• Ana Sayfa
  • Manşet
  • ‘Sosyalizm Yeniden’ konferansının ikinci gününde ortak mücadele vurgusu

‘Sosyalizm Yeniden’ konferansının ikinci gününde ortak mücadele vurgusu

“Sosyalizm Yeniden” konferansında konuşan Meral Danış Beştaş, “Savaş, yoksulluk, milliyetçilik ve dinselleştirme politikalarına karşı; emek, eşitlik, ekoloji ve kadın özgürlüğü temelinde yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacımız vardır” dedi.

‘Sosyalizm Yeniden’ konferansının ikinci gününde ortak mücadele vurgusu
‘Sosyalizm Yeniden’ konferansının ikinci gününde ortak mücadele vurgusu
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 9 Kasım 2025 19:21
  • Güncellenme: 9 Kasım 2025 19:24

Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) düzenlediği “Sosyalizm Yeniden” konferansı 2’nci gününde İstanbul Eyüpsultan Belediyesi Kültür Merkezi’nde devam etti. İkinci günün ilk bölümünde “Sosyalizm için Kurucu Perspektifler” ana başlığında sunumlar yapıldı.

İlk oturumda ana başlık altında “Sosyalizm Mücadelelerinde Kadın Özgürlük Yaklaşımları” konusunda sunumlar yapıldı. Bu başlıkta Sosyalist feminist Semiha Arı, Özgür Kadın Hareketi aktivisti Sebahat Tuncel, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Sezin Uçar sunumlar düzenledi.

Semiha Arı, kadınların kurtuluşuna dair yürütülen tartışmalarda kadın emeğinden kimin fayda sağladığı sorusunun belirleyici olduğuna dikkat çekerek, “Evdeki erkek kadının emeğine el koyar. Beni fabrikadaki sömürüden kurtarıp evdeki emek sömürüsünden kurtarmayacak bir kurtuluş ideolojisi olamaz. Bunu görmeyen bir mücadele kadınların ev içindeki patriyarkal ilişkiler ve baskılardan kurtulmasını garanti etmiyor. Tabi ki kapitalizme karşı mücadele edeceğiz. Ancak bizim erkeklerden sermayeden devletten bağımsız örgütlenmemiz gerekiyor. Kadınların ev içindeki emeği sadece kapitalizme, yeniden üretimle kapitalizme kar sağlayan bir yerde değil” diye konuştu.

 Kadın devrimi

Ardından Sezin Uçar, kadın devriminin toplumsal devrimle iç içe geçtiği bir kadın özgürlük mücadelesi programına sahip olduklarını belirterek, “Ataerkinin tüm maddi ayakları ile tamamen ortadan kaldırılmasını içeren, özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasını içeren bir program. Emperyalist küreselleşme dönemi kapitalizmle ataerkinin uyumu meselesinde içinden geçtiğimiz dönem ne söylüyor? Kadının üretim süreci içerisinden koparılıp alınmasın durumu söz konusu değil. Kapitalizmle ataerki arasında hem bir uyum hem bir çelişki var. İçinden geçtiğimiz dönemde kadın kazanımlarının artık taşınamaz noktaya geliyor. Biz bunu burjuva ailenin, erkek egemenliğin bir krizi olarak da tanımlıyoruz. Bu yıl ardından önümüzdeki 10 yıl aile yılı ilan edildi. Kadın özgürlük mücadelesinin geldiği düzey erkek egemenliği krize sokuyor” ifadelerini kullandı

 ‘Kastik katil’ vurgusu

Sebahat Tuncel, Abdullah Öcalan’ın devlete dair tespitlerini hatırlatarak, “Kadınlar olarak erkek-devlet şiddeti diyoruz ve burada da devlet gerçeğini ortaya çıkarma ihtiyacımız var. Engels de, proletaryanın devlet iktidarını ele geçireceğini ve devleti sönümlendirip ortadan kaldıracağını söyler. Yüzlerce yıl devleti olmayan bir toplum gerçeği yaşandı. Devletli olmayan toplum tarihi aslında kadın tarihi. Kürt kadın hareketi olarak ilk eşitsizliğin kadın-erkek arasında olduğunu söylüyoruz. Yani kadının emeğine el koyulması ve kadının kapatılması. Kastik katil denilen, şiddet aracını elinde bulunduran, örgütlü kesim kendisi sınıfları şekillendirdi. Komünal yaşam tarihte vardı, eşitti ve esas sorun bunun ortadan kaldırılmasıyla oldu. Bu zamanla birçok şeyi yarattı. Emeğine el koydu, bedenine el koydu, işgali geliştirdi ve yeni bir ekonomi modeli geliştirdi. Kadınlar sistem içinde bu durumu kabul etmiyor ve direniyorlar. Sistemler çürüme, yozlaşma ve yetememe yeni bir arayışa yol açıyor. Görünmez emek üretene kadınların dışlanmasını en iyi Rosa Lüksemburg tahlil ediyor. Kapitalist emek ancak kendisini kapitalist olmayan emek üzerinden var edebilir. Asıl birikimi kapitalist olmayan emek üzerinden. kapitalizmdeki cinsiyetçi iş bölümü kadını toplumsal yaşamın da dışına itiyor. Kapitalizmle birlikte bu çok daha derinleşen bir noktada devam ediyor. Kadınlar bu sisteme karşı hep mücadele etmiş. Bu sistemin her boyutunu reddetmek gerekiyor” dedi.

