The Sunday Times gazetesinde köşe yazarı Andrew Finkel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderlik tarzını ve ülkedeki siyasi gidişatı ele alan bir makale kaleme aldı. Finkel, Erdoğan’ın otoritesini pekiştirme çabalarının Türkiye’yi hem iç hem de dış politikada belirsiz bir geleceğe sürüklediğini savundu.
1994 yılında Recep Tayyip Erdoğan’la röportaj yapan ilk yabancı gazeteci olan Andrew Finkel, o günkü Erdoğan’ı “ifadesiz, gergin ve katı” olarak tanımladı.
Finkel makalesinde yıllar önce tanıdığı Erdoğan ile şöyle bir kıyaslamada bulundu: “1999’da bambaşka bir Erdoğan vardı karşımda: Hapisten yeni çıkmış, mağdur kimliğiyle dünyayı ikna etmeye çalışan, güler yüzlü ve şık giyimli bir siyasetçi.
Bugün Erdoğan, kendi gençliğini yansıtan bir figür olan Ekrem İmamoğlu’nu hapse attıracak kadar ileri gidiyor”
Finkel, Erdoğan’la yıllar önce Üsküdar’da bir tören sırasında karşılaştığını, muhalif gazeteleri de satan bir büfe açılışı yaptığını ve Erdoğan’ın, “basın özgürlüğü” için bu büfeyi açtırdığını söylediğini aktardı. Ancak birkaç hafta sonra büfenin tamamen kaldırıldığını belirten Finkel’e göre bu olay, Türkiye’de demokrasinin ne kadar kırılgan ve gerçek diyaloğun ne kadar kolay kaybolabileceğinin bir göstergesiydi.
Andrew Finkel “2013’te Gezi Parkı protestolarına karşı baskı politikaları Erdoğan’ın demokratik imajını tamamen silmeye başladı. 2016’daki darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL, cumhurbaşkanlığına sınırsız yetkiler kazandırdı.” değerlendirmesiyle Erdoğan’ın otoriterleşmesindeki ‘Gezi ve 15 Temmuz etkisine’ dikkat çekti.
Finkel, yazısında “Selahattin Demirtaş’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen 8 yıldır cezaevinde olması gibi örnekler, dış dünyanın Erdoğan’ı sorgulamaktan vazgeçtiğini gösteriyor” tespitiyle Erdoğan ile dış dünyayı arasındaki ‘ilişkiye’ de işaret etti.
Makaledede Finkel, Erdoğan’ın 20 yılı aşkın süredir devam eden iktidarının, başlangıçtaki reform vaatlerinden uzaklaşarak giderek daha kişisel bir yönetim anlayışına evrildiğini belirtti.
Finkel, özellikle son yıllarda muhalefete yönelik baskılar, basın özgürlüğünün kısıtlanması ve yargı bağımsızlığının zayıflamasının, Türkiye’nin demokratik standartlardan uzaklaştırdığına işaret ettiğini yazdı.
Yazıda, Erdoğan’ın dış politikadaki hamleleri de mercek altına alındı ve Rusya ve Batı arasında denge kurma çabalarının, Türkiye’nin NATO içindeki konumunu tartışmaya açtığı ifade edildi.
Finkel yazısında Erdoğan’ın bu stratejisinin, kısa vadede Ankara’ya manevra alanı sağlasa da uzun vadede ülkeyi yalnızlaştırabileceği uyarısında bulundu.
Ekonomik zorluklara da değinen Finkel, Türk lirasındaki değer kaybı ve yüksek enflasyonun halk üzerindeki etkisinin, Erdoğan’ın halk desteğini sınadığını belirtti.
Finkel, Erdoğan’ın bu krizleri siyasi avantajına çevirme konusundaki becerisine dikkat çekerken, yazısını, “Erdoğan, Türkiye’yi kendi vizyonuna göre şekillendirdi, ancak bu vizyonun bedeli, toplumun giderek kutuplaşması ve geleceğe dair artan bir belirsizlik oldu” diyerek sonlandırdı.