Toplumlar da ‘kara suyunu’ bırakabilir mi?

“İnsan da kara suyunu bırakırmış…”

Geçtiğimiz hafta Tuğçe Isıyel’den okudum bunu. Aposto’ya yazmıştı. Ne de güzel yazmış.

Diyordu ki:

Bazı sebzeleri ya da bakliyatları pişirmeden önce bir taşım kaynatmanız gerekir, acı suyunu ya da kara suyunu bıraksınlar diye. “Kara suyunu bırakmak” acılı ve tortulu tarafını geride bırakmak anlamında kullanılır. Acı suyla yüzeydeki burukluk, kara suyla derindeki tortu kastedilir daha çok.

Sebzenin olur da insanın olmaz mı böyle suları?  Hem de nasıl olur. Hatta insanın nesi meşhurdur diye sorsak, “kara suyu” diye yanıt veririm.

Acı suyunu bırakan insan yumuşar, esner, rahatlar. Kara suyunu bırakan insan ise dönüşür.”

Peki insanın kara suyu olur da toplumların olmaz mı?

Acı suyunu bırakabilse toplumlar da esneyip rahatlar mı?

Kara suyunu bırakınca güçlenip, dönüşür mü?

Hele ki derin yaraları olan toplumlar…

Bizim toplumun acı suyu da kara suyu da Kürt meselesidir, bana sorarsanız.

Türkiye’nin en az son elli yılında; faili meçhuller, köy boşaltmalar, zorla göç ettirmeler, anadili yasakları ve gencecik binlerce insanın hayatını kaybetmesi, milyonlarca insanda derin izler bıraktı. Bu izler, toplumun içinde biriken acı su işte.

Tutulamayan yaslar, kayıpların gölgeleri, kuşaklar arası travmalar…

Acı suyu bırakmak demek, bu yasların görünür olması, kabul edilmesi demek.

Acı suyun yükünü atmanın ilk adımı bu olabilir belki.

Ama yalnızca acıyı görünür kılmak, kabul etmek yetmez.

Çünkü Kürt meselesinin özünde, kişisel yasların ötesinde bir kara su var: inkar ve kurumsallaşmış eşitsizlik.

Anadilinin yasaklanması, güvenlikçi yaklaşımın gündelik yaşamı cendereye alması, hukuki ve siyasi eşitsizlikler…

Kara suyu bırakmak, bu yapısal sorunlardan kurtulmak demek işte.

Bu kara su hepimizin yükü…

Kürt meselesinin demokratik çözümüyle yalnızca Kürtler değil, bütün toplum kara suyunu bırakabilir.

Kürtleri inkar etmenin ve ayrımcılığın yükünden kurtulan toplum, güvenlikçi reflekslerini geride bırakıp dönüşebilir belki.

Kara suyunu bırakmak kolay değil elbette.

Çünkü çoğu kez o acıya, o tortuya tutunabilir toplumlar da insan gibi.

Çünkü alıştığımız yük, hayatımızın, benliğimizin bir parçası olmuştur. Onsuz kim olacağımızı bilemeyiz.

Toplumlar da bilemeyebilir bu yükten kurtulunca neye benzeyeceğini…

İşte tam da bu yüzden, kara suyunu bırakmak toplumlar için de bir özgürleşme fırsatıdır. Ondan arındığında, toplum da daha esnek olabilir, daha yumuşak olabilir.

Birbirinin sesini daha sahici biçimde duyabilir.

Kolay değil kara suyumuzu bırakmak…

Yıllar boyunca taşınmış yas, yüreklerde biriken öfke, inşa ettiğimiz kabuklar, yaraların sertleşen kabukları, hepsi bu kara suyu daha da kararttı, zifte çevirdi.

Kara suyunu bırakan toplum yepyeni bir güç kazanabilir.

Hem de sertlikten beslenmeyen bir güç.

Dönüşümün gücü.

Neden olmasın…

Biraz cesaret…

Biraz daha cesaret…

 

 

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.