Savunma
Ercüment Akdeniz 1 Ağustos 2025

Savunma

Tutuklu gazeteci Ercüment Akdeniz’in 31 Temmuz Çağlayan Adliyesi’ndeki duruşmasında yaptığı sözlü savunmanın tamamıdır.


Sayın yargıç;

Öncelikle salondaki katılımcıları selamlıyorum. Basın meslek örgütlerine ve destek veren herkese teşekkür ediyorum.

2010 yılında gazeteciliğe başladım. Muhabirlik, editörlük, köşe yazarlığı, haber müdürlüğü, haber koordinatörlüğü yaptım. Evrensel Gazetesi haber müdürü ve Hayat TV haber koordinatörüydüm. Halen İlke TV’de program yapımcısı/sunucusu olarak çalışmaktayım.

2012’den itibaren göç haberciliğine yoğunlaştım. Bu konuda yüzlerce haber, röportaj ve makaleye imza attım. Üç kez basın ödülüne layık görüldüm. Ulusal ve uluslararası sempozyumlara davet edildim. Göç üzerine yayımlanmış 5 kitabım bulunmaktadır.

1996’da kısa adı EMEP olan Emek Partisi’ne üye oldum. Gençlik Kolları ve Parti yönetiminde görev aldım. Aralık 2020 kongresinde EMEP genel başkanlığına seçildim. İki buçuk yıl görev yaptıktan sonra parti üyeliğinden ve genel başkanlıktan istifa ettim. Hayatıma gazeteci yazar olarak devam etmekteyim. Şu an herhangi bir siyasi partiye üyelik kaydım yoktur. DİSK Basın İş Sendikası ve Türkiye Yazarlar Sendikası üyesiyim. Evli ve iki çocuk babasıyım.

****

160 gündür tutukluyum. Hakkımda hazırlanan savcılık iddianamesi haksız, yanlış ve kurgusal suçlamalarla doludur. Anayasal hak kapsamında olan siyaset yapma hakkı; basın özgürlüğü hakkı; ifade, örgütlenme ve demokratik eylem hakkı suç çemberine sokulmaktadır. “Silahlı terör örgütü üyeliği” suçu başta olmak üzere tüm suçlamaları reddediyorum. Hesap veremeyeceğim hiçbir soru yoktur. Alnım açık başım diktir. Gazeteciler hakikat neyse onu söylerler.

Elbette tüm suçlamalara detaylı yanıt vereceğim. Suçlama dosyası şişkindir ama içeriği boştur. Detaylı yanıt tercihi bu nedenledir. Kolay ve daha anlaşılır bir takip için iddianamedeki akışı baz alacağım.

****

18 Şubat günü sabah 05.30’da evimden çıktığımda gözaltına alındım. Yarım saat kadar sivil polis otosunda ve evimin önünde bekletildim. Bana saati gelince evimin basılacağını söylediler. Şaşırdım. Evde avukatım olduğu halde erişimim engellendi. Çantamda evin anahtarı olduğu ve kapıyı açmayı teklif ettiğim halde kabul etmediler. Kamera çekimi eşliğinde ve bağırış çağırışlarla kapıya vurdular. Ellerinde levye vardı. Bir gazetecinin, eski bir parti başkanının evine işte böyle girdiler. İddianamenin yaklaşımı da ne yazık ki pek farklı değil.

İddianamenin ana omurgası HDK suçlaması üzerine oturtulmuştur. Buna göre HDK terör yapılanmasının sivil alanıdır ve HDK’de faaliyet yürütenler silahlı terör örgüt üyesi ile eşittirler, ceza almalıdırlar. Öncelikle şunu belirteyim: Suçlandığım yıllar içerisinde üyesi olduğum EMEP bana HDK’de çalışma görevi vermemiştir. Kaldı ki EMEP 2015 yılında HDK’den ayrılma kararı almış, bunu bir bildirgeyle kamuoyuna aktarmıştır. Ben HDK’nın üyesi değilim ve Genel Meclis, yönetim veya delege listelerinde hiç yer almadım. Bu suçlama torbasına neden atıldım bilmiyorum. Fakat buna rağmen iddianamede HDK’de çalışmanın suç olarak görülmesi çelişkilidir. Zira 10 civarında kongre yapmış, yönetimlerini seçimle aleni belirlemiş bir kurum olarak HDK, kamuoyunun da malumudur.

Öte yandan iddianame metni “marjinal sol siyaset” diye bir suç kategorisi oluşturmuş. Yurttaşların ille de merkez kitle partilerinde siyaset yapmaları, bu yönde bir dayatma demokrasiye aykırıdır. Ayrıca kimin marjinal, kimin marjinal olmadığı muğlak, değişken ve görece bir tartışmadır. Türkiye’de 140’a yakın siyasi parti vardır, merkez parti olup olmamak suçlama konusu yapılamaz. Maalesef iddia makamı böylesi bir tercihte bulunmuş, hataya düşmüştür.

