• Ana Sayfa
  • Gündem
  • Panel | Ayrışmadan Uzlaşmaya: Demokrasiyi Yaşatmak ve Güçlendirmek

Panel | Ayrışmadan Uzlaşmaya: Demokrasiyi Yaşatmak ve Güçlendirmek

Ekopolitik Düşünce Merkezi tarafından düzenlenen ‘Ayrışmadan Uzlaşmaya: Demokrasiyi Yaşatmak ve Güçlendirmek’ başlıklı toplantıda üç panel ve sunumlar gerçekleştirildi.

Panel | Ayrışmadan Uzlaşmaya: Demokrasiyi Yaşatmak ve Güçlendirmek
Panel | Ayrışmadan Uzlaşmaya: Demokrasiyi Yaşatmak ve Güçlendirmek
İlke TV
  • Yayınlanma: 11 Ocak 2025 11:22
  • Güncellenme: 12 Ocak 2025 21:12

Ekopolitik Düşünce Merkezi, Demokratik yenilenme ve uzlaşı yollarını tartışmak amacıyla “Ayrışmadan Uzlaşmaya: Demokrasiyi Yaşatmak ve Güçlendirmek” başlıklı konferans düzenledi.

İstanbul Dedeman Hotel’de gerçekleştirilen etkinlik, sivil toplum, medya ve akademiden çok sayıda ismi bir araya getirdi. Katılımcılar arasında Siyaset Bilimci Cuma Çiçek, Sosyolog Dr. Azad Barış, Prof. Dr. Bülent Bilmez, Akademisyen Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik Gazeteciler Mehmet Altan, Nagehan Alçı, Murat Sabuncu, İrfan Aktan ve Candan Yıldız, Hukukçu Figen Çalıkuşu, DEM Parti İstanbul İl Eş Başkanı Murat Kalmaz, Barış Vakfı temsilcisi Hakan Tahmaz, Alevi Düşünce Ocağı Başkanı Doğan Bermek, Oral Çalışlar, Oya Baydar, Gülseren Onanç ve Roj Girasun yer aldı.

Konferans Ramazan Arıtürk’ün açılış konuşmasıyla başladı. Katılımcılar, Türkiye’nin demokratik yapısını güçlendirmek adına önerilerin tartışılacağı üç ayrı panelde buluşuldu.

Öte yandan panelin kapanış konuşmasını yapan Bülent Arınç, isim vermeden Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’a sert tepki gösterdi.

Birinci panel

“Türkiye’nin Yakın Dönem Demokrasi Serüveni” isimli birinci panel, Mithat Sancar’ın moderatörlüğünde başladı.

Tarık Çelenk: Yeniden sosyal uzlaşma talepleri gündemde

İlk konuşmacı, Ekopolitik Genel Koordinatörü Tarık Çelenk, “Son Dönem Demokrasi Tarihimizin Kırılma Noktaları” başlıklı konuşmasına başladı.

Çelenk, konuşmasında 2002 yılında AK Parti’nin iktidara gelişini uzlaşma sonucu gerçekleşen bir süreç olarak nitelendirdi.

İlk büyük kırılmanın Gezi olaylarıyla yaşandığını ifade eden Çelenk, gezi protestolarında toplumun belli bir kesiminin uzlaşmayı yenilemek istediğini ancak buna sert bir tepki verildiğini belirtti.

Çelenk, “Gezi olayları, çözüm sürecinin rafa kalkmasında etkili oldu. 2002’deki gibi bir uzlaşma sağlanabilirdi, ancak bu gerçekleşmedi. Devlet içinde farklı grupların etkisiyle uzlaşı sağlanamadı” dedi ve ekledi: “Bugün yeniden sosyal uzlaşma talepleri gündemde. Zaten biz de bunun için buradayız.”

Tarık Çelenk, Kürt toplumundaki aidiyet meselesinin, demokrasinin güveni içinde ele alınması gerektiğini belirtti.

Bekir Ağırdır: Önce güven ve umut inşa edilmeli

İkinci konuşmacı Bekir Ağırdır, “Değişen Beklentiler ve İhtiyaçlar” başlıklı konuşmasında, siyasi alana olan güvensizliğin çok büyük boyutlara ulaştığını vurguladı.

