Politika faizi indirimi için mecburiyetten bahane üretmek
Süleyman Karan 7 Temmuz 2025

Politika faizi indirimi için mecburiyetten bahane üretmek

Farkındaysanız, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e karşı en sert muhalefeti yapanlardan biri iktidarı destekleyen Yeni Şafak gazetesi. Aylardır Şimşek’i eleştiriyorlar ve yüksek faiz politkasında ısrar ederek Türkiye ekonomisine darbe vurmakla suçluyorlar. Bu tabii ki ucuz ve usulsüz kredillere alışmış yandaş sermayenin bayraktarlığını üstlenmeleri sebebiyle böyle. Bu sermaye grubu için Türkiye ekonomisinin makro dengeleri, enflasyon, yapısal sorunlar zerre kadar önem taşımıyor. Ucuz krediyi alacaklar, kalitesiz ve sağlıksız ürünlerini bu millete öyle ya da böyle satacaklar. Yine ucuz ve usûlsüz krediler sayesinde, düşük kâr marjlarıyla ihracat yapmaya çalışacaklar, ne katma değerli ürün ihraç etme gibi bir dertleri var ne de ihraç ürünlerini çeşitlendirmek. Sıkıştılar mı, Eximbank’tan ek destekler için feryat ederler ne de olsa!  Olmadı, yeni bir Kredi Garanti Fonu (KGF) destek paketinden ‘yandaş’ kayırması için birilerini devreye sokarlar! Seçenekleri bol yani…

Faiz indirimi olacağı kesin, mesele ne oranda olacağı

Ancak, sadece bu yandaş sermaye değil benzer taleplerde bulunan… Piyasa aktörleri, borsa yatırımcıları, gayrimenkul ve otomotiv sekörü de bu kervana katılıyor. Mesela şu enflasyon beklenti anketlerini yanıtlayan piyasa aktörlerinin, o beklentileri hangi verilere dayandırdığını çok merak ediyorum. ‘Faiz indirimi lobisi’ diyeyim hadi ben de modaya uyup! Büyük bir yalan üzerinden, her haliyle makyajlanmış TÜİK verileriyle hayalî bir tablo çizip, ‘politika faizi indirimi için TCMB’nin önünün açık olduğunu’ iddia ediyorlar. Daha uzatmak istemiyorum, ancak 24 Temmuz’da bu beklentiler ve baskılar sebebiyle, TCMB Para Piyasası Kurulu (PPK) toplantısının ardından bir politika faizi indirimi kararı geleceği kesin gibi…

Ücretliler, çiftçiler ve küçük esnaf eziliyor

Aslına bakarsanız bağırıp çağırması gereken, en uzun süren enflasyonist süreçlerden birinden en büyük zararı gören emekliler, asgari ücretliler, işçiler, memurlar, çifçiler, serbest meslek erbabı, küçük esnaf ve üretici sektörler… Yeterince örgütlü olamadıkları için emekçiler sürekli kaybediyor. Her ay bir öncekine göre daha da yoksullaşıyor. TÜİK’in düşük gösterdiği enflasyon oranları üzerinden ücret zammı alan bu kesimler, en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geliyor. Küçük esnaf için en temel sorun halkın alım gücünün düşmesinin cirolarını eritmesi, ancak giderleri sürekli olarak artıyor. Reel kesim içinse temel sorun yüksek kredi oranları ve durgunluk.

Peki şartlar uygun mu?

