NYT: Köşeye sıkışmış bir İslam Cumhuriyeti

İran rejimi, onu iktidara getiren devrimin üzerinden 46 yıl geçtikten sonra tarihinin en zor dönemini yaşıyor. Peki bu, sonun başlangıcı mı?

NYT: Köşeye sıkışmış bir İslam Cumhuriyeti
NYT: Köşeye sıkışmış bir İslam Cumhuriyeti
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 19 Haziran 2025 19:36

Roger Cohen’in New York Times için yazdığı analizin özetidir.


İsrail’in bombalarının altında, halk desteğinden yoksun, baskıcı bir İran rejimi var. Bu rejim, nükleer programı ve İslam Devrimi’ni silahlı bölgesel vekillerle yayma hedefi için milyarlar harcarken, içeride ekonomik felaket ve siyasi felç haliyle ülkeyi yönetti.

36 yıldır İran’ın lideri olan 86 yaşındaki Ayetullah Ali Hamaney, muhafazakâr devrim muhafızlığı rolünü ustalıkla sürdürdü. Kumarbaz değil. Ancak giderek yaşlanan sistemi, genç ve umutlu toplumdan kopmuş görünüyor ve şu an duvara dayanmış durumda.

Altı günlük çatışmada İsrail, İran’ın nükleer yakıtının çoğunun üretildiği Natanz zenginleştirme tesisini vurdu, rejimin en az 11 üst düzey generalini ve bazı nükleer bilim insanlarını öldürdü, enerji tesislerini bombaladı, İran hava sahasının kontrolünü tamamen ele geçirdi ve on binlerce insanın Tahran’dan kaçmasına neden oldu.

İran Sağlık Bakanlığı sözcüsüne göre pazar günü itibarıyla İran genelinde en az 224 kişi öldü; çoğu sivil. Bu sayı, İsrail bombardımanının sürdüğü günlerde daha da arttı. İran füzeleri en az 24 İsraillinin ölümüne yol açtı.

Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’ndan İran uzmanı Karim Sadjadpour, “İslam Cumhuriyeti, Sovyetler Birliği’nin son yıllarındaki gibi, çekilmeyi bekleyen çürük bir diş” dedi. “Hamaney, şimdiye kadar karşılaştığı en zor durumda.”

Hamaney daha önce de tehditlerle karşılaştı. 2009’da milyonlar sokağa dökülüp hileli olduğu düşünülen seçimleri protesto ettiğinde rejim uçurumun kenarındaydı. Devlet destekli milislerin cesur kadınları dövdüğüne tanık oldum. Ancak rejim, acımasızlıkla kazandı. Göstericilerin bir kısmı işkence gördü, yüzlercesi öldürüldü.

Bugünkü krizin rejimin sonunu getirip getirmeyeceği henüz belirsiz. “Hamaney’e ölüm” sloganları gece göğe yükseliyor ama bombalar altında kitlesel protestolar mümkün değil. Liderlik edecek belirgin bir siyasi figür de yok.

Hamaney’in direnişi

Trump’ın “kayıtsız şartsız teslim ol” çağrısına karşılık, Hamaney çarşamba günü yaptığı açıklamada, “İran, dayatılmış barışa da dayatılmış savaşa da karşı duracaktır” dedi. Bu sözler, 50 yıl önce Batı’ya karşı ayaklanan bir milletin tipik ifadeleri.

Ancak bu isyan vaat ettiği özgürlüğü hiçbir zaman getirmedi. Kadınlara dayatılan başörtüsü gibi uygulamalar ve yolsuzluklar halkın sabrını taşırdı. 2012’den bu yana İran’ın GSYİH’si %45 azaldı. Uluslararası yaptırımlar, yolsuzluk, hatalı özelleştirme ve şişirilmiş kamu sektörü bu çöküşü hızlandırdı. Obama döneminde imzalanan nükleer anlaşma, Trump tarafından yırtılıp atıldı.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde yaşayan İranlı bir iş insanı, “İran halkı sadece şu mesajı vermek istiyor: Tüm bu yıkımın sonunda bu korkunç rejim yok olsun,” dedi.