“Toplum, bu işi siyasi marifetle çözmeye inancını kaybetmiş durumda” diyen Ağırdır, siyasetin itibarını kaybettiğini ve çözülemeyen sorunlar içinde debelenmekle meşgul olduklarını ifade etti. Kürt meselesi ve diğer toplumsal sorunları çözebilmek için önce toplumda güven ve umut inşa edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Bekir Ağırdır, demokrasi tanımının ve bir arada yaşama kavramının farklı algılandığını belirterek, “Bu duruma gelmiş bir toplumdan konuşuyoruz. Bunun çözümü siyasete yeniden itibar kazandırmakla olur” dedi.

Yeniden bütün bu krizden çıkmanın yolunun siyasete yeniden güven inşa etmekten geçtiğini vurgulayan Ağırdır, “Toplumsal uzlaşmayı sağlamanın yolu da buradan geçiyor. Her köşe başında konuşabilmenin önünü açmak gerekiyor” şeklinde konuştu. Eğer bu durumu çözemezsek, “Tıpkı 12 Eylül dönemindeki ‘oh be’ diyen suni rahatlama dönemine doğru gidiyoruz” diyerek uyarısını dile getirdi. Ağırdır, çözümün siyasetin yeniden güvenle inşasında olduğunu ekledi.

İpek Çalışlar: Umarım kimse kışkırtıcı yayın yapmaz

İpek Çalışlar, “2000’lerin Demokrasi Deneyimi” başlıklı konuşmasına, Hrant Dink cinayeti davasında çıkan zaman aşımı kararına değinerek başladı.

“Halide Edip Adıvar’ın biyografisini yazarken, Hrant’ın başına gelenler benim başıma da gelir mi diye düşündüm” ifadelerini kullanan Çalışlar, “Umarım bugünlerde hiç kimse kışkırtıcı yayın yapmaz” dedi.

Siyaset yapanların toplumun ihtiyaçlarına göre siyaset üretmesi gerektiğini Çalışırlar, “Devlet kutsal bir şey değil, bize hizmet etmesi gereken bir kurum. Siyasetçi, devlet ve toplum arasındaki yerini iyi belirlemeli” dedi.

Taha Akyol: Demokrasi lazım ama nasıl demokrasi?

Panelin son konuşmacısı, Taha Akyol, “Merkez Sağın Dönüşümü” başlıklı konuşmasında, Türkiye’nin iki büyük deneyime sahip olduğunu belirtti. Birincisi, koalisyonlarla ülke yönetilemediğini, ikincisi ise otoriterleşmeyle ülke yönetilemeyeceğini vurguladı.

“Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini ülkeye getirenler, gazi meclisine gereken saygıyı vermemiştir” diyen Akyol, kuvvetler ayrılığının ortadan kalktığını belirtti ve Türkiye’nin, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden sonra “Mülk-Devlet sistemiyle idare ediliyor” ifadelerini kullandı.

Akyol, “Yetkinin tek elde toplanması güç bozar, mutlak bozar” diyerek tek adam yönetiminin tehlikelerine dikkat çekti.

Akyol, demokrasinin gerekliliğini dile getirirken, “Demokrasi lazım ama nasıl demokrasi?” sorusunu sordu. “Demokrasilerde hukuk milli iradeden üstündür, ama bizde milli irade bir tabu haline getirilmiştir” diyerek hukukun üstünlüğü ilkesinin engellenmesine vurgu yaptı.

Solda devrim, sağda ise dava kavramlarının hukukun üstünlüğünün gelişmesini engellediğini belirten Akyol, yargı organlarının siyasi irade tarafından değil bağımsız olarak seçilmesi gerektiğini ifade etti.

Türkiye’de demokrasinin sadece özgürlüklerden ibaret olmadığını, 85 milyon insanın aidiyet duygusuna sahip olması gerektiğini söyleyen Akyol, “Hukukun üstünlüğüne bağlı, etkili denetleme ve dengeye dayalı bir demokrasi lazım”dedi.

Modern demokrasilerin iki güçlü ayağa dayandığını belirten Akyol, birincisinin solda sosyal demokrasi, ikincisinin ise merkez sağ olduğunu dile getirdi.

Mithat Sancar: Niyet mi şartlar mı? 

Panelin moderatörü Mithat Sancar son sözü alarak sürecin karmaşıklığına dair değerlendirmelerde bulundu. Sancar, adı konmamış sürecin tartışılması gerektiğini belirterek, “Müzakere, kaygı, öfke gibi kavramları daha fazla işlemek gerekiyor” dedi. Açık bir mesaj beklentisinin farkında olduğunu ifade eden Sancar, bunun yerine kavramlar üzerinde durmayı tercih ettiğini söyledi.

