Ortadoğu’da değişen siyasi kutuplaşmaların arkasına baktığımızda değişen ticaret yollarını görüyoruz. Kalkınma Yolu, Orta Koridor ve Kilis–Halep doğalgaz hattı gibi projeler, Ortadoğu’da altemperyalist bir güç olmaya çalışan Türkiye’nin ekonomik ve jeopolitik etkisini artırmaya yarayacak mı? Enerji ve lojistik hatlarının güvenliği, Türkiye’nin bölgesel güç olma iddiasında belirleyici bir rol oynuyor.
Küresel ticaretin altyapısı, son yüzyılda belli başlı rotalar etrafında şekillenmişti: Süveyş Kanalı, Hürmüz Boğazı, Panama geçişi. Ancak son yıllarda bu yollar, artan jeopolitik gerilimler, silahlı çatışmalar ve iklim krizine bağlı sorunlar nedeniyle istikrarsızlaştı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Kızıldeniz’de Husilerin varlığı, İran’ın Hürmüz Boğazı üzerindeki baskısı ve Çin ile ABD arasındaki hegemonya mücadelesi; “yeni ticaret yolları” fikrini stratejik bir zorunluluk haline getirdi. Bu yolların özellikle Avrupa’ya varış yollarında Türkiye kilit bir rol oynuyor.
Kalkınma Yolu: Basra’dan Avrupa’ya uzanan kara limanı
Kalkınma Yolu (Iraq Development Road), Irak’ın güneyindeki El-Fav Limanı’ndan başlayarak Bağdat, Musul ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanacak devasa bir altyapı projesi. Projenin hedefi yalnızca yük taşımak değil; aynı zamanda Irak’ın iç bölgelerini yeniden canlandırmak, Körfez ile Avrupa arasında yeni bir ulaşım ve enerji köprüsü kurmaktır.
Teknik olarak, 1.200 km uzunluğundaki bu hat, çift yönlü demiryolu ve karayolu taşımasını mümkün kılacak şekilde tasarlanmıştır. Proje tamamlandığında, Basra’dan Mersin Limanı’na ulaşan bir konteyner treni yaklaşık 28 saat içinde Avrupa pazarına bağlanabilecek. Bu süre, Süveyş üzerinden geçen deniz taşımacılığına kıyasla 15 ila 20 gün zaman tasarrufu anlamına geliyor.
Finansal olarak, yaklaşık 17 ila 24 milyar dolarlık yatırım gerektiği öngörülüyor. Bu yatırımın büyük kısmı Körfez ülkeleri (özellikle Katar ve BAE) tarafından fonlanıyor. ABD ve Avrupa Birliği ise projeye stratejik destek sunuyor. Türkiye, güzergâhın kendi topraklarındaki kısmı için Ovaköy ve Zaho sınır kapılarına entegre lojistik merkezler inşa etmeyi planlıyor.
Diplomatik eksen: Hakan Fidan’ın Irak ve Erbil temasları
Türkiye, bu projeyi yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir mesele olarak görüyor. Bu nedenle Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 2023-2025 döneminde Irak merkezi yönetimi ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) ile yoğun diplomatik temaslarda bulundu.
Fidan’ın Bağdat temaslarında, yolun teknik detaylarının yanı sıra gümrük, sınır güvenliği, enerji bağlantıları ve finansal düzenlemeler gibi birçok başlık ele alındı. Türkiye’nin teklifi, sadece bir geçiş ülkesinden ibaret olmak değil; aynı zamanda lojistik merkezler, sanayi bölgeleri ve serbest ticaret alanlarıyla bu hattın üretim odaklı bir ekosisteme dönüşmesini sağlamaktı.
Fidan’ın Erbil temaslarında ise güvenlik başlığı ön plana çıktı. Zira yolun önemli bir kısmı Kürt bölgesi topraklarından geçiyor. Türkiye, herhangi bir saldırının olmaması için ortak güvenlik protokolleri oluşturulmasını önerdi. Aynı zamanda KBY ile enerji işbirliğini genişletmek amacıyla doğalgaz ve petrol nakil hatları da gündeme getirildi.
Orta Koridor: Çin’den Avrupa’ya Türkiye üzerinden ulaşan alternatif İpek Yolu
Orta Koridor (Middle Corridor), Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında geliştirilen en önemli kara bağlantılarından biridir. Çin’den başlayan bu hat, Kazakistan üzerinden Hazar Denizi’ni geçerek Azerbaycan ve Gürcistan üzerinden Türkiye’ye ulaşır; ardından Avrupa pazarlarına bağlanır.
Rusya üzerinden geçen Kuzey Koridoru, Ukrayna Savaşı sonrasında ambargolar ve lojistik kısıtlamalarla ciddi ölçüde daraldı. Çin ile Avrupa arasındaki ticaretin yeniden şekillenmesinde Orta Koridor’un önemi bu bağlamda artmış durumda.