Milliyetçilik dalgası ve nükleer silah

Bombardıman sürerken, hapiste zaman geçirmiş rejim muhalifleri arasında bile yurtseverlik duygusu yükseliyor. Bazıları, İran’ın Kuzey Kore gibi nükleer silaha sahip olması gerektiğini savunuyor.

2016’da Amerikan ve İsrail bayraklarına basmayı reddeden siyaset bilimi profesörü Sadık Zibakelam, “Vatanımız işgal altındayken sessiz kalamayız. Bu, rejime muhalif olsak bile” diye yazdı.

İsrail’in pazartesi günü İran devlet televizyonunun merkezini bombalamasıyla yayını kesen çarşaflı spikerin görüntüsü, toplumda karışık tepkilere neden oldu. Bazıları rejimin propaganda aygıtının susturulmasına sevinirken, bazıları çelişkili hisler yaşadı.

Yazar Hüseyin Dehbashi sosyal medyada “Lanet olsun İsrail’e! Devlet televizyonunu desteklerken kendime inanamıyorum,” dedi.

İsrail’in amacı rejimi düşürmek mi?

Netanyahu’nun deyimiyle “önleyici saldırı” olarak başlayan kampanya, hızla rejimi hedef alan daha geniş kapsamlı bir operasyona dönüştü. Ancak nükleer program, rejimin en güçlü milliyetçi simgesi hâline geldi. 1951’de petrolün kamulaştırılması gibi, bu da dış müdahalelere karşı bağımsızlık sembolüydü.

Tahran’daki benzin istasyonlarında araç kuyrukları oluşurken, halk bir yandan geçmişteki 1953 CIA darbesini, bir yandan da 1905’te anayasa talebiyle başlayan temsilî yönetim mücadelesini hatırlıyor.

Trump “gerçek bir son”dan söz ederken, Netanyahu da “İranlı liderler bavullarını toplamaya başladı” diyerek hedefinin rejimi devirmek olduğunu açıkça söylüyor. Ancak rejimin hayatta kalan liderlerinin kaçtığına dair bir kanıt yok.

Kaos ve tarihsel hatırlatmalar

İran rejiminin devrilmesi durumunda Irak (2003) ve Libya (2011) örnekleri gibi bir kaos yaşanabilir. Rusya Devlet Başkanı Putin, bu durumda Batı’nın çifte standardını öne sürmekte gecikmeyecektir.

Fransa ve Almanya gibi Batılı müttefikler bile artık bölünmüş durumda. Almanya Başbakanı Friedrich Merz, “Bu pis işi İsrail hepimiz adına yapıyor,” dedi. Macron ise “Askeri yollarla rejim değişikliği kaosa yol açar,” diyerek uyardı.

Johns Hopkins Üniversitesi’nden Vali Nasr, “İslam Cumhuriyeti şu an hiç olmadığı kadar aşağılanmış durumda. Ama hâlâ hayatta kalıp İsrail’i tüketebilir ve ABD’yi istemediği bir savaşa çekebilir,” dedi.

Kesin olan şu: ABD bu savaşa doğrudan girerse, bu Tahran’da asla unutulmayacak. 1979-1981 rehine krizi, 1988’de İran yolcu uçağının ABD tarafından düşürülmesi ve 1979’dan bu yana süren ideolojik savaşın yanına bir de doğrudan müdahale eklenmiş olacak.

Sadjadpour şöyle diyor: “İslam Cumhuriyeti bir zombi rejim. Kaosa neden oldu, yayıldı ama artık ölümcül hasta.” Ancak tarih gösteriyor ki kâbuslar da bir gün sona erer. Berlin Duvarı’nın yıkılacağını kimse öngörememişti.