 Ekoloji ve sosyalizm mücadelesi

“Sosyalizm ve Ekoloji” başlığında ise Ekolojistler Reha Alpay ve Beyza Üstün sunumlar yaptı. Alpay, mega kentlerin ihtiyaçları doğrultusunda işçi sınıfının sürekli bir çalışma zorunluluğu içinde kaldığını ifade ederek, “Tüm bunlara karşı sanayi devrimi öncesi olduğu gibi temel ihtiyaçlara yürüme mesafesinde kentler kurulmalı. Ademi merkeziyetçi anlayışla kurulacak bu kentler insanların yaratıcılığının önünü açarak ekolojik bir yaşamın önünü açabilir. Büyük kentleri yeniden örgütlemek gerekiyor. İklim krizini aşacak ekolojik bir toplum için başka bir imkanımız yok” diye konuştu.

Beyza Üstün ise “Hep beraber bugün dünyanın üzerinde herhangi bir yerde öz-savunmalarla yükselen ekoloji mücadelelerine, eğer ekoloji politik bir bakış açısıyla bakıyorsak sistemin hangi anlayışına karşı mücadele ettiğini iyi analiz etmemiz gerekiyor” dedi.

 ‘Yapısal kriz’

“Sosyalizm ve Enternasyonalizm” başlığında Marksist Teori Dergisi Yazarı Hasan Polat, Birleşik Devrimci Parti Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşçı ve Ertuğrul Kürkçü sunumlarını gerçekleştirdi. Dünyadaki enternasyonal örgütlenmelerini geçmişten bugüne tarihsel olarak aktarımını yapan Hasan Polat, “Emperyalist savaşta kendi burjuvazilerinin yanında anayurt savunusu anlayışı ile enternasyonalin yenik düştüğünde Lenin yeni bir enternasyonalin temellerini attı. Komünist enternasyonal tamamıyla sıkı devrimci, belirli devrimci koşullara bağlanmış partilerden oluşuyordu. Komün form sonrası enternasyonal mücadele, savaşa karşı bir hareket olarak şekillenmiştir. 89-91 dönemeci büyük bir yapısal kriz olarak bütün sosyalist hareketin önüne serilmiş oldu. Bugün bakımından enternasyonal mücadele bu yapısal krizlerin ışığında gelişiyor” diye konuştu.

 ‘Neoliberal sistem durma noktasında’

Gamze Taşçı, devrimci hareketlerin daha otonomcu ve sınıf dışı örgütlenmelere yöneldiği bir dönemde enternasyonallerin tartışıldığına dikkat çekti. Gamze Taşçı, “Bugün hala bütün ilişkiler, paylaşım savaşları, işçi sınıfı üzerindeki sömürü, burjuva sınıfın azami kar hırsıyla oluşturduğu dinamikler. Türkiye 68 devrimci gençlik kuşağı, ardından 78 hareketini bastırmak için 80 darbesinin geldiğini görüyoruz. Her sistem gibi neoliberal sistem de kapitalizm için durma noktasına geldi, egemenler dünya üzerindeki sömürülerini sürdürebilmek adına yeni bir arayış içindeler” dedi.

‘Ortaklaşmaya programımız işaret etmelidir’

Ertuğrul Kürkçü, bütün tarihsel ve güncel süreçte ifade edilen fikir ayrılıklarını aşmanın mümkün olduğunu ifade ederek, sözlerine şöyle devam etti: “Mücadele güçlerinin kapitalizme karşı bir araya gelecekleri asli misyona odaklanmak, açısından ortaklaştığımız yere ideolojimiz değil programımız işaret etmelidir. Yeni enternasyonal; küresel güney ve küresel kuzeyin çoklu mücadele güçleri ve özgünlükleri, farklı çatışma sebepleri göz önüne almalı. Sömürgeciliğin sona ermesi yalnızca bölgelerin bağımsızlığı değil. Sömürgeci devletlerin uzun vadeli varoluşsal bir ayaklanma olarak yeniden yorumlamanın imkanı var.”