18 Şubat operasyonu ve beraberinde devreye konan bu iddianame, neden 14 yıl bekletildi? Bu yanıtlanmayı bekleyen bir sorudur. Ayrıca iddianame zamanın ruhuna hayatın olağan akışına ters bir paradoks içermektedir. İzah edeyim:

  • 18 Şubat’tan önce hangi gelişmeler olmuştur?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, mecliste Dem sıralarına gidip el sıkmıştır. Akabinde 22 Ekim parti grup toplantısında “Öcalan gelsin Meclis’te Dem sıralarına konuşsun.” demiştir. Hükümet katında “Terörsüz Türkiye” projesi başlamıştır. İmralı heyeti devlet izniyle ada görüşmelerine başlamıştır.

  • Peki 18 Şubat’tan sonra neler olmuştur?

-Gözaltına alınmamızdan bir hafta sonra 27 Şubat günü İmralı’dan gelen mesaj, heyet tarafından okunmuştur. Mesaj PKK’nin feshi çağrısı yapmıştır. 7 kişilik bu heyetteki isimlerden biri Cengiz Çiçek’tir. Kendisi bir dönem önce Esengül Demir’le birlikte HDK Eş Genel Sözcülüğü yapmıştır. Esengül Demir tensip kararıyla tahliye edilmiştir.

– DEM heyeti Meclis’te görüşme trafiğini arttırmıştır. Öne çıkan isimlerden biri de Gülistan Koçyiğit’tir. HDK Eş Genel Sözcülüğü yapmıştır. Şu an Dem meclis grup başkan vekilidir. Dolayısıyla HDK yargılaması bir paradokstur.

– 12 Mayıs’ta PKK kendini feshetmiştir. 11 Temmuz’da Süleymaniye’de 30 kişilik grup silahlarını yakmıştır. Orada törende bulunan isimlerden biri de HDK sözcüsü Meral Danış Beştaş’tır.

– HDK Eş Genel Sözcüsü ve Erzurum milletvekili Meral Danış Beştaş, 16 Mayıs’ta Habertürk TV’de konuk edilmiştir. MHP lideri Bahçeli bu programa bir mesaj iletmiştir. Mesajında Lozan tartışmalarına uyarı yapan Bahçeli aynen şu ifadeyi kullanmıştır: Barış tek kanatlı bir kuş değildir. Bir kanat 27 Şubat’ta Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrı ve gelinen fesih kararıyla kendini gösterdi. İki kanadı, millet olarak hep birlikte gövdeye getirmeliyiz.”

– Bu arada Adalet Bakanı Tunç ile infaz düzenlemesi vb. hazırlıklar için görüşmeler başlamıştır. Heyette HDK’li isimler de vardır.

– HDK Eş Genel Sözcüleri bizi ziyaret için ve üstelik bizzat izin verilerek Silivri Cezaevi’ne gelmişlerdir.

– TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un koordinasyonunda Meclis bünyesinde Süreç Komisyonu kurulmuştur. Dem Parti’nin komisyona verdiği isimler arasında Cengiz Çiçek ve Meral Danış Beştaş vardır. Yani HDK en üst temsille komisyonda yer almıştır.

Dolayısıyla ve bir kez daha ifade ederim ki; savcılık iddianamesi zamanın ruhuna, hayatına olağan akışına ters bir paradoksla karşı karşıyadır. Bu çelişki bana, yargılanan diğer arkadaşlara ait bir çelişki değildir. Bizler olsa olsa bu çelişkinin mağdurlarıyız.

Gelinen aşamada memleketin 18 Şubat benzeri paradoksal operasyonlara, haksız hukuksuz iddianame ve suçlamalara değil, barış insanlarının sayısını çoğaltmaya ihtiyacı vardır. Suçlamaların zemini siyasidir ve siyasi gelişmeler ele alınmadan iddianameyi değerlendirmek eksik kalırdı.

****

İddianamenin “Ercüment Akdeniz Hakkında Yapılan Tespitler” başlığında hakkımda 4 madde halinde suçlamalar yapılmış. Bu suçlamalara dair cevaplarıma geçeyim:

