Filistin’de 7 Ekim’in ardından şiddetlenen çatışmalar ve soykırım İstanbul’un Anadolu yakasından çok daha küçük bir alanda yaşandı. Ama bu, aynı zamanda küresel bir propaganda savaşıydı. İsrail, dünya kamuoyunu etkilemek için büyük bütçeler harcadı. Dünya nüfusunu ve Çin’in küresel ekonomideki yerini düşününce Çin’i dışlayan bir diplomatik kampanyanın başarılı olma şansı yoktu. Akademisyenler, gazeteciler, diplomatlar ve sosyal medya üzerinden Çin kamuoyunu etkilemeye çalıştılar. Ama işe yaramadı.
Çin Ulusal Bilimler Merkezi’nin desteklediği bir “veri madenciliği” araştırması Gazze Savaşı sonrasında ülkenin en yaygın sosyal medya platformu Weibo’daki Filistin gündemini inceliyor. Araştırmaya göre paylaşımlarda öne çıkan duygular #öfke, #üzüntü ve #umut. İnternet kullanıcıları hem insani felakete hem de Batı’nın çifte standardına tepki gösteriyor. Sonuçlar, Çinli gençlerin Filistin’in ulusal özgürlük mücadelesi desteklediğini ve resmi söylemleri aşan bir toplumsal duyarlılık yarattıklarını ortaya koyuyor.
Maoizm’in Orta Doğu’daki etkilerini araştıran Çinli akademisyen Zhang Sheng, Çin-Filistin ilişkilerini incelediği çalışmasında, Çinli gençlerin Filistinli direnişçilere “karahindiba savaşçıları” adını verdiğini vurguluyor. 7 Ekim sonrası sosyal medyada yayılan paramotor görüntüleri, “Anne, artık bir karahindibayım; vatanıma doğru süzülüyorum” ifadesiyle birlikte milyonlarca kez paylaşıldı.
Sheng’e göre Çin halkı kendisini Filistin halkıyla özdeşleştiriyor. Çin’in Filistin politikasını anlamak için yalnızca güncel diplomatik açıklamalara değil, tarihsel belleğe ve toplumsal dinamiklere de bakmak gerekiyor. Mao Zedong döneminde Çin, Filistin davasını emperyalizme karşı verilen uluslararası devrimci mücadelenin bir parçası olarak gördü. Bu bakış açısı yalnızca dış politika ile sınırlı değildi. Kültüre, sanata ve sokaklara yansımıştı.
1950’lerde Çin, İsrail’i potansiyel bir müttefik olarak görürken, 1956 Süveyş Krizi sonrası bu tutum değişti. Çin, İsrail’i Batı emperyalizminin Orta Doğu’daki “ileri karakolu” olarak tanımladı.
Mao durumu şöyle tarif etmişti. “İsrail ve Tayvan, emperyalizmin Asya’daki ileri karakollarıdır. İsrail’i Araplar için, Tayvan’ı bizim için yarattılar. İkisinin de amacı aynıdır.” Filistin Yazarlar Sendikası Başkanı Ebu Selma, ona bir şiirle karşılık verdi: “Aynı kavgayı verdik, aynı acıyı çektik… Mao’nun tebessümü ufukta belirdiğinde, yeryüzü aydınlanır.”
1960’lar ve 70’lerde Maoist dış politika Filistin direnişini “meşru bir halk savaşı” olarak benimsedi. Filistinli direnişçiler, Japon işgaline karşı savaşan Çinli çocuk kahramanlarla özdeşleştirildi. Filistinli çocuk savaşçıları anlatan çizgi romanlar, Çinli çocuklara emperyalizme karşı verilen mücadelenin ortak kahramanlarını tanıttı. Gassan Kanafani’nin öyküleri Çince’ye çevrildi. Pekin’e geldiğinde uçaktan elinde Mao’nun küçük kırmızı kitabıyla indi. Filistinli direnişçiler sıklıkla kâğıttan kaplan metaforunu kullandılar.
Mao’nun ardından Deng Xiaoping’in başlattığı reformlarla birlikte Çin’in dış politikası pragmatikleşti. 1992’de İsrail’le diplomatik ilişkiler kuruldu. Çin, bir yandan Filistin devletini tanırken, öte yandan İsrail’le teknoloji ve ticaret ortaklıkları kurarak denge arayışına yöneldi. Hayfa Limanı’nın işletmesini üstlenen Çin şirketi, bu ekonomik işbirliğinin simgesi hâline geldi.
Çin, bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını desteklemekte ve 1967 sınırlarına dayalı iki devletli çözüm ilkesini savunmaktadır. İsrail işgalinin sona erdirilmesini talep eden Çin yönetimi, Birleşmiş Milletler kararlarının uygulanmasına dayanan bir yaklaşım benimsemektedir. Filistin politikası “Bir Kuşak Bir Yol Girişimi”nin önemli bir parçasıdır.
Çin, arabulucu rolü kapsamında 2024 yılında Hamas, El Fetih ve diğer Filistinli partiler arasındaki toplantılara ev sahipliği yaptı. Bu toplantı, yalnızca Filistin’in ulusal birliğinin değil, aynı zamanda Çin’in çok kutuplu dünya politikasının da göstergesidir.
Çin halkı, 7 Ekim sonrasında Filistin meselesiyle derin bir duygusal bağ kurdu. Barış çağrıları, adalet vurgusu ve Batı’ya yönelik eleştiriler öne çıktı. Denge politikası sorgulanmaya başlandı. Devletin BDS gibi somut boykot adımlarından kaçınmasına karşın, halk güçlü bir dayanışma geliştirdi.
Bu yaklaşımlar, sadece diplomatik bir tercih değil; tarihsel hafıza, ekonomik çıkar ve vicdan arasındaki çelişkili bir yolun yansımasıdır. Bugün özellikle genç kuşaklar, geçmişin devrimci mirasını yeniden sahipleniyor. “Karahindiba savaşçıları” gibi simgeler, bu sahiplenmenin şiirsel bir ifadesidir. Karahindibalar rüzgârla savrulsa da, düştükleri yerde mutlaka kök salarlar.