 Mücadele olanakları

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek, “Sosyalist Hareketin Birleşik Mücadele Deneyimleri ve İmkanları” başlığında sunumunu gerçekleştirdi. Savaş devam ettiği sürece gelişen ırkçılıkla ve PKK karşıtlığı üzerinden mücadele olanaklarının daraldığını ve mevcut sürecin yeni potansiyeller için ön açıcı olduğunu ifade eden Çiçek, “Sermayenin her yere saldırdığı, ekolojik yıkım yarattığı, gezegenin sonunu hesaplamaya başladığımız dönemde Türkiye’de birleşik mücadele olanaklarını  görmeliyiz. Ekolojik mücadele veren köylüler, o düşmanlıkla karşılaşan kitleler düşmanı da somutlaştırıyor. O karşılaşmada sosyalistlerin nasıl bir kitlesel mücadele yürüteceğini de öngörüyor. Yoksulluk, mezhepçilik, patriyarka da yeni dönemin olanaklarını fark etmemiz gerekiyor. Bu mücadele başlıklarını sadece refleksif, itiraz edeceğimiz başlıklar olarak değil yeniden kendimizi kuracağımız alanlar olarak görmek zorundayız. Milyonlar AKP’den kurtulmak istiyor. Bu kurtuluş arayışını bütün o toplumsal politik mücadelemizi AKP karşıtlığına sıkıştırmayan bir yeteneği de göstermemiz gerekiyor. Sermayeye, maden şirketlerine karşı AKP’ye gönül verenlerin de bu düzenden rahatsızlık duyduğunu görmeliyiz. Türkiye’de her toplumsal kesime ulaşacağımız, çelişki alanında ortaklaşacağımız çok şey var. Dünya sadece emperyalistler için küçük değil, biz ezilenler için de küçük. Dünyanın sınırları delik deşiktir. Öyle bir delinmiştir ki binlerce göçmenin ölü bedeni nerede belli değil.  İnsanlar yeni bir ülke için de ölümü göze alıyor. Sınırlar bu yönüyle de aşılabiliyor” ifadelerini kullandı.

Sunumların ardından konferans forum ile devam etti.

Meral Danış Beştaş: Savaşa karşı toplumsal sözleşmeye ihtiyacımız var

Konferansın kapanış konuşmasını HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş gerçekleştirdi.

İnsanlığın tarihi bir dönüm noktası içerisinde olduğunu ifade eden Meral Danış Beştaş, “Kıyasıya savaşların yaşandığı, bununla beraber iklim krizi, gıda krizi, yoksulluk, susuzluk gibi insanlığı bekleyen felaketlerin alarm verdiği bir çağdayız. Kapitalizmin yok ettiği dünyayı yeniden doğurma eğilimi, yalnızca bu coğrafyada değil; savaş ve yıkımların yaşandığı bölgelerle sınırlı kalmadan, refahın görece daha yüksek olduğu yerlerde de kendini göstermektedir. New York’un göbeğinde, sosyalizm kelimesinden dahi korkan insanlar, bir sosyalisti belediye başkanı seçmiştir. Çünkü insanlık ailesi, yoksullukta, açlıkta, geleceksizlik kaygısında ortaktır. Yıllardır Ortadoğu’da insanlık ailesi, eşitsiz yaşam koşullarının, açlığın, yoksulluğun da ötesinde, kanlı katliamların hedefi olmuştur. Kan ve barut kokusu yaşamlarımızı çalmıştır. Elbette bu ölüm ve yok oluşa sürüklenen dengelerin değişmesi gerekiyordu. Ve bir kelebeğin kanat çırpışındaki hafiflikte dahi olsa, adım adım örülen gelişmeler söz konusu oldu” dedi.

‘Denklem halkar lehine dönmüştür’