  • Taksim Yayalaştırma ve Gezi Parkı Projesi aleyhine toplanan kalabalık içinde benim yönlendirici bir rolüm yoktur. Duyarlı bir yurttaş, gazeteci ve EMEP üyesi bir siyasetçi olarak oradaydım, binlerce insanın içinde bir bireydim. Gezi’de toplanan kitlenin bir öncüsü olmamıştır. Benim de yönlendirmem söz konusu değildir. Polis sorgusunda bana gösterilen fotoğraflar yeni değildir. Gezi eylemi nedeniyle 2013 yılında gözaltına alındım, 4 gün emniyette tutuldum. 25 sanıklı davada yargılandık ve beraat ettim. 12 yıl sonra “Olmadı baştan” yargılaması hukuki değildir. Bu konuda gerekli açıklamayı avukatlarıma bırakıyorum. Şiddet çağrısı yapılmadığı sürece protesto hakkı anayasal güvence altında olan demokratik bir haktır. AİHM kararlarına atıfla bize o dönem beraat kararı veren mahkeme heyeti de bu gerçeği teyit etmiştir.
  • 04.2011 günü Fatih Aksaray’da demokratik çözüm çadırının bulunduğu alanda gerçekleşen basın açıklaması ve sonrasında gerçekleştiği iddia edilen olaylara dair bana yöneltilen suçlama doğru değildir. Şöyle ki;
  • Çözüm sürecine dair çadır o alanda günlerce faaliyettedir, izinsiz orada kurulması mümkün değildir.
  • Orada yapılan açıklama ve etkinlik inisiyatifi BDP’dedir. Benim ve o dönem üyesi olduğum EMEP’in durumu protokol ziyaretten ibarettir. Ziyaretteki amaç bugün olduğu gibi Kürt meselesinin demokratik çözümüne destek vermektir.
  • İddia edilen slogan ve pankartlarda, yasa dışı örgüt imzalarında, şiddet olayı yahut kamu düzeninin, mallarının zarar görmesinde benim ve EMEP il örgütünün dahli söz konusu değildir, olamaz.
  • Sözü edilen yerde benim konuşma yaptığım iddia ediliyor. Fakat yaptığım konuşma nedir, buna dair iddianamede bir belge yoktur. O gün bir konuşma yaptığımı hatırlamıyorum. Kaldı ki EMEP il başkanının olduğu yerde benim konuşma yapmam uygun değildir. Tape kayıtları bölümüne geçtiğimde bu konuya tekrar döneceğim.
  • 07.2012 tarihli habere göre ESP il kongresinde yaptığım konuşma suç sayılmış. Adı geçen haber sitesi erişime engellidir. Haberi teyit etme imkanı yoktur. 13 yıl sonra yürürlüğe konan soruşturmaların işte böyle bir handikapı vardır. İddia edilen konuşmayı hatırlamıyorum. İddia edilen konuşma beyanında soruşturma makamı sanırım şu cümleye takılmış: “HDK ile birlikte bir sınavdan geçeceğiz.” Peki bu sınavın neticesi nedir? EMEP 2015’te HDK’dan ayrılma kararı almıştır. HDK ile yol yürümek veya yol ayrılığı suç değil, demokratik siyasi tercih konusudur.
  • 03.2013 tarihli Evrensel Gazetesi sitesinde yer alan habere atıfla suç işlediğim var sayılmış. Adı geçen gazetede uzun yıllar çalıştığımı hatırlatırım. Bu haberde tiyatro politikaları konusunda sanat çevrelerinden demeçler söz konusu. Benim beyanım ise politik sanatsal eleştiri kapsamındadır. Dönemin başbakanı Erdoğan’a dair herhangi bir hakaret söz konusu değildir.

****

Savunmamın bu bölümünde de telefon dinleme sonrasında, iddianamenin “Ercüment Akdeniz Hakkında Yapılan Teknik Çalışmalar” başlığında bana 11 adet suçlama yöneltilmiş. Dinleme kararındaki sorunları, zaman sorunsalını ve telefon dinlemenin bu haliyle nasıl, ne kadar delil teşkil edebileceğini yahut edemeyeceğini avukatlarıma bırakıyorum. Gazetecilerin, siyasetçilerin suç potasına sokulmak için gizlice dinlenmesini etik ve hukuki görmüyorum. 14 yıl dosya saklamak her birimiz için hafıza zorlayan bir mağduriyettir.

Dönemin savcılık makamı telefon dinleme kararını benim “HDK yapılanması içinde faaliyet yürüttüğüm” şüphesiyle gerekçelendirmiş. Bu gerekçe kasıtlı değilse daha baştan yanlış istihbarat bilgisidir.

Bu 11 adet suçlamadan 9’u yasa dışı örgüt ve HDK suçlamasıdır. Gezi Parkı eylemi ve 1 Mayıs yasaklarını protesto etmek diğer iki suçlamadır. Yani esas olarak üç suçlama başlığı öne çıkmaktadır. Bu suçlamalarda maddi hatalar ve bilgiden delilden yoksun zorlama yorumlar bulunmaktadır.

Suçlamalara yanıtlar

Sayın Yargıç,

İddianame metnine konan tape dökümlerine göre ben tam 14 şahısla doğrudan telefonla konuşmuşum. Peki kimdir bu 14 kişi? 13’ü EMEP’lidir, üye, yönetici, başkan veya sendikacıdır. Geriye 1 kişi kalıyor, o da telefonla beni programı alan Hayat TV sunucusudur. İddianamede başkaca bir parti, örgüt veya kişiyle tape yoktur. HDK’li BDP’li birinin dahi telefon kaydı olmamıştır -ki olsaydı bile bu suç sayılamazdı-.

Bir diğer çarpıcı veri tapelerde dolaylı olarak adından söz edilen kişilerle ilgilidir. Acaba bu 14 kişiyle konuşmada adından söz edilen kaç kişi vardır? Tam 25 kişi. Peki kimdir bu kişiler? 24’ü EMEP’lidir. Genel Başkan, İl Başkanı buna dahildir. Peki EMEPli olmayan o 1 kişi kimdir? Süleyman Çelebi! Kendisi DİSK genel başkanıdır.

Somut olarak görüldüğü üzere burada EMEP iç görüşmeleri dışında bir görüşme yoktur. Eğer savcılık makamı tapelerde konuşan yahut adı geçen şahısların isimlerine dikkatle baksaydı dinleme şüphesinin yersizliğini zaten fark etmiş olurdu. Hal böyle olduğu halde teknik takip üzerinden bana 11 adet suçlama yapılmıştır. Tape kayıt döküm detaylarına geçmeden önce bunlara kısa yanıtlar vereceğim:

1- Ben PKK/KCK veya başka bir silahlı örgütün üyesi değilim, hiçbir zaman olmadım. KCK’nın “İdeolojik Alan Merkezi”, “İstanbul Kent Meclisi” nedir bilmem. Buna rağmen benim buralara ve hatta örgütün diğer üst kollarına yönetici yetiştirdiğim suçlaması uydurma, hayal ürünü bir suçlamadır. Asla kabul etmiyorum. EMEP’in üyesi, yöneticisi olduğum dönemlerde EMEP’in çizgisi dışında eğitim vermem siyasetin doğasına aykırıdır. Şu an gazeteci ve yazarım, aktif siyasetin içinde değilim.

