Salyangoz Tezgâhı: Uhrevi hayatlar
Hüseyin Bul 14 Aralık 2025

Salyangoz Tezgâhı: Uhrevi hayatlar

Salyangoz Tezgâhı Gamze Yayık’ın ilk öykü kitabı, Alakarga Yayınlarından çıkmış. Kitap 2024 Tomris Uyar Jüri Özel Ödülü almış bir eser. Kitapta on yedi kısa öykünün bulunduğunu söylediğimde okuyucu kısadan kastımı anlamış olur. Bu öykülerden bir kaçını başka sözcüklerle kısaca özetlerken şunu belirtmekte fayda olacağını düşünüyorum: bu yargılar ‘bencedir’ ve başka okuyucuda farklı etkiler ve duygular uyandırabilir.  Bu açıklamanın bile absürt durduğunu yazınca anladım.

Karakter ve mekân yaratmadaki ustalık

Erkeklik nasıl kurtulur’da; arkadaşlarının ergenlikten çıkan Selçuk’u ilk defa ‘milli’ olması için götürdükleri genelevde ‘erkeklik’ mizansenleri, feykten erkeklik rollerine ısınamaması üzerine genelevdeki tecrübeli kadının şıp diye gözlerinden anlamasıyla Selçuk’un özüne dönmesi anlatılırken alt metinde erkeklik eleştirisi yapılıyor.

Duvardaki leke’de;  tembelliğin, hareketsizliğin, asosyalliğin ve eve tıkılıp kalmanın insanı çürüttüğünü, kör bir kuyu gibi karanlığa çekişini,

Girdap’ta; Süleyman’ın gerçekle düş arasındaki sınırlarda gidip gelişini,

Pencere’de; öldükten sonra evine sığınan kediye bakmaya gelen delikanlının ev içindeki tekinsiz hallerini,

Fatih’te kıyamet’te; Dino Buzzatti’ye öykünerek dünyanın sonunu dini figür ve karakterlerle yeniden tezahür edişini… Oysa dünyanın ( gezegenin ) sonu insanın elinde olacak; çevreyi fütursuzca yağmalamalarımız ve doymak bilmeyen hırsımızla çok da uzak görünmüyor, bilemiyorum belki bu bakış açısıyla çok da gerçek dışı olmayan bir kurgu alternatif olabilirdi.

Geçim derdi’nde; imamın makam şoförlüğüyle test edilişini ki bu öyküdeki mekân tasvirleri, atmosfer yaratılışı ve gerçekçi karakterler oldukça iyi ve inandırıcı.

Hamamın perisi’nde; ha keza bu öyküde de mekân yaratmadaki betimlemeler ve karakterdeki duyguyu okuyucuya aktarmadaki teknik iyi bir öykü örneği…

Kınalı keçe’de; yoksulluğa açılan obur kapıyı aralayarak yokluğu gösteriyor bize,

Martı hanım kumru bey’de; hayal âleminde gezen bir yazarın yaz(ma)mak için kendini oyalayışını,

Peri masalı’nda; elin ağzı çuval değil ki büzesin minvalinde akıllarının ermediği şeyleri kendilerince güzelleyen insanların dedikodu nehrinde beslenmelerini,

Sakallı şerif’te; dinle yoğrulmuş bir karakterin, namazla, niyazla, kurban kesmeyle kendini günahsız ve adil sanma hülyalarını,

Ucuz etin yahnisi’nde; yine dedikodu sepetini dolduranların bir süre sonra sepetin altında kalışlarını,

Yılan yavrusu’nda; çocuk gelinlerin hayatı tanıyana kadar geçen bir ömrün acılı, kederli zorlu yönlerini gösterir bize yazar.

Dil ideolojiktir

Salyangoz Tezgâhı’ndaki öyküler neredeyse aynı tema etrafında toplanmış; ölüm, çocuk gelin, kandırma, dolandırma, din ve inanç. Enerjisi yüksek öyküler değil. İnsanı ayağa kaldıran, coşturan yola düşüren öykülerden oluşmuyor kitap. Öykü ve şiirin kısacası edebiyatın böyle bir gücü var kanaatimce. Kişisel dertlere, olaylara odaklanan öykülerde toplumsal damara rastlamıyoruz. Karakterin şahsi sorunları ve dertlerinin kaynağını okurken sistemden, erkten kaynaklanan sebepleri işaret etmiyor.

Masalsı dilin hâkimiyeti var bütün öykülerde. Mucizelerin gölgesi sinmiş anlatıya. Melül ışıkta anlatılan mesellerin dili geçmiş zamanın olanaklarını kullanarak esnetiyor hikâyeyi.

Karakterlerin dilinde ekseriyetle uhrevi sözcükler var; umarım yerine inşallah var; dil ideolojiktir kanımca. Allah esirgesin, Allah’ın izniyle ve kulağına ezan okunmuş vb gibi konuşuyor karakterler.  Namazında niyazındaki karakterler Allah’tan, şeytandan ve üç harflilerden- ki bu da var öykülerde-korkuyorlar ama kul hakkı yemekten korkmuyorlar. Buna dair eleştirel bir dilden ziyade günlük hayatın içindeki sıradan insanların ezberlenmiş ve rutin yaşantılarını gösterir bize yazar.

En sahici dediğimiz öyküde “sofralar akşam ezanıyla kuruluyor” diye cümleler kurulmuş. Dilin rengi, zamanın, iyiliğin ve kötülüğün ölçüsü dinden ödünç alınmış.  Bunun gibi söylemler kitabın rengini değilse bile rotasını ele veriyor. İyi niyetle de döşenmiş olsa taşlar o taşların da kafa kırdığını unutmamak gerekir.

Dedektif Derginin genel yayın yönetmenliğini de yapan yazarla aynı sofrada oturup edebiyatın polisiye türü üzerine konuştuğumuzdan dolayı metne dair kişisel düşüncelerimi eğip bükmeden dile getirme rahatlığı için kendisine ayrıca teşekkür ederim. Salyangoz Tezgâhı’ndaki masalsı dille örülmüş öyküleri okuduğunuzda yazarın hayal gücüne şapka çıkaracaksınız.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.