Sancar, “Niyet mi, şartlar mı?” sorusuna dikkat çekerek, bu sürecin iyi niyetle değil, mecburiyetlerle başladığını vurguladı. Bu karmaşık süreci değerlendirmek için “niyet” ve “şartlar” arasındaki diyalektik ilişkiye odaklanmanın daha sağlıklı olacağını düşündüğünü söyledi.

Diğer iki önemli kavram olarak “güven” ve “güvence” üzerine de konuşan Sancar, “Bu yolda yürümek için hangi güvencelere ihtiyaç olduğunu tartışmak daha doğru olacaktır” dedi. Bu güvencelerin hukuksal, siyasal veya kamusal olabileceğini belirtti.

Son olarak, “hesaplar” ve “ufuklar” kavramlarını ele alarak, toplumun edilgen olmaması gerektiğini, siyasi aktörlerin zayıf kaldığı ve iktidarın hesaplarının egemen olduğu bir süreçte, toplumun ufuklarının da sürece katılması gerektiğini ifade etti.

Acıların maliyeti

Süreçte farklı görüşlerin ve öğelerin ortaya çıkacağına dikkat çeken Sancar, “Sanki ilk defa konuşuyormuşuz gibi bir psikoloji oluşuyor. Ne yapalım, bu da bunca yıl çektiğimiz acıların maliyeti olsun, tekrar tekrar konuşalım” dedi.

Kalın kabuğun kırılması

Toplumu saran kalın kabuğun sert bir şekilde kırılmasının riskli olacağına değinen Sancar, “Kalın kabuk çekiş ve keskilerle kırılmaz, riskli olur. Toplumu saran kalın kabuğu sert kırarsanız belki de barış isteyen kesimlerin kendi içlerine kapanmasına sebep olabilirsiniz” uyarısında bulundu. Çözüm için “Yumuşatarak adım atmak gerekir” dedi.

Sancar, çözüm için diyalog ve müzakere yolunun açılması gerektiğini vurgulayarak, toplumlar arasındaki farklılıkların çözülmesi için bu adımın önemli olduğunu belirtti.

Demokrasi çıkar mı?

“Buradan demokrasi çıkar mı?” sorusunu soran Sancar, büyük acıların yaşandığını ve bu acıların yarattığı çeşitli reflekslerin olduğunu söyledi. “Bu acıların dinmesini sağlayacak ortak dili oluşturmak kolay değil. Çoğulcu bir tartışmayı sağlamak ve şeffaf olmak önemli” diyerek, sürecin şeffaf olmasının önemine vurguladı.

Çözüm yolunun uzun bir süreç olduğunu söyleyen Sancar, “Kürt sorununun çözümü için bir reçete yok. Önümüze uzun bir yol açılıyor” ifadesini kullandı.

Barış Ütopyası ve Mahmut Derviş’in kitabı

Sancar, barışın ve çözümün sadece demokrasi ve birlikte yaşama yarar sağlayacağını belirterek, “Barış ütopyası, barış ve çözüm demokrasi ve birlikte yaşama yarar” dedi. Barış sürecinin önündeki engelleri ise, “Savaştan rant sağlayanlar hariç, onu ayrı konuşmak lazım” sözleriyle tanımladı.

Sancar, sürece dair kaygısı olanlara Mahmud Derviş’in kitabı “Biz kaybettik aşk da kazanmadı”yı önererek, “Şimdilik yeterli ama siz şiirleri de okuyun” dedi. Son olarak, “Şimdi biz kaybetsek bile aşk kazansın diye uğraşalım, daha iyisi biz de kazanalım aşk da kazansın” diye konuştu.

İkinci panel

“Demokratik Yenilenme Yolları” isimli ikinci panel, Cansu Çamlıbel moderatörlüğünde başladı.

Öğle arası sonrasında başlayan ikinci panelin açılış konuşmasını, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan yaptı. Turan, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün ekonomiye olan etkileri üzerine vurgu yaparak, “Demokrasi ve hukukun üstünlüğü olmadan güven veren bir ekonominin inşası mümkün değildir” dedi.

Ekonomik büyümenin önemli olduğunu ancak tek başına yeterli olmadığını belirten Turan, kişi başına düşen milli gelirin artmasının yanı sıra eğitim ve toplumsal cinsiyet eşitliği gibi toplumsal konuların da önem taşıdığını ifade etti. Turan, “Ekonomik ve siyasal demokrasinin kurumsallaşması, ülkenin aydınlık geleceği için kesintisiz çaba gerektirir” diye konuştu.

