındırılmış su içme suyunun  yüzde 80’inden fazlasını oluştururken, Bahreyn 2016 yılında tamamen tuzdan arındırılmış suya bağımlı hale geldi ve yeraltı suyunun yüzde 100’ü acil durum planları için ayrıldı.

Katar yüzde 100 tuzdan arındırılmış suya bağımlı.

İstatistik Genel Müdürlüğü’ne göre, daha fazla doğal yeraltı suyu rezervine sahip çok daha büyük bir ülke olan Suudi Arabistan’da, 2023 itibariyle su kaynağının yaklaşık yüzde 50’si tuzdan arındırılmış sudan geldi.

New York Üniversitesi Abu Dabi Su Araştırma Merkezi Mühendislik Profesörü ve Direktörü Nidal Hilal, “Doğal bir afet, petrol sızıntısı ve hatta hedefli bir saldırı bir tuzdan arındırma tesisini bozacaksa, yüz binlerce kişi neredeyse anında tatlı suya erişimi kaybedebilir” dedi.

İran ile İsrail arasındaki çatışmalar, askeri ve diplomatik risklerin ötesinde, derin çevresel ve insani etkiler barındırıyor. Uranyum zenginleştirme tesislerine yönelik saldırılar dahi ciddi lokal sağlık ve çevre tehditleri yaratırken, Bushehr gibi büyük reaktörlere yapılacak bir saldırı, ulusal sınırları aşan ekolojik krizlere yol açabilir. Özellikle kuraklık ve su krizinin hakim olduğu Orta Doğu coğrafyasında, su kaynaklarının kirlenmesi ekolojik dengeyi kalıcı şekilde bozabilir. Şu anda nükleer tesislere ‘ciddi’ bir saldırının olmaması olmayacağı anlamına gelmiyor. Olası bir saldırının sonuçları göz önünde bulundurulmalı ve ekolojik riskler de önemsenmelidir. Zira ekolojik sistemde oluşabilecek kırılmalar insan sağlığını da olumsuz etkileyecektir.