2- Tapelerde bahsi geçen “aidat, bağış” gibi konular EMEP’in kendi mali faaliyetleridir. Nasıl olur da bunlar silahlı bir örgütün veya “teröre yardım” gibi bir suçlamanın içine sokulur? Akıl alır gibi değil! EMEP Siyasi Partiler Kanunu uyarınca faaliyet gösteren bir siyasi parti. Bu dayanaksız suçlamayı iddianameye yazmak bu kadar kolay mı? Belge, delil var mı? Yok. İnsaf diyorum. Bana yöneltilen suçlamaya bakar mısınız? Sözüm ona Kürt vatandaşları yasa dışı örgüt talimatıyla vergilendirmişim. Gerçekten merak ediyorum; şaka mı bu? Hangi tapede “Kürt” kelimesi, “vergi” kelimesi geçmiştir? Hiçbirinde! Dolayısıyla bu suçlama boş bir iftiradır, başka anlam ifade etmez. “KCK sözleşmesi” nedir? Bunu ilk defa iddianamede okudum. Adı geçen sözleşme ne beni ne de EMEP’i bağlar. Ayrıca iddianamede yer alan şu cümle son derece kaygı vericidir: “mali çalışmaları organize ettiği bu faaliyetleri bir siyasi partisi kisvesi altında değerlendirilemeyeceği”. Ne demek şimdi bu? EMEP bir kisve midir? Bu mantık sadece beni yahut EMEP’i değil, başka herhangi bir siyasi partiyi de “terör yardım” gerekçesiyle haksız belgesiz olarak hedefe koyabilir.

3- O dönemde bir EMEP yöneticisi olarak benim diğer parti üye ve yöneticilerin durumuyla alakalı olmam gayet doğaldır. Buna gözaltı işlemleri de dahildir. Tapelerde konuştuğum herkes EMEP’lidir. Buna rağmen üyelerin durumunu sormak “örgütsel saik” denerek suç gösterilmiş. Soruyorum; hangi örgüt? EMEP’in il ve ilçe örgütleriyse elbette takip etmem gerekirdi. O dönemde başka bir örgüt ya da örgütsel saik yoktur. EMEP kendi tüzüğünde il ve ilçe örgütleri tanımını kullanır; teşkilat da diyebilirdi. “Örgüt” kavramına bakış bu dinlemede 12 Eylül’ün örgüt kelimesine bakışını hatırlatıyor. Diyelim ki dinleyenler bunu anlamadı, savcılık da mı anlamadı? Oysa EMEP tüzüğüne baksalar bu tapelerde geçen örgüt tanımını çok kolay anlarlardı.

4- Bir diğer suçlama konusu miting tertiplemektir. Oysa yasal bir parti miting tertipler, bu suç değildir. Bu maddede suç sayılan mitingin adı, konusu yazılmamıştır. Bu mitingde bir olay yaşanmış mıdır; yazılmamıştır. Miting yasağı yoktur, yazılmamıştır. Zaten 14 yıl önce bunlar olsa soruşturma/dava o zaman açılırdı. Bir parti ve onun yöneticisi gençlik üyelerine elbette “mücadeleci gençler” diyebilir, iddianame bunu bile suç saymış! Kaldı ki tapede  “mücadeleci gençler” bile dememişim! “Gençler mücadele ediyor” demişim. Siyasi partilerin doğal faaliyetleri kapsamında afiş basması ve afişlemeyi takip etmek suç değildir. Afişte ne yazdığı, ceza konusu olup olmadığı da iddianamede yoktur. Sözü edilen afiş kamu düzenini nasıl bozmuştur, bunun da delili dayanağı yoktur. Üstüne üstelik suçlama paragrafına “örgüt ideolojisi doğrultusunda” ibaresi konarak şahsım ve EMEP silahlı örgütlerle ilişkilendirilmek istenmiştir. Bu tamamen uydurma ve maksatlı bir suçlamadır.

5- Bu maddede “terör örgütü güdümünde yayın yapmakla” Evrensel Basım Yayın suçlanmıştır. Suçlamanın gerçekliği yoktur. Tapede konuştuğum kişi Onur Öztürk EMEP GYK üyesi ve yayınevi çalışanıdır. EMEP’liler kendi sosyalist ideolojik çizgisi dışında gençlere niye kitap önersin? Suçlama saçmadır. Kaldı ki tapeyi kayda geçenler feci maddi hatalar yapmışlar ve mahkemeyi bilerek ya da bilmeyerek yanıltmışlardır. SBKP 18. Kongre Raporları kitabını MLKP 18. kongre belgeleri diye benim ağzımdan kayda dökmek ya cehalettendir ya da kumpas mantığının tezahürüdür. İlgili tapede detaylı açıklayacağım.

