Ölüm, açlık, aşırı yoksulluk ve yetersiz beslenme girdabında…
Süleyman Karan 1 Temmuz 2025

Ölüm, açlık, aşırı yoksulluk ve yetersiz beslenme girdabında…

Şu son on beş yılda yaşanan savaş, iç savaş ya da sınırlı çatışmaların sadece bir bölümü hafızamızda, pek çoğunun ise farkında olmayanlarımızın sayısı bilenlerden çok daha fazla. Gözden ırak olan gönülden de uzak olur ya; durum biraz öyle! Azerbaycan-Ermenistan, Rusya-Ukrayna, İsrail-İran arasında yaşanan kısa süreli savaşları bilmeyenimiz yok. Suriye’deki iç savaşı da… Bir süre önce yaşanan Hindistan-Pakistan çatışmasını yakından izlememizin sebebi, biraz da Pakistan’ın ‘kardeş ülke’ olarak görülmesi. Filistin zaten solcusuyla sağcısıyla hemen herkesin taraf olduğu bir çatışma, daha doğrusu vahşi bir işgale ortak bir tepki! Etiyopya, Sudan, Güney Sudan, Çad, Burkina Faso, Mali, Nijer, Orta Afrika Cumhuriyeti, Demokratik Kongo Cumhuriyeti Afrika’da ilk akla gelen çatışma alanları… Çoğunda bir iç savaş hüküm sürüyor ve sadece Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde yıllardır süren iç savaş, 10 milyona yakın insanın ölümü ya da sakat kalmasına sebep oldu. Batı Asya’da Yemen’de iç savaş yıllardır devam ediyor. Lübnan, Suriye, Irak, Filistin zaten birer saatli bomba… Güneydoğu Asya’da da pek çok ülkede sınır anlaşmazlıkları ya da etnik ve dinî sebeplerle çatışmalar yaşanıyor.

Uzun süren çatışmalar, istikrarsızlık, kırılgalık ve çöken ekonomiler

Savaşın en ağır bedelini hayatını kaybedenler, sakat kalanlar ve yetimlerle öksüzler ödüyor. Ancak, her zaman olduğu gibi süregiden bir fatura var ki, işte bu, o ülkelerin yoksul haklarına kesiliyor.

Çatışmaların en sık yaşandığı ülkeler az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler… Görünüm hiç parlak değil! Dünya Bankası, Covid-19 sonrasındaki tabloya dair ilk kapsamlı değerlendirmeleri içeren ‘Kırılgan ve Çatışmalardan Etkilenen Durumlar: İç İçe Geçmiş Krizler, Çoklu Kırılganlıklar’ analizini yayımladı. Bu analizde, 2020’lerde çatışmaların daha sık ve ölümcül hale geldiği, bu ekonomilerin kalkınma göstergeleri açısından diğer ekonomilerin gerisinde kaldığına işaret edildi. Analize göre, kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH), 2020’den bu yana çatışma ve istikrarsızlık yaşayan ülkelerde yılda yüzde 1.8 küçüldü, diğer gelişmekte olan ekonomilerde ise yüzde 2.9 büyüdü. Aşırı yoksulluğun sona erdirilmesi yönündeki küresel hedefe ulaşılamamasının sebeplerinden biri de, günümüzde 421 milyon insanın günde 3 dolardan az gelirle yaşamaya mahkûm olması ve bu sayının 2030’a kadar 435 milyona çıkması bekleniyor.

Dünyadaki aşırı yoksul nüfusun yüzde 60’ı bu ülkelerde yaşayacak

Yoksullukla ilgili görünüm iç karartıcı… Bu ülkelerin 2030 yılına kadar dünyadaki aşırı yoksulların yaklaşık yüzde 60’ını oluşturacağı öngörülüyor. Gıda güvensizliği de kötüleşen çatışmalarla birlikte artıyor; diğer gelişmekte olan ülkelerdeki sadece yüzde 1’lik oranla karşılaştırıldığında, istikrarsızlık ve çatışma olan ülkelerin nüfusunun yaklaşık yüzde 18’i, yani yaklaşık 200 milyon insan şu anda akut gıda sıkıntısı yaşıyor. Daha net söylemek gerekirse yetersiz besleniyor.
Bir karşılaştırma yapıldığında; gelişmekte olan ekonomilerde aşırı yoksulluk oranının yüzde 6’ya indiği, ancak çatışma ya da istikrarsızlık yaşayan ekonomilerde bu oranın yüzde 40’lara ulaştığı dikkat çekiyor. Bu ülkelerde yıllık kişi başına GSYH ortalama bin 500 dolar civarında, 2010’dan bu yana neredeyse hiç artış kaydedilmemiş. Diğer gelişmekte olan ülkelerde ise kişi başına gelir ortalama 6 bin 900 dolarla iki katından fazlasına yükselmiş.
Benzer bir durum istihdam oranlarında da gözlemleniyor. Dünya Bankası’nın analizinde, çatışma ya da istikrarsızlık yaşayan ekonomilerin nüfus artış hızına paralel olarak yeterli istihdam yaratamadığı, son verilere göre bu ülkelerde 270 milyondan fazla çalışma çağında kişi olmasına karşın, aktif nüfusun yalnızca yarısının istihdam edildiği belirtiliyor.