Türkiye, bu güzergâhın Avrupa kapısı olarak öne çıkıyor. Bakü-Tiflis-Kars (BTK) demiryolu hattı, Marmaray tüneli, İstanbul Havalimanı ve Mersin Limanı, bu altyapının omurgasını oluşturuyor. Türkiye ayrıca Orta Asya ülkeleriyle gümrük entegrasyonu ve dijital taşımacılık protokolleri geliştirmeye başladı. Zengezur Koridoru gibi yeni açılım projeleriyle de bu ağ genişletiliyor.
Kilis–Halep doğalgaz hattı: Enerji güvenliği için yeni bir sayfa
Bu lojistik gelişmelere paralel olarak enerji alanında da çarpıcı bir adım atıldı. 2 Ağustos 2025’te Türkiye, Azerbaycan’dan gelen doğal gazı Kilis–Halep hattı üzerinden Suriye’ye iletmeye başladı. Açılış törenine Türkiye, Azerbaycan, Suriye ve Katar’dan üst düzey heyetler katıldı. Bu hat, Türkiye’nin enerji diplomasisinin ne kadar geniş bir etki alanına ulaştığını gösteriyor.
Hattın başlangıç kapasitesi 3,4 milyon m³/gün olarak belirlendi. Zamanla 6 milyon m³/gün seviyesine çıkarılması planlanıyor. Yıllık 2 milyar m³ doğal gaz sevk edilecek. Bu gaz, Suriye’deki santrallerde kullanılarak 1.200 MW elektrik üretimi sağlayacak. Türkiye ayrıca 500 MW doğrudan enerji katkısı sağlayacak. Bu hamleyle, Suriye’deki elektrik erişimi günlük 3-4 saatten 10 saate çıkarılacak.
Katar bu projeye finansman sağlarken, Azerbaycan gazının Türkiye üzerinden Suriye’ye iletilmesi, Türkiye’yi bölgesel enerji merkezi haline getiriyor.
Bu projeler Türkiye’ye neler kazandıracak?
Ekonomik Güç: Türkiye üzerinden geçen yük ve enerji hacmi, doğrudan transit gelirleri, sanayi teşvikleri ve lojistik merkezleri aracılığıyla katma değer yaratıyor.
Jeopolitik Ağırlık: Türkiye, Çin, Körfez, Avrupa ve Orta Asya’nın kesişim noktasında konumlanarak çok yönlü diplomasi yürütüyor.
Enerji ve Güvenlik Dengesi: Enerji geçiş yolları sayesinde bölgedeki güvenlik denklemleri Türkiye lehine yeniden şekilleniyor.
Yatırım Çekimi: Güvenli ve istikrarlı bir ticaret koridoru, uluslararası yatırımcılar için cazip bir zemin oluşturuyor.
Kürt Sorununa Yeni Yaklaşım: Türkiye’nin Kuzey Irak’ta ve Suriye’nin kuzeyinde güvenli geçiş yolları kurabilmesi için, PKK ile ateşkes imzalaması yani Kürt sorunun çözümü sadece güvenlik değil, ekonomik ve diplomatik bir gereklilik olarak görülüyor.
Ortadoğu halkları arasında barış ve güvenlik artık bir zorunluluk
Türkiye artık yalnızca bir geçiş noktası değil; lojistik, enerji ve diplomasi merkezine dönüşüyor. Kalkınma Yolu, Orta Koridor ve Kilis–Halep hattı, Türkiye’nin ekonomik gücünü jeopolitik etkiyle birleştirdiği üç ana damar haline geldi.
Bu yolların kesintisiz işlemesi için Ortadoğu halkları arasında barış ve güvenlik vazgeçilmez önemdedir. Türkiye, bu fırsatı iyi kullanırsa, sadece bölgesel değil, küresel ölçekte “stratejik merkez ülke” haline gelme şansına sahiptir.
Bu stratejik dönüşümün sürdürülebilirliği ise yalnızca dış ilişkilerle değil, aynı zamanda iç barışla da doğrudan bağlantılıdır. Türkiye’nin Kürt sorununa dair kalıcı, demokratik ve barışçıl bir çözüm üretmesi; sadece toplumsal uyumu değil, aynı zamanda büyük ölçekli ticaret ve enerji projelerinin istikrarını da garanti altına alacaktır. Irak, Suriye ve Türkiye güzergâhların güvenliği, silahlı çatışmalarla değil, bölgesel uzlaşıyla sağlanabilir. Bu nedenle, Kürtlerle barış ve müzakere süreci yalnızca bir “iç mesele” değil, aynı zamanda Türkiye’nin bölgesel merkez ülke iddiasının stratejik ön koşuludur.