20 Temmuz 2015’te Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde gerçekleştirilen bombalı saldırının üzerinden 10 yıl geçti. 33 genç hayatını kaybetti, 100’den fazla kişi yaralandı. Katliam, Türkiye’nin iç ve dış politikasında önemli bir kırılma noktasıydı. Aradan geçen yıllara rağmen saldırının arkasındaki tüm sorumlular ortaya çıkarılmadı, adalet tam anlamıyla sağlanamadı.
Suruç Katliamı, sadece can kaybı açısından değil, Türkiye’de barışa dair umutların kırıldığı, siyasal kutuplaşmanın derinleştiği bir dönemin simgesi olarak tarihe geçti.
Katliam, Türkiye’nin iç siyasetinde ve Suriye politikasında çok boyutlu bir kriz dönemine denk geldi. Suriye’de 2011’de başlayan iç savaşın ardından, IŞİD’in bölgede güç kazandığı ve Kürt güçleriyle çatışmaların yoğunlaştığı bir süreç yaşanıyordu. Özellikle Kobani’deki direniş, tüm dünyada dikkat çekerken, Türkiye bu gelişmelere mesafeli durdu. Kobani’de kazanılan her mevzi Ankara tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak görülmeye başlandı.
Aynı dönemde Türkiye içinde de siyasi zemin oldukça hareketliydi. 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP, yüzde 13 oy alarak barajı aştı ve Meclis’te 80 milletvekili ile temsil edilme hakkı kazandı. Bu sonuç, AK Parti’nin tek başına iktidarını sona erdirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlık sistemi hedefi zora girdi. HDP’nin yükselişi iktidar çevrelerinde “siyasal tehdit” olarak tanımlandı.
Tüm bu gelişmelerin ortasında, çözüm süreci fiilen sona ermişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet, giderek güvenlikçi bir çizgiye yönelmişti. Suriye sınırında faaliyet gösteren IŞİD hücrelerinin bilindiği, özellikle Gaziantep merkezli “Dokumacılar” grubunun istihbaratın radarında olduğu halde engellenmediği iddiaları gündemdeydi.
İşte bu siyasi ve güvenlik ikliminde, Suruç Katliamı meydana geldi.
Oyuncak götürmeye gittiler, katledildiler
Katliam günü, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyesi 300’e yakın genç, Suriye’nin Kobani kentine oyuncak, kitap ve yardım malzemesi götürmek için Suruç’un Amara Kültür Merkezi’nde bir araya gelmişti. Gençlerin dayanışma mesajı vermek üzere düzenledikleri basın açıklaması sırasında, IŞİD üyesi Şeyh Abdurrahman Alagöz üzerindeki patlayıcıyı patlattı. 33 genç yaşamını yitirirken, 100’den fazla kişi ağır yaralandı. Saldırıda, Koray Çapoğlu, Cebrail Günebakan, Hatice Ezgi Sadet, Uğur Özkan, Nartan Kılıç, Veysel Özdemir, Nazegül Boyraz, Kasım Deprem, Alper Sapan, Cemil Yıldız, Okan Pirinç, Ferdane Kılıç, Yunus Emre Şen, Çağdaş Aydın, Alican Vural, Osman Çiçek, Mücahit Erol, Medali Barutçu, Aydan Ezgi Salcı, Nazlı Akyürek, Serhat Devrim, Ece Dinç, Emrullah Akhamur, Murat Yurtgül, Erdal Bozkurt, İsmet Şeker, Süleyman Aksu, Büşra Mete, Duygu Tuna, Polen Ünlü, Nuray Koçan, Vatan Budak, Mert Cömert yaşamlarını yitirdiler.
Hükümet saldırıyı kınadı, muhalefet sorumlu tuttu
Saldırının ardından hükümet yetkililerinden kınama açıklamaları yapıldı. IŞİD’e karşı önlemlerin alındığını ve soruşturmanın derinleştirileceğini de açıkladı. Ancak muhalefet partileri, özellikle HDP ve CHP, hükümetin güvenlik zafiyetinden ve Suriye politikasından doğrudan sorumlu olduğunu öne sürdü.
HDP, istihbaratın saldırıya dair bilgi sahibi olmasına rağmen önlem alınmadığını belirterek, hükümeti açık biçimde sorumlu tuttu. CHP ise güvenlik ve istihbarat zaafiyetlerini vurguladı; saldırının, ihmal ve denetimsizlik sonucu gerçekleştiğini savundu. MHP de saldırının IŞİD bağlantısına dikkat çekerek hükümetin sınır güvenliği politikalarını eleştirdi.
Katliamın ardından güvenlikçi politikalar hızlandı
Katliamdan sonra hükümet güvenlikçi politikaları devreye sokmaya başladı. Suriye’ye yönelik hava operasyonlarıyla birlikte, sınır hattında askeri hareketliliği artırdı. Suruç’ta patlayan bomba yalnızca 33 canı değil, Türkiye’deki barış sürecine dair umutları da hedef aldı. O günden sonra ülke, çatışmasızlıktan yeniden çatışma iklimine girdi.
Yargı süreci cezasızlık ile sona erdi
Saldırıyla ilgili Şanlıurfa 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davada yalnızca bir kişi, Yakup Şahin yargılandı. IŞİD üyesi olduğu belirtilen Şahin, saldırının planlayıcısı olduğu gerekçesiyle 34 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Ancak firari olan diğer iki sanık, İlhami Bali ve Deniz Büyükçelebi hakkında yargı süreci işletilemedi.
Saldırının arkasındaki azmettiriciler, lojistik destek sağlayanlar ve kamu görevlileri hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun tanık olarak dinlenmesi yönündeki talepler mahkemece defalarca reddedildi. Davutoğlu, saldırıyla ilgili bilgisi olduğunu kamuoyu önünde açıklamıştı.
Suruç İçin Adalet Platformu, dava sürecinin siyasi etkilerden arındırılmadığını ve delillerin tam olarak değerlendirilmediğini belirterek, yargılamanın adaleti tesis etmediğini vurguladı.
Unutulmayacak bir dönüm noktası
Suruç Katliamı, Türkiye tarihinin en karanlık olaylarından biri olarak hafızalara kazındı. Her yıl dönümünde yapılan anmalarda, sadece kaybedilen canların değil, aynı zamanda toplumsal hafızanın, barış umudunun ve adalet mücadelesinin diri tutulduğu vurgulanıyor.
Bugünden bakıldığında, Suruç yalnızca bir katliamın değil; bir dönemin, bir kuşağın ve bir toplumsal hayalin sembolü haline geldi. Katliamın tüm sorumluları ortaya çıkarılmadıkça, vicdanlarda açılan yara kapanmayacak.