Sosyalist yazar ve çevirmen ve doktor Sevim Belli, 100 yaşında yaşamını yitirdi. 100 yaşında İstanbul’da hayatını kaybeden Sevim Belli Türkiye sosyalist hareketinin önemli isimlerinden biriydi.
1925’te İstanbul’da doğan Belli , uzun yıllar boyunca sosyalist mücadelenin içinde yer aldı. Sevim Belli bu yanıyla, işçi sınıfı mücadelesi ve kadın hareketinde de belirginleşerek, Türkiye sosyalist hareketinin önemli figürlerinden biri oldu.
Gençlik yılları ve politikleşmesi
Sevim Belli, doktorluk mesleğine adım attıktan sonra hayatının yönünü sosyalist idealler doğrultusunda şekillendirdi. Eğitimli bir kadın olarak, dönemin baskıcı koşullarında bu idealler çerçevesinde kimliğini korumayı başardı. Gençlik yıllarında sosyalist düşüncelerle tanışan Belli, bu idealleri hayatının merkezine yerleştirdi ve o yaşlardan itibaren sosyalist hareketin içinde yer aldı.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra eğitimi için ABD’ye giden Sevim Belli, ardından bu alanda uzmanlık eğitimini sürdürmek için Paris’e geçti.
Sevim Belli’nin siyasi yolculuğu, 1951 yılında Berlin’de katıldığı 3’üncü Dünya Gençlik ve Öğrenci Festivali ile önemli bir dönüm noktasına ulaştı. Burada ünlü şair Nâzım Hikmet ile tanışan Belli, Türkiye Komünist Partisi (TKP) ile bağlarını güçlendirdi ve parti için hem yurtiçinde hem de yurtdışında faaliyet yürüttü. Ancak bu faaliyetleri, dönemin siyasi atmosferinde bedel ödemesine neden oldu. 1951’de gerçekleşen “51 Tevkifatı” olarak bilinen operasyonda* TKP Merkez Komitesi üyeleriyle birlikte gözaltına alındı ve Şefik Hüsnü Değmer, Zeki Baştımar, Reşat Fuat Baraner, Mehmet Bozışık, Halil Yalçınkaya ve Mihri Belli gibi isimlerle birlikte tutuklandı.
Hapishane yılları, evlilik ve yasaklar
Sevim Belli, hapishane yıllarında, 1957’de TKP’nin önde gelen isimlerinden Mihri Belli ile evlendi. Bu evlilik, sadece kişisel bir birliktelik değil, aynı zamanda ortak bir mücadele yoldaşlığının da simgesiydi. Ancak komünist oldukları gerekçesiyle hüküm giyen doktorların mesleklerini icra etmesi yasaklanınca, Sevim Belli’nin Türkiye’de doktorluk yapma hakkı elinden alındı.
Bu nedenle 1964 yılında ailesiyle birlikte Cezayir’e yerleşerek burada doktorluk yaptı.
1966’da Türkiye’ye dönen Belli, 12 Mart 1971 muhtırasının ardından tekrar gözaltına alındı ve üç yıl cezaevinde kaldı. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra ise bir kez daha yurtdışına çıkmak zorunda kaldı.
Hayatının farklı dönemlerinde yaşadığı sürgün yılları, Sevim Belli’nin sosyalist düşünceye olan bağlılığını daha da pekiştirdi.
Sosyalist düşün dünyasına entelektüel katkıları
Odak Dergisi, Sevim Belli’nin ölüm haberini şu sözlerle duyurdu:
“Fedakarlığı, mücadele azmi, insan sevgisi, umudu ve direngenliği ile bilinen Sevim Belli’nin cenazesi ile ilgili ayrıntılı bilgi verilecektir.”
Evrensek Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakkı Özdal, Belli’nin çevirileriyle birçok insanın sosyalist ideolojiyle tanıştığını belirterek, “Onun çevirdikleriyle başladık okumalara, bizim kuşağın üzerinde emeği çok büyüktür. Çınarımız Sevim Belli’yi saygıyla uğurluyoruz.” dedi.
Karikatürist Tuncay Akgün, onun sosyalist hareket içindeki tarihî rolüne vurgu yaptı ve “Türkiye devrimci hareketinin 100 yıllık çınarı Sevim Abla’yı kaybettik. Çok üzgünüm” dedi.
