• Ana Sayfa
  • Manşet
  • QAD Konferansı | Bonn’da birlikte yaşam ve çözüm süreci konuşuldu

QAD Konferansı | Bonn’da birlikte yaşam ve çözüm süreci konuşuldu

Bonn’da düzenlenen “Birlikte Yaşamı Şekillendirmek: Türkiye’de Çözüm Süreci ve Gelecek Perspektifleri” konferansı, kurum temsilcilerinin değerlendirmeleriyle sürdü. Almanya’nın sürece yaklaşımı, uluslararası boyutun eksikliği, demokratikleşme tartışmaları ve Kürtlerin temel hak talepleri oturumlarda öne çıkan başlıklar oldu.

QAD Konferansı | Bonn’da birlikte yaşam ve çözüm süreci konuşuldu
QAD Konferansı | Bonn’da birlikte yaşam ve çözüm süreci konuşuldu
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 22 Kasım 2025 18:16
  • Güncellenme: 22 Kasım 2025 18:31

“Birlikte Yaşamı Şekillendirmek: Türkiye’de Çözüm Süreci ve Gelecek Perspektifleri” başlıklı uluslararası konferans kurum temsilcilerinin konuşmalarıyla devam ediyor…

Barış Araştırma Derneği (QAD) tarafından düzenlenen “Birlikte Yaşamı Şekillendirmek: Türkiye’de Çözüm Süreci ve Gelecek Perspektifleri” başlıklı uluslararası konferansı kurum temsilcilerinin sunumlarıyla devam etti.

Berivan Aymaz: Uluslararası boyut daha fazla görünür olmalı

Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya Eyaletinde Yeşiller Partisi Milletvekili Berivan Aymaz da oturumda söz alarak bir konuşma yaptı.

Berivan  Aymaz, konuşmasında “Bu sürecin cesur ve açık tanımlamalara ihtiyacı var. Özellikle Kürt tarafının tanımlama konusunda bazı sıkıntıları olduğunu düşünüyorum. Daha net açıklamalar, hem taraflara hem de kamuoyuna sürecin anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. Bonn’da bu toplantı yapıyor olmamızın da uluslararası boyutu var. Almanya, özellikle Abdullah Öcalan’ın ilk silahsızlanma açıklamasına tarihi bir destek verdi. Bu Türkiye ve bölge için büyük bir fırsattı. Almanya, sürecin sağlıklı ilerlemesi için parlamentoda yürütülmesi, Kürt halkının demokratik haklarının güvence altına alınması ve her türlü desteği sunmaya hazır olduğunu açıkladı. Ancak bugüne kadar Almanya veya başka uluslararası güçlerin bu sürece aktif olarak dahil olması için bir çağrı olup olmadığı belirsiz. Almanya’da siyasi partilere bağlı vakıflar toplantılar yaptı ama Avrupa ve Almanya siyaseti genel olarak sürece pek dahil olmadı. Uluslararası barış araştırma merkezleri ve conlict studies aktörleri de süreçte yeterince temsil edilmiyor. Bu sürecin hala büyük bir ölçüde Türkiye çerçevesinde ele alındığını gösteriyor. Oysa uluslararası boyutun daha fazla görünür olması, sürecin hem güvenliği hem de başarısı açısından kritik bir öneme sahip” dedi.

Dr. Yaşar Aydın: Almanya sürece yapıcı katkı sunmuyor

Centrum für angewandte Türkeistudien (CATS) adına ise Dr. Yaşar Aydın konuştu. Konuşmasında Aydın şunları belirtti:

“Ben ateşkes süreçlerini hatırlıyorum ve her seferinde sürecin tıkanmasının ardından şiddetin daha da güçlü bir şekilde geri dönüldüğünü gördük. 2015 yılından sonra Türkiye’de ciddi bir şiddet dalgası yaşandı. Hatta bazı noktalarda ‘Türkiye’de Kürt sorunu yoktur’ denildi. Örneğin 2017 seçimleri PKK meselesi seçimlerin yürütülmesinde önemli bir unsur olarak kendini gösterdi.

Almanya’nın bu sürece bakışıyla ilgili şunu söyleyebilirim: Türkiye, Almanya için stratejik açıdan çok önemli bir ülke. Rusya’ya karşı dengeleri sağlamak, silah sanayisi gibi nedenlerle “Türkiye’yi yanımızda tutmamız gerekiyor” diyorlar. Ancak demokrasi meseleleri, yani Türkiye’deki otokratik eğilimler, Alman karar vericiler açısından artık öncelikli değil. Elimizdeki mekanizmaları kullanmakta da isteksiz davranıyorlar. Türkiye’yi sıkıştırmak için herhangi bir manevra alanımız yok çünkü alternatif kaynaklar bulunabiliyor.”

Hişyar Özsoy: ‘AB ve barış kurumları daha etkin olabilir’

Barış Platformu adına konuşan Hişyar Özsoy da, “Biz dışarıda, yani Avrupa’dan yaşayan siyasetçiler, akademisyenler ve diasporadaki insanlar olarak bu sürece nasıl katkı sunabiliyoruz diye düşünüyoruz. Türkiye ve Kurdistan’da ciddi değişimler ve alt üst oluşlar yaşanıyor. Bölgesel dengeler değişiyor. Bizlerde Avrupa’dan sürece müdahil olmaya çalışıyoruz. Kürt meselesi uluslararası bir mesele olarak ortaya çıkmış ama Türkiye’de oldukça kapalı yürütülüyor. Önceki süreçlerde de kapalıydı, şimdi ise diaspora ve uluslararası kurumların katkısı sınırlı. Avrupa Konseyi, AB ve barış kurumları bu süreçte daha etkin olabilir.” ifadelerini kullandı.