Bebek ölüm oranları diğer ülkelere göre iki kat fazla 

Çatışma ya da istikrarsızlığın kalkınma göstergelerinin tamamına yansıdığı çok açık. Bu ülkelerde ortalama yaşam süresi 64 yılla diğer gelişmekte olan ülkelerden yedi yıl daha düşük. Bu durumdan yediden yetmişe nüfusun tümü etkileniyor. Söz gelimi istikrarsızlık ya da çatışma yaşanan ülkelerde bebek ölüm oranı diğer ülkelere göre iki kattan fazla.
Eğitim ve sağlık sektörlerinde de çok ciddi sorunlar var. Bu durum, bu ülkelerin ekonomilerinde insanî kalkınmayı baltalıyor. Zayıf devlet kapasitesi, güvensizlik ve çatışmalar sebebiyle, bu ülkeler derin ve iç içe geçmiş kalkınma zorluklarıyla karşı karşıya… Ortalama olarak, istikrarsızlık ve çatışma içindeki ekonomilerdeki bireyler altı yıldan biraz daha az okul eğitimi alıyor. Bu diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla üç yıl daha az. Öğrenim yoksunluğu önemli ölçüde yüksek ve diğer gelişmekte olan ekonomilerde yakınlaşma beklentisi sınırlı.
Sağlık hizmetleri için de aynı şeyi söylemek mümkün. Çatışmalar sağlık sistemlerini zorluyor, vasıflı çalışanları yerlerinden ediyor, yani eğitimli personel sıkıntısı ciddi bir mesele. Hastanelerin sayısı ve hizmet kalitesi çok düşük, aşıya ve ilaca erişim çok yetersiz.

Salgından iklim krizinde çoklu kırılganlıklar

Hâl böylesine kötüyken, çatışmalar azalmıyor, tam tersine artıyor, ağır insanî ve ekonomik maliyetlere yol açıyor. Tekrarlanan şoklar ve zayıf büyüme, bu ülkelerdeki borç risklerinin yükselmesine katkıda bulunuyor. Çatışmaların yanı sıra, Covid-19 salgını ve iklim krizi de dahil olmak üzere, diğer şoklar bu ülkelerin ekonomik performanslarına ağır darbeler vuruyor.
Bu ekonomiler aynı zamanda düşük sermaye birikimi ve işgücünün yetersiz kullanımı gibi yapısal eksiklikler nedeniyle de geri kalıyor. Salgın öncesi projeksiyonlara kıyasla 2024 sonu itibarıyla, kümülatif çıktı kayıpları yüzde 13 ve bu oran diğer gelişmekte olan ekonomilerin kayıplarının neredeyse üç katı… Kısmen yetersiz gelir yaratma ve yüksek borçlanma maliyetlerinin bir sonucu olan sınırlı malî güç, hükümetlerin olumsuz şoklara etkili bir şekilde yanıt verme kabiliyetini kısıtlıyor. Borç kırılganlıkları artıyor, bu ülkelerin ekonomilerinin yaklaşık yüzde 70’i şu anda borç sıkıntısı içinde veya borçlarına çevirememe riskiyle karşı karşıya.

Ölümler 3 kattan fazla artış gösterdi

Çatışmalar ve bunlara bağlı ölümlerin sayısının 2000’li yılların başından bu yana üç kattan fazla artması geleceğin hiç de parlak olmadığının bir başka göstergesi. Genellikle uzun süren ve tekrar eden çatışmalar, milyon nüfus başına düşen ölümlerle ölçülen çatışma yoğunluğuyla, artma eğiliminde olan önemli ekonomik maliyetleri de getiriyor. Başlangıçta her 1 milyon kişiden 150’sinden fazlasının ölümüne neden olan yüksek yoğunluklu çatışmalar, tipik olarak beş yıl sonra, çatışma öncesi tahminlere göre kişi başına düşen GSYH’de yaklaşık yüzde 20’lik bir kümülatif düşüşe neden oluyor. Milyon nüfus başına çatışmaya bağlı ölümlerde yüzde 1’lik bir artışın, kişi başına düşen GSYH üzerindeki etkisinin, beş yıl sonra yüzde 3.7 civarında olacağı öngörülüyor.
Bununla birlikte, daha güçlü yönetime, daha iyi insanî kalkınma sonuçlarına, daha derin finansal piyasalara sahip ve iklimle ilgili afetlere daha hazırlıklı olan ülkeler, çatışmalardan kaynaklanan ekonomik kayıpları daha düşük oranlarda yaşama eğiliminde. Çatışmaların çoğu bir ila iki yıl sürüyor, ancak yüksek yoğunluklu çatışmaların iki yıldan fazla sürme olasılığı daha düşük eşikte başlayanlara göre daha yüksek. Afrika ülkelerinde yaşanan çatışmalar bunun en net örneklerinden…

Varlık içinde ölüm ve yokluk!

Ancak şunu da belirtmek gerek, bu ülkelerin çoğu varlık içinde yokluk yaşayan ülkeler… Pek çoğunun yeraltı ve yer üstü zenglnlikleri var, yine bu ülkelerin pek çoğunun genç nüfusunun yoğunluğu demografik bir avantaj sağlıyor. Yaklaşık 2040 yılına kadar, nüfusun çalışma çağındaki payının yüzde 60’a ulaşacağı tahmin ediliyor. Yaklaşık 2055 yılına gelindiğinde, bu oranın diğer gelişmekte olan ülkelerdeki oranı aşması bekleniyor. Aynı zamanda tüketime aç yoğun bir nüfus var. Yine eğer savaşlar, iç savaşlar ya da bölgesel çatışmalar son bulursa, yeniden imar faaliyetleriyle birlikte hızlı bir büyüme eğilimi yaşamaları da mümkün.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.