Türkiye’de sosyal medya platformlarında son dönemde yaşanan tartışmalar, ırkçılığın dijital mecralarda nasıl hızla yayıldığı tartışmalarını beraberinde getirdi.
Profesör Bengi Başer’in X hesabından yaptığı paylaşım, bu konuyu gündeme taşırken, konu üzerine yapılan akademik çalışmalar ve güncel raporlar, sosyal medyanın ırkçılığı sadece yaymakla kalmayıp, algoritmik yapılarıyla da güçlendirdiğini bulguladı.
Başer’in “insan alt türleri” ifadesini içeren ve “Hırtlar Vadisi” görseliyle desteklenen paylaşımı, Kürtlere yönelik ırkçı bir saldırı olarak yorumlandı ve büyük tepki çekti.
Bu gelişme, sosyal medyadaki paylaşımların yarattığı etkileşimlerin ırkçılığı yükselttiği sorusunu gündeme getirirken, uzmanlar algoritmaların, yankı odalarının ve viral mekanizmaların rolünü vurguluyor.
Başer’in paylaşımı, 24 Ağustos 2025’te X platformunda yapıldı. Görselde, “Hırtlar Vadisi” yazan bir karikatürle birlikte, “Sokak hayvanlarını yok etmek için harcadığınız enerjiyi, şu insan alt türlerini ıslah etmek için harcasanız ya!.. #KatliamYasasınaHayır” notu düşülmüştü. Bu ifade, sokak hayvanları yasasına eleştiri olarak sunulsa da, “hırt” kelimesi ve kullanılan görsel etnik bir hakaret olarak tepki topladı.
Başer, tartışma sonrası Sputnik Türkiye’ye verdiği demeçte, “Hiçbir ırk ya da insanın düşmanı değilim, tek düşmanım kötüler” diyerek savunmada bulundu.
Ancak, paylaşımın silinmemesi ve etkileşimlerin artması, sosyal medyanın ırkçı içeriği nasıl normalleştirdiğini gösteriyor. X’te yapılan aramalarda, paylaşım etrafında dönen tartışmaların 15 binden fazla etkileşim aldığı görülüyor.
Sosyal medya ırkçılığı Başer ile sınırlı değil
Sosyal medyada ırkçı ya da dezavantajlı sosyal grupları hedef alan ofansif paylaşımlar, Bengi Başer ile sınırlı değil.
Geçtiğimiz günlerde Prof. Dr. İlber Ortaylı, ‘Su savaşları’ başlıklı köşe yazısında, Fırat ve Dicle havzasında boşalan köylere Uygurlu çiftçiler ile Kırgız hayvancıların doldurulması gerektiğini söyledi. Ortaylı, bu ifadelerle, sosyal medya ırkçılığı bağlamında Bengi Başer’in ‘biyolojik’ ırkçı yaklaşımına, sürgünü telkin eden ‘demografik’ bir boyut ‘kazandırdı.’
Geçtiğimiz yılın sonlarında, 29 Aralık 2024’te ise gazeteci Felat Bozarslan, Türkiye Gazeteciler Federasyonu (TGF) Yüksek İstişare Kurulu üyeliğinden, Federasyon’un, “WhatsApp grubunda Kürtleri hedef alan, hakaret içerikli, ayrıştırıcı ve ırkçı ifadeler içeren paylaşımlar” nedeniyle istifa ettiğini duyurdu.
Yine geçtiğimiz aylarda Diyarbakırlı Master Chef yarışmacısı Rojbin Baran, Amedspor’u sosyal medyada takip ettiği için ırkçı saldırılara maruz kaldı.
Amedspor da ayrıca, dönem dönem sosyal medyadan ırkçı saldırılarla karşı karşıya kalıyor.
Ermeniler ve özellikle son yıllarda bölgedeki çatışma ve savaşların mağduru olarak ‘Suriyeliler’ parantezinde göçmenlere de sosyal medyada ırkçı saldırılar söz konusu.
Sosyal medyada mültecilerin cinayet, hırsızlık, taciz ve ‘terör’ gibi başlıklarla ilişkilendirilmesi, ekonomik sorunların sorumlusu olarak gösterilmesi, mültecilere yönelik önyargıları ve düşmanlığı artırıyor.
Bu söylemler özellikle Suriyeli mültecileri hedef alıyor ve toplumda demografik tehdit olarak algılanmalarına yol açıyor.