6- Toplu iş sözleşmesi ile ilgili oturma eylemi dahi KCK’ya dayandırılmış. Bu nasıl olur anlamış değilim. Tape dökümü açıktır, sözü edilen eylem sendika eylemidir. Bana eylemin bilgisini veren kişi ise EMEP İl Başkanı Güven Gerçek’tir. Adı kayıtta açıktır, biraz araştırılsa anlaşılırdı zaten.

7- 04.11.2012 tarihinde Fatih BDP ilçe binasında yapılan basın açıklaması açlık grevlerinin bitirilmesine dairdir. Ev sahibi kurum BDP’dir, EMEP’in katılımı protokol destek ziyaretidir. İl başkanıyla birlikte protokol ziyaret suç değildir. Muhatap iddia edildiği gibi bir yasadışı örgüt değil BDP’dir. Ziyaretteki amaç açlık grevlerinin bitmesi, Kürt sorununda barışçıl demokratik çözümdür.

8- Devamında, iddia edildiği üzere; ne ben ne de EMEP yöneticileri BDP kitlesini yönlendirebilir. Böylesi bir durum mümkün değildir. Katılım temsili protokolden ibarettir. EMEP ve BDP iki yasal parti olarak o dönemde dostluk ilişkisi içindedir. Yasadışı bir talimat söz konusu olmamıştır. Şahsım adına konuşma olmamıştır.

9- İlgili tapeye atıf yapılarak benim YDG-H eylemini önceden bildiğim, bunu başka birine ilettiğim iddia edilmektedir. EMEP’li bir yöneticinin işi Emek gençliği ile ilgili olabilir ancak. Suçlama kesinlikle asılsızdır reddediyorum. Ayrıca tapede YDG-H yahut benzer bir örgütün adı yoktur, hiç anılmamıştır.

10- 1 Mayıs yasakları üzerine yapılmak istenen basın açıklaması sendikaların inisiyatifindedir. Çağrı konfederasyonlar tarafından yapılmıştır. Bu en tabii demokratik protesto hakkıdır. Ayrıca o dönemde üyelerimizin sağ salim evlerine dönmeleri, olası şiddetten zarar görmemeleri ve hukuksal hakları için diğer EMEP yöneticileri gibi ben de oradaydım. İş yeri veya binaların zarar görmesi konularında dahlimiz yoktur.

11- Gezi Parkı’na dair bazı basın açıklamalarını izledim. Bir yurttaş, bir gazeteci ve bir siyasetçi olarak oradaydım. Kitleyi yönlendirmede bir dahlim yoktur. Şiddetin her zaman karşısında oldum. Gezi davasında yargılandım ve beraat ettim. Bir kez daha suçlamaları reddediyorum.

Tape kayıtlarına yanıtlar

Savunmamın bu bölümünde tape dökümleri üzerinde duracağım. Akışı iddianamedeki tape sıralaması üzerinden yapacağım. Detaylarda da görüleceği üzere tape döküm, yorum ve getiren iddialar ciddi maddi hatalar içermektedir.

  • 03.2012 tarihli tape dökümünde konuştuğum kişi neden X erkek şeklinde yazılmıştır? Oysa diğer tüm tapelerde isimler açıktır. Oluşturulmak istenen algı X üzerinden aslında benim KCK ya da başka yerden talimat aldığım şeklindedir. Nitekim bu kişi HDK’li ya da KCK’lı değil EMEP’ten gençlik kollarına bakan bir MYK üyesidir. Tape dökümünde geçen “gençlik konferansı” silahlı bir örgütün değil EMEP gençlik kollarının konferansıdır. “Eğitim programı çıkaralım” ifadesi de Emek Gençliği’ne sosyalist eğitimi kastetmiştir. EMEP MYK üyesi bu konuda 7-8 kitap önermiştir. Görüşmenin HDK ile alakası yoktur, iddia dayanaksız ve yanlış yorum içermektedir.
  • Buradan 12.06.2012 tapesine bakmak açıklayıcı olur. Bu tapede Onur Öztürk’le görüşmem yazılmış. Öztürk EMEP GYK üyesidir, o dönem Evrensel Basım Yayın çalışanıdır. Kendisiyle kitap önerisi üzerine yaptığım görüşme, iddia edildiği gibi KCK yahut başka bir örgütün ideolojik yayınlarıyla ilgili değildir, olamaz zaten. “Bizim teorik şeyler” ifadesi EMEP politikasını kasteder. EMEP’li gençlere önerilmek üzere konuştuğumuz kitap isimleri de (ya bilgisizlikten ya maksatlı olarak) yanlış yazılmıştır. İşte örnekler;

Faşizme karşı beleştepe – doğrusu: Faşizme Karşı Birleşik Cephe’dir. Yazarı Dmitrov’dur.

Sosyalizmde Savaş – doğrusu sosyalizm ve savaş’tır. Yazarı Lenin’dir.

MLKP 18. kongre belgeleri jidanoğlu diye yazılmış. – Doğrusu SBKP 18. Tüzük Kongre Raporları’dır. Yazarı SBKP Kültür Bakanı Jdanov’dur.

MTK – Kitabın açılımı Marksizm’de Temel Kavramlar’dır. MTK bir örgüt ismi değildir.

