Raporların sessizliği ve Zana’ya linç

Komisyona sunulan raporların sıradanlığına eşlik eden Bursaspor taraflarının Leyla Zana’ya küfretmelerine, ırkçı bir siyasetçi olduğu her halinden belli olmasına rağmen CHP’nin kadrolarına aldığı Ümit Dikbayır gibi insanların sözlerine DEM hariç siyaset cenahından doğru dürüst bir karşılık verilmemesi çok düşündürücü.  Düşündürücü, çünkü bu sessizliğin arkasında hesapları ne olursa olsun bu ülkede Kürtlerin varlığı ve siyasetteki güçleri […]

Raporların sessizliği ve Zana’ya linç
  • Yayınlanma: 24 Aralık 2025 01:35

Komisyona sunulan raporların sıradanlığına eşlik eden Bursaspor taraflarının Leyla Zana’ya küfretmelerine, ırkçı bir siyasetçi olduğu her halinden belli olmasına rağmen CHP’nin kadrolarına aldığı Ümit Dikbayır gibi insanların sözlerine DEM hariç siyaset cenahından doğru dürüst bir karşılık verilmemesi çok düşündürücü. 

Düşündürücü, çünkü bu sessizliğin arkasında hesapları ne olursa olsun bu ülkede Kürtlerin varlığı ve siyasetteki güçleri karşısında iyi şeyler düşünmeyen, düşünemeyen bir aklın olduğu ortada. Tabii ki tek bir akıldan söz etmiyorum. Kürt sorununun çözülmesini istemeyen “çıkar çevrelerinin” aklından söz ediyorum. Bu akıl neredeyse yüz yıllık sorun etrafında ördüğü “düşmanlığı” terk etmek istemiyor. Onun için çözüm sürecini tümüyle Kürt siyasi hareketini zayıflatmak üzerine kurmuş görünüyor. 

Siyasi rejimlerin niteliği, büyük ölçüde o ülkedeki güç ilişkilerinin niteliği tarafından belirlenir. O nedenle “demokrasiyi” soyut bir kavram olarak değil, onun ardındaki güçlerin analizini de dikkate alan bir biçimde tartışmamız gerekir. Bu çerçeveden bakınca kabul etmemiz gereken gerçeklerden biri, demokrasinin daha hukuk temelli, kural ve kurumların etkin olduğu bir biçime dönüşmesi, bugün demokrasi dediğimiz yönetim erkinin arkasındaki güçlerin dengelerini bozuyor olmasıdır. 

Daha kestirme bir ifadeyle, demokrasinin gelişmesiyle, arkasındaki avantajlı güçler avantajlarının bir kısmını kaybeder, dezavantajlı kesimler ise kazanır. Raporların dilsizliği ile bu ırkçı saldırılar karşısındaki sessizliğin arkasında, bu güç odaklarının aralarındaki mücadelenin olduğu bence çok açık. Açık olan bir başka konu da, çözüm sürecinin AKP+MHP versiyonunun çözüm gerçekleştiğinde dahi sahip oldukları gücü kaybetmemek üzerine olduğu. Bu mümkün mü? Bence mümkün değil. Dediğim gibi bir ülkede demokrasi gelişirse avantajlı kesimlerin güçleri azalır.

İşte bence bu durum çözüm süreci ile ilgili kuşkuların da kaynağı. 

Benim anlamakta zorlandığım CHP’nin neden böyle basit bir analizle dezavantajlı grupları, onların içindeki Kürtleri kapsamaya yönelik bir politika üretmediğidir. Özgür Özel’in konuşmalarına bakarsanız böyle bir sorun yok. Kendi mücadelelerinin Kürtlerin taleplerini de dikkate alan bir yerden oluştuğunu söylüyor. Ama iş gerçek siyasete gelince aralarında Dikbayır gibi faşistlerin varlığı yanında daha cesur demokrasi çıkışlarının yokluğu Özgür Özel’in konuşmalarını zayıflatıyor.

Bence kritik bir eşikteyiz. Kim ki demokrasi standartlarını yükseltmenin ve bu standartlar içine Kürt siyasetinin taleplerini dahil etmenin inandırıcı siyasetini yapar, bence o siyaset ülkeyi gelecek dönemde yönetecektir. Daha kestirmeden söyleyelim. Hangi güç odağı ve siyaseti ülkedeki çarpık-demokrasiyi, var olan sistem mağdurlarının ve Kürtlerin taleplerini de dikkate alarak ileri bir boyuta taşımak cesaretini gösterir, o güç odakları ve onların siyasetleri başarılı olacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Kuşku duyup, bir ayağım orada, diğeri burada diyerek ikircikli tutumlar içinde olanların ise başarılı olmaları pek mümkün olmayacaktır. 

Fal bakmıyorum! Kendimce tarihin ve bilimin gösterdiğini söylüyorum!