Bir “kimlik” talebi olarak, kökü Cumhuriyet’in kuruluşu öncesine uzanan Kürt meselesi, Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olageldi. Son 40 yılı aşkın süredir daha çok, savaş ve çatışma koşulları içerisinde zikredilen bu mesele, on binlerce ölüme, büyük bir yıkım ve acılara, ağır ekonomik kayıplara ve toplumsal kutuplaşmalara neden oldu.
Küresel ve bölgesel gelişmeler etrafında bugün kendisini bir kez daha dayatan çözüm, bir süredir yeniden masada.
Taraflar arasında İmralı Adası’nda kurulan diyalog zemini, çözüme dair umutları yeniden yeşertmiş durumda. Geçmişin acı tecrübeleri nedeniyle, temkinli bir iyimserliğin de hâkim olduğu gelişmelerin bir toplumsal barışa evrilip evrilmeyeceği merak konusu.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 21-22 Haziran tarihlerinde Diyarbakır’da düzenlediği “Barışa Giden Yol: Hafıza ve Adalet” başlıklı konferans, bu konuda yapılabileceklerin tartışıldığı çalışmalardan biri oldu.
Sunumuyla konferansa katkı sunan isimlerden biri, Amerikalı Psikolog Marshall Rosenberg’in tüm dünyaya yaydığı “şiddetsiz iletişim” üzerinde çalışan ve Şiddetsiz İletişim Derneği kurucusu olan Psikolog Vivet Alevi’ydi.
Alevi, toplumsal barışın sağlanmasında izlenebilecek yol ve yöntemlerle birlikte, neler yapılması gerektiğine dair sorularımızı yanıtladı.
“Eğer barış istiyorsak, tartışmaktan birbirimizi dinlemeye geçmemiz gerektiğine derinden inanıyorum ve birbirimizi dinlersek zihnimizde yarattığımız düşmanların aslında senin gibi benim gibi insanlar olduklarını keşfetme şansımız var.”
– Kürt meselesinin sonuçları üzerinden tartışıldığı bu çalıştayı nasıl buldunuz? Acıları doğrudan yaşamış ailelerin bir araya gelmesinin toplumsal barışın sağlanmasına katkısı nedir sizce?
Aklıma ilk gelen şey, ideolojik tartışmalarla bir yere varılamayacağına dair yaşamsal bir deneyim var. İdeolojik tartışmalar çatışmaları, çatışmalar da savaşları doğuruyor ve bu bir kısır döngü. Yeniden yeniden şiddetin üretildiği bir ortam.
Ben hayatımda bu kısır döngüden çıkmanın yollarını aradığımda karşıma ‘şiddetsiz iletişim’ diye bir yaklaşım çıktı ve gerçekten hani bu birikimimi bugün buradaki gerçekleşen toplantıyla bir araya getirdiğimde inancım çok kuvvetleniyor.
Yani eğer barış istiyorsak, tartışmaktan birbirimizi dinlemeye geçmemiz gerektiğine derinden inanıyorum ve birbirimizi dinlersek zihnimizde yarattığımız düşmanların aslında senin gibi benim gibi insanlar olduklarını keşfetme şansımız var. Bu bizi bağlantıya götürecek. Eğer bir bağlantı kurabilirsek, ortak olduğumuz meselelerde ortak çözümler üretmeye doğru evrilebiliriz.
Şu an içinde bulunduğumuz koşullar bölünmüşlüğümüz parçalanmışlığın, karşı karşıya gelmenin, birbirini düşman tanımlamanın çok yoğun olduğu bir ortamdayız Türkiye’de baktığımız zaman. Buradan çıkmanın yollarını aramak halindeyiz. Burada da çatışma ve bölünmeden nasıl çıkarız? Nasıl barışabiliriz? Yani barış kelimesi çok genel bir şey, barışmaktan söz ediyoruz. Barışabilmek için bir araya gelmemiz gerekiyor. Burası ilk kez bölgedeki çatışmaların, savaşın mağdurlarını, doğrudan doğruya etkilenenlerini bir araya getirmiş ve ilk defa birbirimizi bu biçimde dinlemeye başlıyoruz. Bu çok kıymetli. Bu bir başlangıç.
– Yıllar süren çatışma ve savaş koşulları, kutuplaşmayı da beraberinde getirdi. Siyasal alan ve toplumsal alana baktığımızda, siyasetteki keskinliğe nazaran bu kutuplaşmanın toplumdaki yansıması neydi?
İnsanlar bir araya geldiklerinde toplumdaki yansıması öyle değil. İnsanların kalplerinde hakikaten bitsin bu acılar, bitsin bu şiddet, bitsin bu ölümler, barış olsun…. Bu sözleri dinledik bugün burada, ben bunu görüyorum. Mağdurların yani bu çatışmalardan ve savaştan etkili doğrudan etkilenenlerinin kalbinde de bu özlemin olduğuna inanıyorum. Öyle olduğunu düşünüyorum.