Bütün bu kitaplar Evrensel Basın Yayın künyelidir, yasaldır. Peki bu maddi hatalar neden/nasıl yapıldı? Ya cehaletten ve ciddiyet yoksunluğundan ya da başıma çorap örülsün diye! Hangisidir bilemem.

  • Tüm tapeler içinde HDK kelimesinin geçtiği tek görüşme 28.02.2012 tarihli görüşmedir. Görüştüğüm kişinin adı açıktır, Emek Hareketi’nden sendikacıdır. Bahsi geçen toplantı HDK’nin toplantısı değildir. HDK sürecini takip eden EMEP’li arkadaşların iç toplantısıdır. Toplantı mekanı “irtibat” binası şeklinde görüşmede yazılıdır. Bu mekan İstanbul’da bulunan EMEP Genel Başkanlık İrtibat Ofisi’dir, resmi ve kurumsaldır. Dolayısıyla burada EMEP içi bir toplantıdan bahsedilmiştir. Kaldı ki EMEP sürecinde bana hiçbir zaman HDK görevlendirmesi yapılmadı. Vurgulamak istediğim şey tape dökümlerinin maddi hata ve yanlış yorumuna ilişkindir. İddianamede HDK toplantılarına yoğun katıldığım söylenmiş. Nerede ve kaç tane toplantıya katıldığıma dair dosyada tek bir delil yoktur. Çünkü iddianın aslı yoktur. Göç paneli ve davetli basın mensubu olarak katıldığım kongre dışında bir HDK etkinliğine katılımım olmamıştır.
  • Tapelerden 4’ü EMEP’in aidat ve bağışları ile ilgilidir. Bu tapeler 3 ve 27 Nisan, 10 ve 18 Ağustos 2012 tarihlidir. EMEP’in gelir giderleri her yıl devlet tarafından denetlenir, kongrede mali tablo ibra edilir ve oylanır. Bugüne kadar bir tek “teröre yardım” şikayeti ya da suçlaması olmamıştır. Tapelerde görüştüğüm kişiler il ilçe yöneticileri, sayman veya sendikacıdır. Hepsi EMEP’lidir. Buna rağmen bu tapeler üzerinden KCK örgütüne yardım toplamakla suçlanmışım. Karşınızda yargılanan kişi EMEP genel başkanlığı yapmış bir kişidir. Nasıl böyle bir suçlama düşünülebilir?

 

Tapede geçen şu cümle suça gerekçe yapılmış: “Kimin yok yani borçlu olur açık olur örgütün şeyleri olur yani”. Burada savcının aklına neden EMEP il ilçe örgütü değil de yasa dışı örgüt gelir, akıl alır gibi değil. Oysa cümlenin hemen öncesinde kastedileninin EMEP il aidat borcu, bina kirası, afiş bildiri giderleri olduğu açıkça söylenmiştir. Tapede Kürt vatandaş veya vergi kelimesi geçmediği halde Kürt vatandaşlara örgüt vergisi dayattığım iddia edilmektedir. Suçlamalar uydurmadır, yalan ve iftiraya dayalıdır, kabul etmiyorum. Doğrusu “kes yapıştır kopyala” mantığıyla bu dosyaya başka dosyadan cümleler mi yanlışlıkla taşındı; bunu da düşünmedim değil. Maalesef trajikomik bir suçlamayla karşı karşıyayız. Fıkra olsa güler geçeriz ama böyle saçma iddialar yüzünden 160 gündür cezaevindeyim.