Türkiye’nin de söz konusu gelişmelerden bağımsız olmadığını belirten Meral Danış Beştaş, “Abdullah Öcalan’ın mevcut zeminde yeşertmeye çalıştığı paradigma değişikliğinin konuşulduğu bir düzlemde olduğumuz, herkesin malumudur. ‘Sosyalizm Yeniden’ şiarı, hem Cumhuriyetin 2’nci Yüzyılı tartışmalarına hem de yeni paradigma meselesine tam anlamıyla denk düşmektedir. Biz sosyalistler, yönünü solda görenler için, Cumhuriyetin bu yüzyılını yeniden çizmek ve yeni paradigmayı birlikte yazmak, birlikte yaratmak mümkündür. Tarih toplumlara her zaman fırsatlar sunmaz; ancak biz bugün, tarihin o fırsat eşiğinde durduğumuzu biliyoruz. Geçmişin birikimini bu eşiğe yerleştirmek ve elimizi taşın altına koymak, tarihsel sorumluluğumuzdur. Bu tarihi sürecin önemine ve manasına uygun bir biçimde toplandığımız ve birikimlerimizi paylaştığımız iki günlük konferansımızda, halkların barış, özgürlük ve eşitlik mücadelesine dair yürüttüğümüz tartışmalar, denklemin halklar lehine döndüğünü de göstermiştir. Bu denklem, bizlere, harekete geçmenin ve demokratik bir cumhuriyet idealini yaşama geçirmenin vakti olduğunu söylemektedir” ifadelerini kullandı.

‘Toplumsal sözleşmeye ihtiyaç vardır’

Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği demokratik toplum paradigmasının, sosyalizmin yalnızca bir devlet biçimi değil, toplumun kendi kendini örgütleme biçimi olduğunu da hatırlattığına dikkat çeken Meral Danış Beştaş, “Demokratik modernite, kapitalist modernitenin yıkıcı, doğa ve toplum düşmanı karakterine karşı; halkların, kadınların, inançların ve kültürlerin özgür bir ortak yaşam modelidir. Bu nedenle demokratik toplum sosyalizmi, bizim için yalnızca bir siyasal proje değil, bir yaşam biçimi, bir etik duruş ve bir ortak özgürlük tahayyülüdür. Komünalist ekolojiyi, komünist anarşizmin özgürlükçü ruhuyla ve Marksizmin sınıf ve kapitalizm analizleriyle birleştiren; devletsiz ama örgütlü bir toplum projesi, tam da Abdullah Öcalan’ın demokratik toplum sosyalizminin ifadesidir. Doğanın tükenişe geçtiği, tabii felaketlerin ardının arkasının kesilmediği, insanlığın büyük bir buhranın tam ortasında bulunduğu çağımızda sosyalizm, kurtuluşun da adıdır. Türkiye’de ve bölgede sosyalizmi yeniden düşünmek, halkların kardeşliği, Kürt sorununun demokratik çözümü ve toplumsal barışın yeniden inşası anlamına gelir. Savaş, yoksulluk, milliyetçilik ve dinselleştirme politikalarına karşı; emek, eşitlik, ekoloji ve kadın özgürlüğü temelinde yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacımız vardır” diye konuştu.

‘Sosyalizm bugünün devrimci görevidir’

Demokratik toplum sosyalizminin halkın iradesini merkeze alan bir özgürlük çizgisi olduğuna vurgu yapan Meral Danış Beştaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Komünler, meclisler ve kooperatiflerle halk kendi yaşamını kurar. Bu model yalnızca bir yönetim biçimi değil, ahlaki bir duruştur; sömürüsüz, eşitlikçi ve özgür bir yaşamın ifadesidir. Barış da ancak bu toplumsal zeminde kalıcı hale gelir. Biz barışı masa başında değil, sokakta, tarlada, okulda, evde halkla birlikte inşa edeceğiz. Barış, sadece silahların susması değil; sömürünün, yoksulluğun ve inkârın sona ermesidir. İşte tam da bu çağda, sosyalizm insanlığın özgürlük yanıtıdır. Sosyalizm; yıkıcı piyasa aklının, tekno-faşizmin ve ataerkil tahakkümün karşısında, dayanışmayı, eşitliği ve demokratik toplumu yeniden kurmanın adıdır. Bugün sosyalizmde ısrar, insanlığın geleceğini kurtarma iradesidir. Biz biliyoruz ki barbarlığa karşı sosyalizm, yalnızca bir ekonomik proje değil, insan onurunun yeniden inşasıdır. Komünler, meclisler, kooperatifler; halkın kendi kaderini eline aldığı alanlardır. Bu, yalnızca Kürt halkının değil, bütün halkların özgürlük ufkudur. Biz, umutsuzluk çağında bile umudu örgütleyen bir halkız. Bugün burada toplanmamızın anlamı, sadece tartışmak değil; yeni bir yüzyılın kurucu bilincini birlikte büyütmektir. Marx’ın hayal ettiği, Rosa’nın uğruna can verdiği, Lenin’in örgütlediği, Bookchin’in teorileştirdiği ve Öcalan’ın demokratik toplum paradigmasıyla halkların yaşamına yeniden kazandırdığı sosyalizm, artık bir gelecek ütopyası değil, bugünün devrimci görevidir.” (MA)