Roboski’de gece erken iner. Dağların gölgesi ağırdır; sesler çabuk yutulur. 28 Aralık 2011 gecesi de böyleydi. Sınır hattında yürüyen çocuklar ve gençler, sırtlarında mazot bidonlarıyla eve dönüyordu. Bu yol, onlar için yalnızca bir geçim yolu değil, yıllardır süregelen yoksulluğun dayattığı bir mecburiyetti.
Gökyüzünden gelen uğultu önce ayırt edilemedi. Ardından patlamalar duyuldu. Sonra derin bir sessizlik çöktü, o sessizlik 14 yıldır hâlâ sürüyor.
Roboski bir hata değildi. Bir “istihbarat yanlışı” hiç değildi. O gece yaşanan Kürtlerin hayatının bu ülkede nasıl tartıldığını gösteren çıplak bir gerçekti. Ne bir çatışma vardı ne de bir tehdit. Olan tek şey, sınırda yaşayanların gündelik hayatına sinmiş yoksulluktu ve bu ülkede yoksulluk özellikle Kürt coğrafyasında çoğu zaman suç sayıldı.
Bombalar düştüğünde orada birer hedef değil, hayatlarının başında insanlar vardı. Ölenlerin çoğu çocuktu. Hayatla aralarındaki mesafe, taşıdıkları yük kadardı. Devletin kayıtlarında isimleri dosya numaralarına dönüştü; köylerinde ise eksik kalan sandalyelere, yarım kalan cümlelere. Anneler oğullarının parçalanmış bedenlerini tanımaya çalıştı. Bir annenin çocuğunu kemiklerinden ayırt etmek zorunda bırakıldığı ana bu ülke tanıklık etti ve o anın yükünü taşımayı reddetti.
Roboski’den sonra gökyüzü bir daha masum olmadı. Uçak sesi, helikopter uğultusu çocukların uykularına karıştı; gündelik hayatın en sıradan anları bile tedirginlikle örüldü. Yas tutuldu ama adalet gelmedi. Dosyalar açıldı, yetkisizlik kararlarıyla kapatıldı. Sorumlular ortaya çıkarılmadı, zincirin en tepesine hiç bakılmadı. Devlet “üzgünüz” demedi; hesap vermedi. Böylece Roboski yalnızca bir katliam olarak değil, kurumsallaşmış bir inkâr hali olarak kaldı.
Roboski’de yargılananlar bombayı atanlar olmadı, hayatta kalanlar oldu. Acılarıyla baş başa bırakılanlar, adalet talep ettikçe yalnızlaştırılanlar oldu. Yıllar geçtikçe kayıplar azalmadı; yalnızca üzerleri örtülmek istendi. Bu ülkede bazı ölümler için anıtlar dikilir, bazıları için dosyalar hızla kapatılır. Roboski, unutulması istenenler listesine yazıldı.
Oysa Roboski bir köyden ibaret değil. Kürt olmanın, yoksul olmanın, sınırda yaşamanın ne anlama geldiğini anlatan ağır bir cümledir. Hukukun bilerek uğramadığı, adaletin yolunu bilse de dönüp bakmadığı bir yerdir. Yıllar geçmesine rağmen kaldırılmayan örtünün, temizlenmeyen kanıtların, cevapsız bırakılan soruların adıdır.
Roboski’yi hatırlamak yalnızca 34 insanı anmak değildir. Roboski’yi hatırlamak, bu ülkede kimin hayatının korunmaya değer görüldüğünü sormaktır ve bu soruyu zamana havale etmemektir.
Çünkü adalet gelmediği sürece bu ülkede gökyüzü kimse için güvenli değildir.




