03-10-2025 / Silivri Cezaevi
“Milyonlarca insan birbirine karşı şöyle saygısız kötülüklerde bulundular, birbirlerini o kadar aldattılar, o kadar hırsızlıklar, sahtekârlıklar yaptılar, öylesine çok sahte para piyasaya sürdüler, binalara kundaklar koyup o kadar yangın çıkardılar, o kadar çok cinayet işlediler ki dünyanın bütün mahkemeleri mahkemeleri çağlar boyu çalışsalar gene de bunca suçu bir araya toplayamazlardıİ; oysa o süre içinde bu sudan işleyen insanlar bunu cinayet saymadılar.”
Lev Tolstoy’un Savaş ve Barış romanından bir alıntı bu. Tutunamayan gençlerin militer de olsa bir kimliğe tutunduğu; hem acı ve gerginlik hem de aynı anda neşe içinde cepheye koştuğu harp günlerinin arka yüzündeki gerçekliktir anlatlanan bu paragraf. Sarsıcıdır, çağlar boyu süregelen savaş gerçeğinin en çıplak anlatımlarından biridir.
Kitap, Napolyon’un Rusya seferini anlatır. İki asır önce yaşansa da ülkeler ve milletlerin içine alan savaş hazırlığı bugünü anlatır gibidir. Batı Avrupa’da 1811’den itibaren devasa bir silahlanma vardır. Hedef askeri güçleri bir noktada birleştirmek ve Rusya sınırından içeri girmektir. Tolstoy’un tabiriyle “insan aklına aykırı bu savaş” 1812’de başlar.
“Bir tarihçi olayın nedenini bir tek kişinin iradesinde görmez, olaylarla ilişkili birçok kişinin birbirlerine etkisinde görür.” Bu saptama 1912 seferinin analizi için kullanıldığı kadar dönemin tarihçilerine de meydan okumadır. “Çar’ın yüreği Tanrı’nın elindedir derler. Oysa Çar tarihin kölesidir” derken Tolstoy bir bakıma haklıdır. Çünkü savaşı salt hükümdar yetileriyle açıklayan tarihçilerin tersine Tolstoy, lideri de sürükleyen güçlü gruplarına, büyük savaş makinesini oluşturan insan kümelerine mercek tutar. Çok katmanlı, karmaşık bir birleşimdir bu. Nitekim hükümdarın tüccarları, tüccarların milyonlarca parayı, komutanların derebeylerini, derebeylerinin köle ve uşakları topladığı muazzam bir organizasyondur savaş. Bordüno Muharabesi’nden Moskova’nın işgaline, oradan Fransız ordularının püskürtülmesine kadar her aşamada bu organizasyon yenilenir.
Tolstoy roman akışı içinde bazen durur ve doğrudan okurla konuşarak kuramsal tarih tartışmalarına girer. Ona göre savaşı belirlediği sanılan hükümdar aslında dokuz ana grupla kuşatılmıştır. Bunlardan ikisini zıt kutuplarda konumlanan savaş kuramcıları oluşturur. Saraydaki entrikalar, başbakan ve savunma bakanı taraftarları diğer iki gruptur. Çar’dan başlayarak yüksek kademelerde hata yapılmasını bekleyen ve buradan parayı çıkarmaya çalışanlar da bir gruptur. Çar ordunun başına geçsin diyenler ve hayır ordunun ve kurmayların daha rahat karar alması için Çar cepheden Moskova’ya geçsin diyenler de etkili gruplardır. İradesiz, moralsiz ve teslimiyete yakın olanlar da bir topluluktur. Son grup karakteristiktir. Onlar ne savaş ne de barış derdi olan çıkar ve eğlence grubudur.
Böylece ve henüz modern bir toplum ve sınıf analizine ulaşamazsa da, Tolstoy savaş olgusunun sosyoekonomik, siyasal ve kültürel kaynaklarına uzun bir ışık yakmış olur. Tolstoy’un Savaş ve Barışı, Batı-Doğu veya Doğu-Batı çatışmasının da en parlak edebi örneklerinden biridir. Ekonomik, askeri, siyasi güç yoğunlaşması ve ittifaklar bugünün dünyasında benzerlikler taşır. Bu benzerlik ürkütücüdür. Savaş ve Barış romanının güncelliği biraz da bu nedenledir. Nitekim Moskova’ya işgale giderken cepheden bir mektup yazan Napolyon şöyle der: “Hepimizin güvenliğini, rahatını sağlayacak, sadece barışı elde etmek ve elimizdekileri korumak için yapılan savaştır… Böylece Avrupa kısa bir süre sonra gerçekten tek bir millet haline gelecek, gittiği her yerde kendini yine ortak vatanda bulacaktır.” Dolayısıyla Napolyon’un emperyal savaşı, peşine taktığı müttefik ve lejyoner askerlerle birlikte Avrupa’ya refah getirecek bir medeniyet savaşı olarak sunulmuştur. Ama sonuç hüsran olur.