Turan, “Sistem çoğulcu yapıyı temsil etmeli, geleneksel kuvvetler ayrılığını temel alan sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve kamu kurumlarının özerkliğinin korunması gerekir” diyerek, güçlü bir demokrasinin temelinin bu unsurlara dayandığını söyledi.

Turan, “Sivil toplum güçlendikçe demokrasi güçlenir, demokrasi güçlendikçe sivil toplum güçlenir” sözleriyle bu iki unsurun birbirini destekleyen yapılar olduğunun altını çizdi.

Hukukun üstünlüğü ilkesinin önemine dikkat çeken Turan, “Hukuk devleti, insan haklarını koruyan ve güçlendiren, en önemlisi de kendisi de koyduğu kurallara uyan bir devlet olmalıdır” dedi. Ayrıca, yargının tarafsızlık ve bağımsızlık ilkelerine bağlı kalmasının gerekliliğine vurgu yaptı.

Kayyım uygulamasının toplumda kabul görmediğini belirten Turan, “İnsan onuru ve hakları konusunda daha büyük uzlaşmalar göreceğinize inanıyoruz” diye konuştu


Üçüncü panel 

‘Demokrasiyi Geliştirmek için Kurumsal Reformlar’ temalı üçüncü panel, Eski Anayasa Mahkemesi Raportörü Prof. Osman Can’ın moderatörlüğünde gerçekleşti. Panelin konuşmacıları Sevtap Yokuş ‘Kutuplaşmış-Ayrışmış Toplumlarda Anayasa Yapımı: Güney Afrika Cumhuriyeti Örneği’ , Ramazan Arıtürk ‘İki Yüzyıllık Anayasa Arayışımız’ ve Zeynep Ardıç ‘Toplumsal Sorunların Çözümünde Asgari Demokratik Zemini Oluşturmak’ başlıklarında sunumlar yaptı.

Bülent Arınç: Geceye yenilmeyen her insana ödül olarak bir güneş vardır

Ekopolitik’in programının kapanış konuşmasını, eski TBMM Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç yaptı. Konuşmasında  “Sosyoloji değişti, inanç değişti, bunda hepimizin payı var” ifadelerine yer veren Arınç, “Geceye yenilmeyen her insana ödül olarak bir sabah, bir gündüz bir güneş vardır. Gece sıkıntı, karanlık, yok oluş demek. Buna yenilmeyeceğiz. Şafağın sökmesi gecenin en koyu zamanına denk gelir”  dedi.

Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmamız lazım 

Bülent Arınç konuşmasında ayrıca, “Demokrasi ortak paydamız olmalı. Demokrasi bize karar mekanizmalarında yer verir
Türkiye’de cumhuriyet her zaman var var olacaktır ama tek başına cumhuriyet bir şey ifade etmiyor onu demokrasiyle taçlandırmamız lazım” ifadelerine yer verdi.

İfade özgürlüğünü işaret eden ve AK Parti’nin iktidardaki ilk yıllarına atıfta bulunan Arınç,Demokrasinin olmazları olmazları olmalı.Bunların başında ifade özgürlüğü geliyor. Bizim ilk 10 senemiz bu konuda ideal düzeye gelmişti. diye konuştu.

Önceki çözüm sürecinde aktif rol aldığını, ancak ‘örgütün ihanet ettiğini’ söyleyen Bülent Arınç, “Belki bizim de hatalarımız olmuştur” diye konuştu. Yeni sürece ilişkin, “Çağrı yapılsın, silah bırakılsın. Eee, bu işin yüzde 10’u. Kalan yüzde 90’ı ne olacak? Anadilde eğitim istiyorlardı, vatandaşlık için anayasal tanım istiyorlardı” diye konuştu.

Arınç, “Bu süreç bizzat MHP tarafından yönetilmeli. Deneyimli değiller ama yapacaklarına inanıyorum. Şüphesiz iyi insanlardan bir heyet oluşturacaklardır. Onlar da sorumluluk almış olacaklardır” diye konuştu.

‘Geçmişte Marksist, şimdi milliyetçiden daha milliyetçi’

Arınç, “Adam geçmişte Marksist. Ama şimdi bakıyoruz milliyetçiden daha milliyetçi, devletten daha devletçi, faşistten daha faşist. Ne ara döndün? Sen kimin yarisin yavrum, her yerin ayrı oynak. Kimseyi eleştiremiyoruz. Çünkü 22 senedir biz varız. İlk 10 senesi altın dönemdi. Sonrası başka bir şey”  diye konuştu.