Reha Ruhavioğlu: Demokratikleşme ikinci planda kalıyor

Kürt Çalışmaları Merkezi adına konuşan Reha Ruhavioğlu, şu hususlara dikkat çekti:

“Bugün başlayan süreç, sosyolojik olarak olumlu bir zemine sahip. Ancak Türkiye hükümeti süreci güvenlik ve jeopolitik önceliklerle yürütüyor; demokratikleşme boyutu ikinci planda kalıyor. Bu nedenle hem Türk hem Kürt kamuoyunda güven ve umut duyguları hala sınırlı. Araştırmalarımız, Kürtlerde sürece karşıt oranının yüzde 10’a, Türklerde ise yüzde 25’e gerilediği gösteriyor. Ancak sürece yönelik güven ve heyecan artışı sınırlı. Sürecin başarılı olması için iç kaygıların giderilmesi, dış faktörlerin (özellikle Suriye ve bölgesel gelişmeler) olumlu şekilde değerlendirilmesi ve diasporanın da masaya dahil edilmesi önemli. Bu bağlamda sürece hem iç hem uluslararası boyutlarıyla yaklaşmak gerekiyor”

Ali Ertan Toprak: Taleplerin görünür olması kritik önemdedir

Almanya Kürt Toplumu Başkanı Ali Ertan Toprak da yaptığı değerlendirmede ”Avrupa’dan, Kurdistani bir perspektiften bakacak olursak, barışı ve silahların susmasını elbette selamlıyoruz. Ancak kaygılarımız da var. Kürtlerin ulusal ve kültürel demokratik hakları süreçte yeterince dikkate alınmıyor. Kürt siyasetçiler hala içeride. Kürtlerin kendi kaderini tayin etme hakkı hiçbir şekilde feda edilemez ve bu hak yalnızca Kürtler tarafından kullanılmalıdır. Kürt sorunu Türkiye’nin demokratikleşme meselesi değil, öncelikle ulusal bir meseledir. Kürtlerin kendi hakları ve kimliği hala tanınmıyor. Dillerini özgürce konuşamıyorlar. Bu süreçte, bu hakların ve taleplerin görünür olması kritik önemdedir” diye konuştu.

Ulrike Dufner: Almanya’nın politikaları stratejik değil

Südwind Araştırma Merkezi adına Ulrike Dufner Türkiye’de devam eden süreçte Alman devletinin yaklaşımı üzerinde değerlendirmeler yaparak  “Almanya’nın Türkiye ve bölge siyaseti stratejik değil, çoğunlukla göçmen politikaları üzerine odaklı. Kürt meselesi ya da bölgesel konular gündeme gelmiyor. Bu nedenle Almanya’da araştırma merkezleri, insan hakları kuruluşları ve sivil toplum aktörleri sürecin takip edilmesi ve politika önerileri açısından çok önemlidir. Hükümetten fazla bir beklentiye girmek gerçekçi değildir” dedi.

Banu Güven: Nefret dili değişmedi

Gazeteci Banu Güven, medya’nın süreçteki rolü üzerine kısa bir değerlendirme yaptı.

Banu Güven, “Türkiye’de medyada barış dilini görmek zor. İktidar yanlısı ve muhalefet medyasında, toplum desteği olmasına rağmen barış dili yeterince yer bulamıyor. Bir yıl önce başlayan süreçte Abdullah Öcalan’ın çağrısı sonrası bile nefret dili kolayca değişmedi. Medyanın dili tek başına yeterli değil, toplumda barış diline talep yaratmak da önemlidir süreç açısından” dedi.

Ali Atalan: Türkiye Êzidî soykırımını hala tanımadı

Êzidî Toplumu adına ise Ali Atalay şunları söyledi:

 Çatışmasızlık ve barış elbette sevindirici, ama otomatik olarak adil veya kalıcı bir çözüm getirmiyor. Devletin politikası ve stratejisi, tarihsel olarak inkar ve statü tanımama eğilimindedir. Dış faktörler ve konjonktür bu politikayı yeniden üretmeye yol açıyor. Bu nedenle barışın adil ve kalıcı olup olmayacağı konusunda toplumda kuşkular var. Örneğin Êzidîlik dini hala kabul edilmiyor. Soykırımları özellikle DAİŞ terör örgütü tarafından yapılan soykırım, birçok devlet tarafından kabul edilmesine rağmen Türkiye hala kabul etmemiştir.”

“Türkiye’de Çözüm Süreci ve Gelecek Perspektifleri” konferansı öğleden sonraki program akışı “Ortak Demokratik Yaşamın İnşasında Riskler ve Olanaklar” konulu tartışma ile devam edecek.

QAD Konferansı | Kürt meselesi nedir, ne değildir? Hamit Bozarslan ve Ayşegül Doğan yanıtladı