Siyasi alanda kısa, orta, uzun vadede birtakım müzakereler yoluyla birtakım anlaşmalar yapılabilir. Hatta hatta birtakım belki haklar da kazanılabilir. Ama bu kesinlikle ülkeye barış getirecek anlamına gelmiyor benim dünyamda. İnsanların birbirleriyle yeniden ilişkiye geçmesi lazım.
Bu bölünmüşlük ve ayrışmışlık, ilişkisizlik demek. Yani herkes karşı tarafa tehlikeli, bana her an bir tehlike gelebilir diye bakıyor, onu duymuş senelerce. Buradan çıkmamız gerekiyor. Onun için de konuşmaya ve dinlemeye başlamamız gerekiyor.
– Bugün mevcut sürece hâkim olan dil, bu zemini oluşturmaya uygun mudur?
Ben yaptığım iş gereği ruh ve zihin sağlığımı koruyabilmek için dünyadaki tartışmalardan elimden geldiği kadar uzak durmaya çalışıyorum. Çünkü orası sürekli bölünmeyi körükleyen ya da hiçbir şey yapmıyorsa sessizlikle çaresizliği körükleyen bir ortam. Yani orası benim çok beslenebildiğim, yaratıcılığımı geliştiren bir yer değil. Ben doğrudan doğruya insanlarla çalışmanın esas olduğunu düşünüyorum. Şiddetsiz iletişim kurmak için zemin yaratmak lazım. Yoksa da yaratmak lazım.
“Konuşmaya başladığımız zaman geçmişi konuşuyor gibi olsak da şu an bizdeki etkilerini konuşuyor olacağız. Bunun alanı yaratılmalı. Bununla birlikte geçmişimizle de barışmamız gerekiyor.”
– Yeniyi inşa ederken geçmişe bakmak, geçmişi unutmamak bu toplantının ana vurgularından biri. Hafıza ve barış ilişkisi bunun üzerinden kuruluyor. Geçmişle yüzleşmek neden önemlidir?
İnsanların özlemleri farklı farklı. Her ne ise o geçmiş, bugün burada, şu anda içimizde yaşayan kısmıdır. Konuşmaya başladığımız zaman geçmişi konuşuyor gibi olsak da şu an bizdeki etkilerini konuşuyor olacağız. Bunun alanı yaratılmalı. Bununla birlikte geçmişimizle de barışmamız gerekiyor.
Bu nasıl olur? Buna benim bir cevabım yok. Nasıl olacağı bir arada oturup birbirimizi dinlediğimiz zaman keşfedeceğimiz bir şey. Burada hiç intikam lafı duymadım. İşte özür dilensin, bir özür dilensin deniyor. Özür dileyecek neyse, o ihtiyacın maddi temelini oturmak oluşturmak lazım. Bu da ancak konuşma ve diyalogla olacak. Hepimiz diyalog, diyalog diyoruz ama onun ne anlama geldiğini yaşayarak görmek lazım. Bu yaşanarak keşfedilecek bir şey.
Bağlantı dediğimiz şey kurulduğunda, o bağlantıdan belki özür dilemek değil, büyük bir yas çıkacak. Gerçekten derin bir üzüntü. Çünkü geçmişi değiştiremeyiz, ölüleri geri getiremiyoruz. Olan zararları, yıkımları geri getiremiyoruz. Ama bunların bizim üzerimizde bugün etkisiyle ilgili çalışabiliyoruz. Ve onların belki birlikte yasını tutmak özürden çok daha derin ve kıymetli bir şey ve geçmişe havale edip önümüze bakabilmek.
– Geride kalan 40 yıllık süreç içerisinde hepimizin kulaklarında aslında savaş ve kutuplaştırmaya dair sözcükler var. Bugün barışı inşa ederken yeni sözcüklere ihtiyaç var mı?
Bilemiyorum onu konuşurken, dinlerken göreceğiz. Ben geleceğe dair projeksiyon yapmayı sevmiyorum. Bir dinlemeye başlasak. Mesela bugün içini, kalbini açanlar oldu ama bir tek konuştular. Onları bir ağırlayan, anlattıklarını dinleyen, o insanlara duyuldukları hissini veren bir iletişim olmadı. Tek tek biz sadece acıları dinledik, paylaştıkları kadarıyla. Bu başlangıç… Esas olarak aslında iletişime, ilişkiye geçmek önemli. Orada ne olacak? Orası, kendi içinde geleceğe dair ne olacaksa, onu besliyor. Onu önceden programlamamak benim açımdan çok önemli. Yani benim için geleceğe dair adımlar, bu bir araya gelmelerde keşfedilecek, birlikte keşfedilecek bir şey.