  • 04.2012 tarihli tape kaydında görüştüğüm kişi EMEP üyesi Duygu Kurban’dır. Adı açık yazılmıştır. Kayıt dökümünde öğrencilere gözaltı işlemi olduğu anlaşılmaktadır. Görüşme kaydında eylem yahut gözaltılarla EMEP gençlerinin ilgisi olmadığı açıktır. “Dün bir şey oldu ama bizimle hiç alakası yoktu, biz okulda değildik dün.” cümlesi kanıttır. Arayan öğrenciye tavsiyem EMEP avukatlarına başvurmasıdır. Bu da kayıtlıdır. Dolayısıyla “örgütsel saik” suçlaması boştur. EMEP dışında bir örgüt söz konusu bile değildir.
  • 04.2012 tarihli tape de benzer mahiyettedir. Görüştüğüm kişi Sema Barbaros EMEP yönetimindedir. Bahsi geçen konu EMEP üyeleri ile ilgili gözaltı ihtimalidir. Tapede Süleyman Çelebi adı DİSK genel başkanı olduğu için geçmiştir. Konu sendikal haklarla ilgili bir eylemdir. Tapede “Tüzel” diye adı geçen kişi dönemin EMEP Genel Başkanı Levent Tüzel’dir. Burada EMEP üyelerinin akıbetini sorma dışında bir görüşme yoktur. Siyasi partilerin yasal faaliyeti içindedir, başka “örgütsel saik” söz konusu değildir.
  • 06.2012 tarihli tapede geçen kişi EMEP Sultangazi ilçe sekreteridir. Görüşme içeriğinde suç unsuru yoktur. EMEP üyesi üniversiteli Eren Yurt’un tutuklanmasına dair duyarlılık çağrısıdır. Öğrenci bir süre sonra tahliye edilmiştir. Devamında dile getirilen piknik, miting gibi organizasyonlar EMEP’in yasal faaliyeti içindedir. Bu etkinliklerde kamu düzenini bozacak, zarar verecek hiçbir hadise ve şikayet olmamıştır.
  • 09.2012 tarihli tapede konuştuğum kişi EMEP yönetiminden Kayhan Geyik’tir. Bahse konu afişler yasal EMEP afişleridir. Afişte ne yazdığı suçlamada belirtilmemiş. Zaten afişlerle ilgili soruşturma olmamıştır. Bana yapılan suçlama piknik, miting, afiş faaliyetlerini sanki başka bir örgütün ideolojisi doğrultusunda yaptığım şeklindedir. Suçlama zorlama kurgudan ibarettir, asılsızdır.
  • 02.2012 tarihli tapede “Efendim Başkan” diye telefonu açtığım kişi EMEP İl Başkanı Güven Gerçek’tir. Kayıt dökümünde adı açıktır. Tapede bir talimat varsa bu, EMEP Başkanı’ndan gelen talimattır. Telefonu dinleyenler yahut savcılık biraz dikkatli baksa Güven Gerçek’in kim olduğunu kolaylıkla bilirdi. Benim başka yerden talimat almam ya da vermem söz konusu değildir. Suçlama yine maddi hata üzerinden yapılmıştır.
  • Bahse konu eylem “sendika güç birliği” tarafından düzenlenmiştir. Bu durum 16.12.2012 tarihli tapede açıktır. Çağrı sendikalarındır. EMEP destek vermiştir. Eylem toplu iş yasasıyla ilgilidir, tapede açıktır. İşçi emekçilerin taleplerini sahiplenmek suç değildir. İfade, toplanma ve protesto hakları anayasal güvence altındadır.
  • 11.2012’de beni arayan kişi EMEP üyesidir. Görüşme kaydı açıktır. Eylem BDP’nin eylemidir ve “Bu BDP’nin eylemi” şeklinde geçen cümle tapede kanıttır. EMEP’in eylemde organizasyonu yoktur, protokol destek ziyareti söz konusudur. Bu amaçla İl Başkanı’na eşlik edecek 7-8 kişilik genç grubu telaffuz edilmiştir. Ki onlar da EMEP’li gençlerdir. Tape görüşmesi suç olmadığının kanıtıdır.

Bir gün sonra beni arayan kişi EMEP Sultangazi ilçe sekreteridir. Benzer mahiyette ve BDP’nin düzenlediği açıklamada yürüyüşün zorlanmaması tavsiyesi vardır. Ayrıca BDP o dönem yasal partidir, BDP açıklamasına temsili katılım suç değildir. EMEP’in şiddet eylemi içinde yeri olamaz, olmamıştır. Suçlamada çağrısı yapılan eylemin “Topyekün Direniş Günü ve Hayatı Durdurma” başlığını taşıdığı ifade ediliyor. Bu isimde bir çağrı bize iletilmemiştir, haberim yoktur.

  • 11.2012 tarihli tapede görüşme EMEP Kağıthane İlçe Yönetimi’yledir. İl başkanımızdan gelen bilgiyi ilettiğim görüşmedir. İlçe yönetimi toplantısı öncesinde bir basın açıklaması yapılacağı anlaşılıyor. Fakat katılması tavsiye olunan bu eylemin adı, amacı, kim tarafından düzenlendiği tapede yoktur. İlgili tapede “Kudüs” kelimesi de geçiyor. Eylemin konusu Filistin ya başka bir şey mi bunu 13 yıl sonra hatırlamam mümkün değildir. Tapede kamu düzenini bozmaya, şiddete yönelik en küçük emare yoktur.
  • 11.2012 tarihli tape yine Sultangazi ilçe sekreteriyledir. Mevzu BDP’nin basın açıklaması, konu cezaevleri ve açlık grevidir. Burada da EMEP katılımı protokol temsil düzeyindedir. Kürt sorununda barışçıl çözüm, açlık grevinin insan canı açısından uzamaması esas gayemizdi. Başka bir örgütün talimatı yoktur. Görüşme EMEP iç görüşmesidir. Şiddet telkini yoktur.
  • 11.2012 tarihli tapede beni arayan kişi EMEP yönetiminden Sema Barbaros’tur. Kayıt dökümünde bahsi geçen eylemin mahiyeti yoktur. YDG-H diye bir ifade hiç yoktur. Metin abi diye bahsi geçen kişi EMEP MYK üyesi Metin İlgün’dür. Maalesef hastalık sonucu hayatta değildir. Tapede söylemiş olduğum “hafta sonu gençlik eylemleri, kadın etkinlikleri ifadesi” Emek gençliğini ve EMEP’li kadınları anlatmaktadır. Başkaca bir örgütle alakası yoktur. Bilgi karışıklığı üzerinden suç üretilemez. Burada suç konusu yoktur.
  • Bundan sonraki 5 tape 1 Mayıs yasaklarını protesto etmeye dairdir. Hepsi 01.05.2013 tarihlidir. 2013’te 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması yasaklanmış, bu da sendikal ve toplumsal tepkiye neden olmuştur. Oysa önceki 2 yılda Taksim mitinglerinde 1 Mayıs barışçıl kutlanmıştı. Yasak üzerine sendikalar Beşiktaş’ta basın açıklamasına çağrı yapmışlardır. Benim ve EMEP’in orada bulunmasının sebebi budur. Tapelerin konusu da bununla ilgilidir.