Hâl kabaca böyle… Enflasyonla mücadelenin, yani sıkılaştırma politikalarının iki yıl boyunca uygulandığı bir ortama can mı dayanır! Yüksek kredi faizleri yatırım ortamını perişan ediyor, zaten özsermayesi zayıf şirketleri zorluyor. Konkordato başvurularının ve iflasların artmasının bir sebebi bu, diğeri ise git gide artan durgunluk. Ve böyle giderse seri iflaslar sürecine girilecek. Ancak, şu da bir gerçek ki, ekonomi yönetiminin aldığı tüm sıkılaştırma önlemlerine karşın enflasyon beklentilerin çok daha gerisinde düşüyor, Ve her an yeniden alevlenme riski taşıyor. TÜİK’in açıkladığı haziran ayı enflasyonuna bakmayın; yüzde 1.37’nin de, yüzde 35.05’lik yıllık enflasyonun da gerçeklerle alakası yok. Üç ana harcama grubunun yıllık değişimlerine gelince… Gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 30.2, ulaştırmada yüzde 27.72 ve konutta yüzde 65.54 artış söz konusu. Buna sağlık ve eğitimdeki astronomik artışları da eklemek gerek tabiî. Ki TÜİK verilerinde bile çekirdek enflasyon haziran ayında yüzde 35.64 oldu, önceki yüzde 35.37’ydi. Yani tüm merkez bankaları için en temel göstergelerden biri olan çekirdek enflasyonda artış var. Yurtiçi-ÜFE’de (Yİ-ÜFE) de durum pek parlak değil. Yİ-ÜFE yıllık yüzde 24.45 arttı, önceki ay yüzde 23.13 artış olmuştu. Yİ-ÜFE aylık bazda ise yüzde 2.46 arttı. Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) verilerini de aktarayım: Haziran ayı aylık enflasyon oranı yüzde 3.05, yıllık oran ise yüzde 68.68!.. Tüm bu veriler de gösteriyor ki, henüz politika faizinde indirime gidecek koşullar gerçekleşmiş değil.

Enflasyon bir yana, döviz kuru ne olacak?

Fakat konkordato sırasına girmiş orta büyüklükteki şirketlere baktığınızda, iflas eden şirketlerin sektörel dağılımına ve boyutlarına dikkat ettiğinizde, faiz indirimine ve makro-ihtiyatî tedbirlerde gevşemeye gidilmediği takirde, ciddi bir yıkımla karşı karşıya kalınacağı ihtimali de ayan beyan ortada… Yani vaziyet; ‘kırk katır mı, kırk satır mı’ vaziyeti! Büyük olasılıkla bu bıçak sırtı durumda, ekonomi yönetimi iş dünyasındaki yıkımı önlemek için ‘politika faizini indirelim, biraz piyasa nefes alsın, sonra bakarız’ mantığıyla hareket edecek. Ve enflasyonla mücadele bir darbe daha alacak. 

Ancak, çoklu kırılganlıklar taşıyan bir ekonomide yaşıyoruz. Kur baskısı Demokles’in kılıcı gibi tepemizde… Ekonomi yönetiminin Berat Albayrak’ın bakanlığı döneminden beri yürüttüğü kuru baskılama politikası olmasa, bugün doların 40 TL civarında kalması mümkün değil. Faiz indirimi demek, TL’nin değersizleşmesi, dövizin yükselmesi demek. Liralaşma hedefini unutmak demek… Kurların yükselmemesi için sürekli müdahale etmenin bedelini, en son 19 Mart’ta yaşanan krizde gördük, rezervler birkaç haftada eridi. Üstelik rezervlerin çok güçlü olduğunu söylemek de kendimizi kandırmak olur. Olası bir kur şokunun bu ekonomiye maliyetini hesaplamak çok güç. 

1000 baz puanlık halisünasyon

Ve ne küresel siyasetteki çatışma ortamından ne de küresel ekonomideki kırılganlıkların getireceği olası kötü sürprizlerden söz etmedim bile… İç siyasette sürekli artan gerilimler bundan da önemli üstelik ve artmaya devam edeceği de kesin… Neresinden bakarsanız bakın, olumlu bir işaret yok ortada! 

24 Temmuz sonrasında bizi bekleyen temel sorun işte bu… Tüm bu risklere karşın, piyasaların beklentisi temmuz dahil dört TCMB PPK toplantısının her birinde faizin 250 baz puan indirilmesi yönünde… Yani yıl sonuna kadar 1,000 baz puanlık bir politika faizi indirimi! Bu nasıl bir ‘Alice Harikalar Diyarı’dır, işte bu halisünasyonu anlamak imkânsız!

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.