Hrant Dink Vakfı’nın araştırması, sosyal medyada Suriyelilere yönelik nefret söylemlerinin yaygın olduğunu ve bu söylemlerin genelleme ve çarpıtma yoluyla yayıldığını ortaya koyuyor. Örneğin Korkusuz adlı gazete Temmuz 2019’da, “Türkiye’de Suriyeliler denizin keyfini böyle çıkarıyor” başlığıyla paylaştığı bir fotoğrafın, aslında Suriyeli bir mülteciye ait olmadığı ortaya çıkıyor. Ancak sosyal medyanın algoritma ve viralite özelikleri nedeniyle ilgili paylaşım çoktan binlerce etkileşim almış oluyor.
Deniz içerisinde nargile içen bir genci gösteren söz konusu fotoğraf, o dönemde bazı diğer medya kuruluşlarına bağlı olanlar da dahil, 4 bin sosyal medya hesabı tarafından paylaşıldı.
Sosyal medyada yer alan iddiaları araştıran teyit.org sitesi, söz konusu fotoğrafta görülen kişinin Suriyeli bir mülteci değil, Erzin Soylu isimli bir Türk genci olduğunu bildirdi.
Fotoğrafın sahibi Erzin Soylu da, Twitter hesabından yaptığı açıklamayla görselde bulunan kişinin kendisi olduğunu belirtti.
Önyargılı veri ve öneri sistemleri
Sosyal medya platformlarının algoritmaları, yapısal olarak kullanıcı etkileşimlerine (beğeni, paylaşım, yorum) dayalı olarak içerikler öneriyor.
Ancak, bu sistemler eğitim verilerindeki önyargılardan etkilenerek ırkçı içeriği çoğaltıp yaygınlaştırabiliyor.
Safiya Noble’ın, 2018 tarihli “Algorithms of Oppression” kitabında vurguladığı gibi, arama motorları ve sosyal medya algoritmaları, “beyazlık” (whiteness) odaklı veri setleriyle eğitiliyor ve siyah veya azınlık gruplarını stereotiplere indirgiyor.
Örneğin, Google’da “Black girls” araması pornografik sonuçlar verirken, benzer aramalar beyaz gruplar için nötr kalıyor.
Akademik bir derleme olan Matamoros-Fernández ve Johan Farkas’ın 2021 tarihli “Racism, Hate Speech, and Social Media: A Systematic Review and Critique” makalesinde, 100’den fazla çalışmanın incelenmesiyle, algoritmaların ABD merkezli platformlarda (Facebook, Twitter) ırkçı nefret söylemini %500’e varan oranda artırdığı belirtiliyor.
Makale, algoritmaların coğrafi çeşitliliği yok saydığını ve ABD dışındaki ırkçılık formlarını (örneğin Türkiye’deki etnik ayrımcılık) yeterince ele almadığını vurguluyor.
Makaledeki ana bulgulardan biri olan viralite sayesinde ise, Bengi Başer’ın paylaşımında olduğu gibi, ırkçı içerikteki herhangi bir post, kısa sürede binlerce kişiye ulaşıyor.
Viralite, aynı zamanda sosyal medyanın ırkçılığı “normalleştirme” eğilimini güçlendiren bir tehlike olarak belirginleşiyor.
Brookings Institution’ın 2021 tarihli “Combating Racism on Social Media” çalışması, algoritmaların “stereotipleştirme” yoluyla ırkçılığı %40 oranında artırdığını belirtiyor.
Örneğin, Twitter’da siyah kullanıcıların tweetleri %1.5 kat daha fazla “ofansif” olarak işaretleniyor, bu da sansürlenmelerine yol açıyor.
Etkileşimlerin hızla yayılması ve toplumsal etkisi
Sosyal medya algoritmaları kullanıcıların benzer içeriklere yönlendirmesiyle oluşuyor. Bu konuda yapılan akademik çalışmalar ve raporlar, kullanıcıların önyargılı ve “ofansif” içerikleri daha fazla paylaştığı, algoritmanın bunu “ilgi” olarak algıladığı ve benzer içerikleri önerdiğini ortaya koyuyor.
Bulgular, platformların ırkçılığı “topluluk normu” haline getirdiğini gösteriyor.
Sosyal medya platformlarının kullanıcıların ırkçı davranışlarını araştıran bir başka makalede 56 milyon tweet analiziyle, ırkçı içeriklerin %2.2 kat daha fazla yayıldığı bulgulandı.
Bengi Başer’in paylaşımında görüldüğü gibi algoritma ve viralite yoluyla ırkçı ya da ofansif içerikteki bir paylaşım hızla yayılıyor. Bu da sosyal medyanın ırkçılığı yükseltme potansiyelini somutlaştırıyor.
Bu konudaki akademik araştırmalar ve raporlar, coğrafi çeşitliliğin eksikliğine, dezavantajlı grupların yeterince pozitif ayrımcılık görmemesine ve içerik moderasyonunun yetersizliğine dikkat çekerken, sosyal medyanın “demokratik” rolünün azalma tehlikesine dikkat çekiyor.