 

  1. Tape: EMEP Kağıthane üyesi Neslihan Karyemez ve yanındaki üyeler, atılan yoğun gaz nedeniyle meslek odası binasında mahsur kalmışlardır. Görüşme onların sağlığı güvenliği ile alakalıdır. Şiddete yönlendirme yoktur.

 

  1. Tape: Görüşmede Mustafa Mayda EMEP Güngören İlçe üyesidir. Amaç üye ve yöneticilerimizin zarar görmeden birbirinden haberdar olmalarıdır. Şiddete telkin tapelerde yoktur.

 

  1. Tape: Görüştüğüm kişinin adı açıktır. Mehmet Özcan EMEP Beylikdüzü İlçe yöneticisidir. Tape kaydı, alanın durumu ve polis müdahalesine ilişkin bir değerlendirmedir. Bütün kaygı üyelerin can güvenliğidir. Şiddet çağrısı, kamu düzenini bozma, mala zarar verme telkini yoktur.

 

  1. Tape: Tapedeki kişi EMEP MYK üyesi Metin İlgün’dür. Görüşme üyelerin durumunu öğrenmeye dair kaygıdan ibarettir. Tapede geçen “çıkamıyoruz, habire atıyorlar.” cümlesi, üyelerimizi alıp alandan çıkma çabasına işarettir. “Çatışmanın olduğu yerdeyiz.” cümlesi konum tarifidir, EMEP üyelerini bulma ve çıkarma niyetiyle söylenmiştir. Atılan yoğun gaz nedeniyle sendikalarla birlikte üyelerimiz de zarar görmüştür. Tapede suç unsuru yoktur.

 

  1. Tape: Kayhan Geyik EMEP yöneticisidir. Görüşmede söylediğim “Bitiriyoruz abi, sendikalar bitirdi tamam.” cümlesi aslında suçlamaya yanıttır. Çünkü eylemin inisiyatifi sendikalardadır, bize düşen sendikaların disiplinine uymaktır. “Gözaltı vermeyin” ifadesi benzer şekilde; şiddet yahut benzer olaylardan uzak durmayı telkin eder. O gün ben ve EMEP il örgütü barışçıl protesto hakkının dışına çıkmadık, suçlamaları kabul etmiyorum.
  • Ve son tape. 01.06.2013 tarihli tape Hayat TV’nin beni canlı yayınla telefona bağladığı dinleme tapesidir. Beni arayan kişi Meltem Akyol’dur. Kendisi meslektaşım, çalışma arkadaşımdır. Zira uzun süre Evrensel Gazetesi’nde haber müdürlüğü, Hayat TV’de haber koordinatörlüğü yaptım. İki gazeteci arasındaki görüşmenin dinlemeye alınması basın özgürlüğünün de ihlalidir.

O gün beni yayına Taksim Meydanı’ndan bağladılar. TV’den aradıklarında gökten yüzlerce gaz fişeği yağıyordu. Nefes almak çok zordu. Sağlıklı bir yayın olduğunu söyleyemem. Canlı yayında spikerin cümleleri de bu durumu doğrular niteliktedir. Benim aktarımlarım sözlüdür ve bir yurttaş bir gazeteci olarak objektif durum değerlendirmesinden ibarettir. Şiddetin tırmanması değil durmasına dair gözlemdir. Kışkırtıcı, yönlendirici amacım yoktur. Gezi davasında beraat kararımı bir kez daha hatırlatırım. Gerekçeli karar söylediklerimi teyit eder mahiyettedir.

Sonuç

Sayın Başkan,

İddianamede tarafıma yöneltilen tüm suçlamaları açıklıkla yanıt vermeye çalıştım. Sonuç olarak bana yöneltilen suçlamalar yanlıştır, maddi hatalarla doludur, delilsiz temelsiz dayanaksızdır, kurgusal yorumlardan ibarettir. Burada silahlı terör örgütü üyeliği ne maddi olarak ne de hiyerarşik ya da dolaylı halde mevcuttur. Suçlamalar asılsızdır. Suçlanan demokratik siyaset, EMEP ve anayasal hak olan yasal parti faaliyetleridir. Seçim işbirliği, demokratik güç birliği veya ayrılıklar da buna dahildir.

Şiddet içermediği sürece ifade, toplanma, gösteri hakkı anayasal güvence altındadır. Dolayısıyla iddianame fikir hakkımı, ifade hürriyetimi, anayasal haklarımı suçlamaktadır.

Ayrıca bir gazeteci, araştırmacı-yazar olarak basın özgürlüğüm kısıtlanmıştır. Uzun tutukluluk bunun ifadesidir. TV’ye telefonla bağlanmak suçlaması da basın özgürlüğü ihlalidir. HDK’nin davetlisi olduğum göç paneli de bu kapsamdadır, suç sayılamaz.

160 günlük tutukluluk sürecinde çalıştığım iş yeri İlke TV’den uzak kaldım. Çok kritik haberleri yapamadım. Göç ve mülteci haberciliğine erişemedim. Dolayısıyla sadece bir gazeteci olarak ben değil, benimle birlikte haber sunmakla yükümlü olduğum izleyici ve okurlar da mağdur olmaktadır.

Hakikat ve adalet için beraatimi ve tahliyemi talep ediyorum.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.