Özlem Gümüştaş, Sevim Belli’nin “Boşuna mı Çiğnedik” kitabından alıntı yaptı. “Bu yolu hep bilinçle, nereye gittiğini asla unutmadan çiğnedim. Kesinlikle boşuna çiğnemiş olamam.”
Özgül Saki ise Belli’nin vefat haberinin kendisini derinden üzdüğünü belirterek, “Sevim Belli dün gece aramızdan ayrılmış, çok üzgünüm. Devri daim olsun” dedi.
Sevim Belli Belli’nin vefatının ardından İstanbul Tabip Odası bir taziye mesajı yayımladı: “İstanbul Tıp Fakültesi mezunlarından, sosyalist, yazar, çevirmen, üyemiz Sevim Belli’nin vefatını büyük bir üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız.”
Sevim Belli’nin Türkçeye çevirdiği kitaplar
- Karl Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Sol Yayınları
- Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları (Ekim 2005)
- Charles Darwin, İnsanın Türeyişi, Onur Yayınları (Haziran 2002)
- İbn-i Haldun, Mukaddime (3 cilt), Onur Yayınları (Kasım 2011)
- Karl Marx, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, Sol Yayınları
- Karl Marx, F. Engels, Anarşizm Üzerine, Sol Yayınları
- Karl Marx, F. Engels, Alman İdeolojisi [Feuerbach], Sol Yayınları
- Karl Marx, F. Engels, Fransa’da Sınıf Savaşımları 1848- 1850, Sol Yayınları
- Karl Marx, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, Sol Yayınları
- Karl Marx, Ücretli Emek ve Sermaye, Sol Yayınları
- F. Engels, Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, Sol Yayınları
- Vladimir İlyiç Lenin, Materyalizm ve Ampiryokritisizm, Sol Yayınları
- Georges Politzer, Felsefenin Başlangıç İlkeleri, Sol Yayınları
- Zubritski Mitropolski, İlkel, Köleci ve Feodal Toplum Kapitalist Öncesi Biçimler, Sol Yayınları
- Zubritski Mitropolski, Kapitalist Toplum, Sol Yayınları
- 51 Tevkifatı
1950 seçimlerinde ezici bir oy yüzdesiyle Demokrat Parti iktidara gelmişti. Bu dönemde Demokrat Parti’nin dış politikadaki en büyük hedeflerinden biri Türkiye’yi NATO’ya sokmaktı. Demokrat Parti, tek parti döneminin alışkanlığıyla içerde yoğun bir anti-komünist politika izlerken, Soğuk Savaş koşullarında ABD’den dünyaya yayılan anti-komünist politikayla uygun bir biçimde Batı dünyasına entegre olma çabasındaydı.
Sevim Belli’nin İstanbul’da Marsilya’ya gidecek gemiye binerken gözaltına alınıp Sirkeci’deki Sansaryan Han’a getirilmesiyle ’51 Tevkifatı’ denilen TKP’ye yönelik büyük operasyon başladı. Operasyon kapsamında Türkiye Komünist Partisi’nin Merkez Komitesi üyeleri; Dr. Şefik Hüsnü Değmer, Zeki Baştımar, Reşat Fuat Baraner, Mehmet Bozışık, Halil Yalçınkaya ve Mihri Belli tutuklandı ve ardından 187 kişiyi buldu.
Tutuklamalar devam ederken parti üyeleri arasında ‘asker kişiler de var’ diyen Demokrat Parti’nin çıkardığı özel bir kararnameyle, Sansaryan Hanı’ndaki İstanbul Emniyet Müdürlüğü Birinci (Siyasi) Şubesi’nin hücreler bölümünü “Ankara Garnizon Komutanlığı 2 No’lu Askeri Ceza ve Tutukevi’ne” çevirmiş ve bütün tutuklular buraya konuldu. İşkenceli sorgular, Komünist Masası görevlisi polisler ve asker sorgucular tarafından yapıldı. Emniyet Müdürlüğü’nde işkence yaptıran askeri sorgu hâkimi aynı zamanda mahkemede savcılık makamında da görevlendirildi. İki yıl boyunca burada işkence gören ve işkence tehdidi altında yaşayan tutuklular, daha sonra Merkez Kumandanlığı’nın Harbiye’de bulunan Ceza ve Tutukevi’ne nakledildi ve yargılamalar burada gizli celselerle sürdürüldü.