“Bir maymun boynu dar bir tepsinin dibine elini daldırıp da bir avuç fındık alınca avucunu aldığı elden kaçırmak için nasıl yumruğunu bir türlü açmazsa, Fransızlar da Moskova’dan çıkarken aynı şekilde soyduklarını yanlarında götürmeden yapamıyorlardı. Bu yüzden mahvolmaya mahkûmdular…”
Tolstoy’un anlatım üslubu yer yer Homeros’un destansı benzetmeleriyle işte böyle kucaklaşır. Okur bazen kendini İlyada ve Odysseus’un içinde bulur. Napolyon ordularının işgaline karşı Tolstoy’un metni vatan savunmasının yanındadır. Fakat işler tersine döndüğünde, yani Moskova kurtulduktan sonra bu kez Doğu’nun Avrupa’ya seferi başlar ve Tolstoy tereddütsüz buna da karşı çıkar. Retorik aynıdır. Çar Alexander, Napolyon gibi Avrupa’yı kurtarmaktan söz etmektedir. Sahi, durum bugün de biraz böyle değil mi? Neyse, biz soruyu buraya bırakıp 19. yüzyıla geri dönelim.
George Lukács, Savaş ve Barış kitabına yazdığı sonsözde şöyle bir saptama yapar: “1848 ayaklanmalarının en önemli Batı Avrupa ülkelerindeki yenilgisi ve İngiltere’de Chartizmin çöküşü, genel ve derin bir ideolojik bunalımı ortaya çıkardı. Tarihsel gelişimdeki bu dönüm noktası edebiyata yansır.” Tam da böyle olduğu için 19. yüzyılın imparatorları ve emperyal savaş güçleri cesaret kazanmıştır. Felsefe, edebiyat, tarih ve diğer dallarda gerçeklikten kopuş ve hatta mistisizm yükseliştedir.
Bir kardeş ve insan kıyımı olarak savaşın yüceltilmesi karşısında Tolstoy gerçekçiliği, gericiliğe karşı hem bir bariyer hem de barış için yeni ufukların habercisidir. Zira o, barışı “emperyal savaş için barış” aparatına çevirenlerin de karşısında konumlanır. Gerhart Hauptmann ise şu saptamayı yapar: “Tolstoy, kendi kişisel yargıları çoğunlukla yanlış olsa da, barışmanın bir simgesi olarak karşısındaki bütün muhalefetin dilini yuttuğu bir düşünce olmuştur.”
Nitekim Tolstoy, romanın bir yerinde kanlı savaş sahasına yağ yağmurlarını şiirsel bir dille konuşturur:
“İnsanlar, yeter! Yeter artık! Vazgeçin! Aklınızı başınızı toplayın! Ne yapıyorsunuz?”
Gerçekten insan türünün yaşadığı (ezen ezilen ilişkisiyle birlikte) binlerce yıllık kanlı savaş geleneği acımasızdır. Savaş ve Barış romanı bu kahredici kadere bir yerde durur ve şöyle isyan eder: “Damarlardaki kan boşalır da yerine su dolarsa o zaman savaş olmaz.”
Fakat yine de insanlığın kanla akan tarihi içinde umudunu kaybetmez Tolstoy. Öyle ki rüşvet, yolsuzluk ve kölelik Rusya’sında bu defa örgütlü toplulukların Çar’ın savaşına karşı durdukları bir girişimle noktalanır roman. Rusya’daki değişimler dercarpristlerdir. İlkel bir politik hareket olsa da bu girişim, tarihsel dönüşümle birlikte devrimlerin ve barışın ön habercisidir.
Kendi barışını sağlayamayan Avrupa, Rusya topraklarından gelecek yeni bir barış dalgasının ilk rüzgarlarını hissedecektir. Bugünün kaotik ve küresel savaşa sürüklenen dünyasında Savaş ve Barış okunasıdır. Hem ülkede hem dünyada barış için. Gerisi ve daha fazlası Tolstoy’un muazzam eserindedir ve o, yeni okurlarını beklemektedir.
*Alıntılar, İletişim Yayınları’ndan çıkan Lev Tolstoy’un Bu Savaş Bu Barış kitabındandır.




