Örümcek Burgacı: Geçmişin mirası
Hüseyin Bul 7 Aralık 2025

Örümcek Burgacı: Geçmişin mirası

Alper Canıgüz’ün yeni polisiye romanı Örümcek Burgacı Everest Yayınları etiketiyle çıktı. Yazarın edebiyat dünyasıyla kara mizahı hallaç pamuğu gibi yoğurduğu Cehennem Çiçeği kitabıyla tanıştım. O günden sonra huzur bulmadım dersem büyük şair Cemal Süreya da ‘işi sulandırma’ diye fezanın beşinci katından bana selam gönderebilir. En iyisi mi şairi gereksiz yere meşgul etmeden önümdeki metne döneyim. Şair diline düşmek kâğıt kesiğinden daha az acı vermez diyeyim siz onu başka bir deyimi kullanmışım gibi okuyun.

Alper Canıgüz Örümcek Burgacı’nda da nüktedanlığını konuşturmuş; bu artık yazarın üslubu olmuş dersem sanıyorum yanlış bir şey söylememiş olurum. Alaysı bakış açısı ve ince esprileriyle metni hafifletiyor; kolay sindirilmesini sağlıyor. Dilindeki kıvraklığının, esnekliğinin, istediği forma sokma becerisinin kaynağı bence acele etmemesinden kaynaklanıyor. Üzerinde iyi düşündüğünü metni okuyunca anlıyoruz.

İşkencehane olarak kullanılan Ziverbey Köşkü


Örümcek Burgacı, Türkiye’den uzak Türkiye’den içre, tanıdık bir coğrafya, köprüsü,  kalabalığı, trafiği ve üniversitesiyle… Türkiye’den uzak hiper demokrasisiyle… Herkesin elini kolunu sallayarak girdiği, çetelerin ve mafyanın cirit attığı, kıtalar arası yolgeçen hanı olduğuyla bilindik bir coğrafya. Roman bu mekânlarda geçtiği için ruhunu da bu mekânlar belirliyor. Yıl 1974, vizesinin ki dönem itibari ile yaşam vizesi diyebiliriz, vizesinin bitmesine beş gün kalmış Cinaslı hafiye, Rilke gibi dilbaz ki bu özelliğini sanıyorum şairliğinden alıyor, tilki gibi kurnaz Stan LaFleur’un intihar eden bir fizik profesörünün akıbetini araştırmasıyla başlıyor macera.

Dediğim gibi yıl 1974, Boğaziçi Köprüsü inşa aşamasında, açılmasının arifesindeyiz, Ziverbey Köşkü MİT ve Kontrgerillanın işkence üssü olmasının izleri silinip temizlenmiş, ülke adına hiper demokrasi denilen her konuda anketlerle yönetilen ucube bir sistemle yönetilmekte. Bugünlerde kararnamelerle ülke yönetmenin fikir babası olabilir, neyse konumuza dönersek, Tilki gibi kurnaz, devşirme Stan LaFleur bir yandan yaşam vizesini uzatmaya çalışırken diğer yandan araştırması için verilen intihar mı cinayet mi görevini layıkıyla yerine getirmeye çalışır. Vizesinin uzamasına dolaylı da olsa kardeşi Stefan engel olmaktadır fakat bunu sonradan öğrenir. Zira Stefan, Descartes’in radikal fikirleri ışığında yapılanan Res Extensa adlı yasadışı realist bir örgüte üyedir. Annesi babası da zamanında bu bahsettiğimiz vize yenilemesinden dolayı ülkeden kaçmışlar. Stan’ın özel yaşamını burada keselim zira bir de burada ( romanın geçtiği ülke ) üvey annesi ve babası vardır, uzatmayayım.

Metne yansıyan sevgi

Hiper demokrasi denilen ucube yönetim şeklinden ki yukarıda da kısaca değindiğim bu yönetim şeklinde her şey anketlerle belirlenip yönlendiriliyor. Normalde işler ters gittiğinde insanlar kendilerini yönetenleri suçlarlar fakat bu yönetim sayesinde kontrolün kendilerinde olduğu yanılgısıyla mutlu olurlar. Yazarın yarattığı bu evrende fareler üzerinden insanlara: sürüden ayrılanı kurt kapar ya da ayrıksı davrananı dışlayıp taciz ederek çemberin içine çekmeye çalışmak- evcilleştirmekten bahsediyor-yasal bir haktır demeye getiriyor.

Yazarın fakir fukaraya, yoksula bakış açısı sevgi dolu; yayanın atlıdan atlının arabacıdan alacağı olduğunun farkında. Bir olay patlak verdiğinde siyasetçilerin bunu gidermek, vatandaşın zarar görmesini engellemek yerine bundan nasıl menfaat devşiririm düşüncesiyle metni oluşturması yazarın sadece bakış açısını değil durduğu yer ( taraf ) hakkında da bilgi verir.

Anakronik köprü…

Kostüm partisiyle çağlar arasını kapatıp tarihe damga vurmuş şahsiyetleri anakronik bir kurguyla yakınlaştırarak farklı bir mizansen yaratmış. Bana göre romanın en hoş bölümlerinden biri olan bu kostüm partisinde, Saint Germaine kontuyla da tanışırız, Stan’ın Marco Polo ile Baron Munchausen arası bir kişilik dediği ve kendisini Mevlana’dan uzak tutan Derviş Mehmet Zilli diye bilinen Evliya Çelebi ile de tanışırız.

Örümcek Burgacı’nda yazarın hayal gücündeki renklere ağzımız açık bakarken içinde demir olan eldivenin yüzümüzde patlamasıyla kendimize geliriz. Okuyucuyu soluksuz bırakan en güçlü etkenin yazarın kullandığı dilin ahengi. Dönemin diline sadık davranmış; ailenin diğer bireyleri demiyor da fertleri diyor. Önemli değil yerine mühim değil diyor, açıklama demiyor da izahat diyor. Burada kullanılan dilin önemi dönem filmlerinde karakterlerin giydiği kostümlerin okuyucu/seyirci üzerindeki etkisi olarak düşünürsek yanlış örneklemiş olmayız. Mekânlardaki dekor ve dizaynların döneme uygun hale getirilmesinin soyut uzantısı bahsettiğimiz kullanılan dilden başkası değildir.

Örümcek Burgacı Alper Canıgüz hayranlarını/takipçilerini/okuyucularını ziyadesiyle mutlu edecek bir edebi metin.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.