• Ana Sayfa
  • Manşet
  • Seyit Rıza’nın idamının 88’inci yılı: Yüzleşme çağrısı

Seyit Rıza’nın idamının 88’inci yılı: Yüzleşme çağrısı

Seyit Rıza, Dersim Harekâtı sırasında Erzincan’a davet edilip, 5 Eylül 1937’de tutuklandı. 15 Kasım 1937’de yapılan yasa dışı bir mahkeme sonucunda, Elazığ Buğday Meydanı’nda Uşenê Seydi, Aliyê Mirzî Silî, Hasenê İvaîmê Qıjî, Hasen Ağa, Fındık Ağa ve Resik Uşen ile birlikte idam edildi.

Seyit Rıza’nın idamının 88’inci yılı: Yüzleşme çağrısı
Seyit Rıza’nın idamının 88’inci yılı: Yüzleşme çağrısı
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 15 Kasım 2025 11:08
  • Güncellenme: 15 Kasım 2025 11:26

15 Kasım 1937’de idam edilen Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezar yerleri, 87 yıl geçmesine rağmen hâlâ açıklanmadı. Hayodz Dzeğasbanutün sırasında Dersim’e sığınan Ermenilere sahip çıkan, Koçgiri Katliamı’na karşı durarak hükümete mektup yazan Seyit Rıza, Cumhuriyet’in baskıcı politikalarına boyun eğmediği için hedef haline geldi.

Seyit Rıza, Dersim Harekâtı sırasında Erzincan’a davet edilip, 5 Eylül 1937’de tutuklandı. 15 Kasım 1937’de yapılan yasa dışı bir mahkeme sonucunda, Elazığ Buğday Meydanı’nda Uşenê Seydi, Aliyê Mirzî Silî, Hasenê İvaîmê Qıjî, Hasen Ağa, Fındık Ağa ve Resik Uşen ile birlikte idam edildi.

‘Ayıptır, zulümdür, cinayettir’

Dönemin Emniyet Müdürü İhsan Sabri Çağlayangil, hatıratında Seyit Rıza’nın idam öncesi son sözlerini şöyle aktardı:

“Biz Seyit Rıza’yı aldık. Otomobilde benimle Polis Müdürü İbrahim’in arasına oturdu. Jeep, jandarma karakolunun yanındaki meydanda durdu. Seyit Rıza sehpaları görünce durumu anladı. ‘Asacaksınız’ dedi ve bana döndü: ‘Sen Ankara’dan beni asmak için mi geldin?’ Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyorum. Bana güldü. Savcı, namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi. Son sözünü sorduk, ‘Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz’ dedi. (…) Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti. ‘Evladı Kerbelayıh. Bı hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir’ dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağıyla tekme vurdu ve infazını gerçekleştirdi.”

Yaşı büyütülerek idam edildi

O dönemdeki kaynaklarda, 18 yaşından küçükler ve 65 yaşından büyüklerin ölüm cezası infaz edilmediği belirtilmesine rağmen, 74 yaşında olan Seyit Rıza’nın yaşı küçültülerek, 16 yaşındaki oğlu Resik Hüseyin’in yaşı büyütülerek idam edildi. “Beni oğlumdan önce asın” diyen Seyit Rıza’nın bu talebi kabul edilmedi ve oğlu gözleri önünde asıldı.

88 yıl sonra yüzleşme çağrıları sürüyor

Katliam ve katliam sonrasında yaşananlara dair çalışmalar yapan araştırmacı-yazar Cemal Taş, o dönemin gerçeklerinin halen karanlıkta bırakıldığını belirterek, devletin hem tarihsel hem de güncel sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini söyledi.

Cemal Taş yaşanan katliamların ardından devletin Dêrsim’in ileri gelenlerine yapmış olduğu çağrının sonucunda 72 kişinin devlet ile görüşmeye gittiğini hatırlattı.

Taş, “1937’ye gelindiğinde bakıyoruz ki Dêrsim’in ileri gelenlere yönelik bir çağrı yapıldı. Bunların hepsi kendi istekleriyle Elazığ’a kadar gidip orada devlet yetkilileriyle görüşmelerde bulunuyor. Kesin rakam elimizde yok. Devlet bunları sır olarak saklandığı için biz; ancak yerelden edindiğimiz bilgiler üzerinden konuşabiliyoruz; yaklaşık 70 bin kişi olduğu söyleniyor. ‘Sizinle görüşmemiz gerekiyor’ diye işte davet çıkarılıyor. Fakat oraya kendi isteklerine giden bütün aşiret liderleri orada tutuklandılar. Seyîd Rıza’nın da Erzincan’da yakalanması sonrası Seyîd Rıza da Elazığ’a nakledildi. Elazığ’daki yargılanmalar 1937’nin Kasım ayında tam da Atatürk’ün doğu ziyaretine seyahatine denk geldiği günde olması da aslında manidardır. Çünkü Atatürk Diyarbakır’a yaptığı seyahatti hem o günün medyasında yayın organlarında yer alan haberlere göre hem de o dönemin resmi yetkililerin anılarında gördüğümüz kadarıyla -mesela başta İsmet Sabri Çağlıyangil’in anılarında anlıyoruz ki- o gün Atatürk Elazığ’dadır” ifadelerini kullandı.

O dönem istihbarat subayı olan ve Harput’ta görev yapan biriyle yaptığı görüşmede Mustafa Kemal’in Harput’ta olduğu yönünde bilgi aldığını ifade eden Taş, “Onların aktardığına göre; Atatürk, Elazığ’da tren istasyonunda istirahate çekiliyor ve istirahat sırasında Abdullah Alpdoğan’la yaptığı görüşmelerde Dêrsim aşiret liderlerinin akıbetini soruyor. Alpdoğan da yargılanmaların hala devam ettiğini söyleyince Atatürk çok sert bir şekilde ‘bu işin derhal bitirilmesi gerektiğini’ söylüyor. Ve o gün alelacele bir tiyatral bir mahkeme kuruluyor. Hatta bugün dolaşımda olan fotoğraflardan da anlıyoruz ki mahkemede elektrikler kesik olduğu için araba farlarıyla ya da salonda lüks aletlerle yapılan aydınlatma sonrasında bir yargılanma yapılıyor” diye konuştu.

Mezar yerleri hala belli değil

Dêrsîm’de halen yüzlerce toplu mezar olduğunu hatırlatan Taş, “Seyîd Rıza ve arkadaşlarının mezar yerleri hala belli değil. Bir insan, bir insanın mezarından niye korkar yani? Yani bir devlet üç beş kişinin mezarından niye korkar? Dere kenarında ya da bir dağın doruğunda ya da bir nehir kıyısında hep bir toplu mezar yeri ve toplu katliam yeriyle karşılaşıyor. Sürekli siz bunlarla karşılaştığınız zaman yaşanmış acılarla sürekli yüzleşmiş oluyorsunuz. Dêrsim’in coğrafyasında yüzlerce toplu mezar yeri var. O kemikler hala açıkta, hala mağaralarda” dedi.

“Kardeşlik isteyen de benim, bir yüzleşme isteyen de” diyen Taş, “Bir rövanş alma duygusuyla değil; ama bundan sonrasına bu travmalar yaşanmasın. İnsanlar bu acıları yaşamasın. Bunun da bütün imkanlar ve şartlar da onların elinde. Eğer onlar da yaptıklarından dolayı bir dünyada örnekleri var. Yani otoriteler kalkıp özür diliyor. Devletlerde, kurumlarda süreklilik vardır. O dönemde yapılmış diye bu dönemde yönetici olan insanlar kendisini bundan sorumlu hissetmek durumundadır. Kendini ondan sorumlu tutmama gibi bir lüksü olamaz” diye konuştu. (MA)