Trump BM’yi paylarken

Silivri Cezaevi / 23.09.2025

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu 23 Eylül’de New York’ta toplandı. Ve beklendiği gibi Donald Trump hem usül hem teamül bakımından BM’yi darmadağın etti; üstelik BM’yi patron edasıyla paylayarak.

Konuşmasının içeriği ise aşırı sağcılıkla harmanlanmış Amerikan pragmatizmine uygundu. Hitabet süresinin önemli kısmını göçmenlere ayırdı. Ona göre:

• Amerika göçmen/mülteci istilası altındaydı. Biden sınırları kevgire çevirmişti. Neyseki kendisi başkan olmuş ve göçü sözüm ona sıfırlamıştı

• Göçmenler, kan ve ter ile kurulan vatanı ele geçiren barbar kimselerdi. Asalaktılar. Sosyal güvenlik yapısını sarsmışlar, uyuşturucuyu ve çeteleri beraberinde getirmişlerdi (öyle ki Trump bir ara göçmenleri bilerek çetelerle karıştırarak onlara “hayvanlar” bile dedi).

• Ve bütün bunlar yaşanırken BM göçmen akınları daha da çoğalsın diye çalışmıştı! BM ABD ve Avrupa’yı istila edenlere fon desteği sağlamaktaydı.

Bu konuşmasıyla Trump aslında 1951 Cenevre Mülteciler Sözleşmesi’ne ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (BMMYK) de savaş açmış oldu. Netleştiği üzere; Trump yönetiminin kafasında BM’ye dair yeni bir revizyon planı var. Buna göre; BMMYK bugüne kadar yaptığı gibi mülteciler için çalışmak yerine mültecilere savaş açmalı, mültecilere karşı çalışmalıydı! Göç ve iltica hakkı için kullanılan tüm fonlar askıya alınmalıydı. “BM ya yola gelir ya da geleceği bile tartışılır” tadında

bir konuşmaydı bu. Böyle sosyal devlet ilkesinin kolonlarını yıkan kapitalizm, temel insan haklarını tasfiyeye geldiğini ilan etmiş oldu.

El Salvador hapishaneleri ve Gazze’nin hali de bunun teyitli pratiği zaten, öyle ki çetelerle karıştırılıp El Salvador hapishanesine deport edilen mülteciler, zincirlenmiş ve yarı çıplak halde tüm dünya medyasında teşhir edildiler. Gazze’de ise sivil katliama tehcir baskısı eklendi; üstelik Gazze’de 300’e yakın BM görevlisi öldürülmüşken. “Yeni Çağ” denen dünyanın vahşet laboratuvarları olarak bu iki örnek aslında BM Genel Kuruluna da prototip olarak sunulmuş oldu.

Göçmen düşmanlığını global bir bayrak olarak sallayan ve AB dahil tüm merkez kapitalist devletleri bu bayrak altına çağıran Trump, dünyanın bütün ırkçı ve neo faşist güçlerini de cesaretlendirmiş oldu. Ayrıca göçmenlerle birlikte (ve onların içinde) tüm Latinleri, Hispanikleri, Siyahları, Arap ya da Müslümanları, Asyalılar ve Çinlileri küresel ırkçı nefretin hedefine koydu.

Savaşlar, göçler, gelir dağılımında eşitsizlik, küresel iklimde bozulmalar… Yedi savaşı bitirdiğini söyleyen ve Nobel ödülünü bekleyen Trump ne kadar inandırıcı, bu gerçekten kendi başına travmatik bir vaka. Fakat şu da gerçek ki; Trump ABD’sinin NATO üyesi ülkelere dayattığı, yüzde 5 silahlanma bütçesi BM Genel Kurulu’ndan önce onaylandı bile. Dolayısıyla 21. yy. emperyalizmi devasa silahların gölgesinde BM’nin eski yapısını yol kenarına atmakta. Nükleer ve karbon enerjisine geri dönmeyi savunan Trump (ve arkasındaki güçler) yerkürenin geleceğini de pek önemsemiyor. Kapitalist yayılma, rekabet ve kâr hırsı gözleri karartmış durumda. Şüphe yok ki göçleri tetikleyen bir diğer husus iklimin insan eliyle bozulması olacak. İklim göçleri kapıda. Bunu Trump da adı gibi biliyor. Göçmenlere savaş ilanının bir nedeni de bu gerçeklik zaten.

Göç rotaları neden hep güney ülkelerinden kuzeye doğru ya da yoksul doğu ülkelerinden batıya? Çünkü az gelişmiş (ya da gelişmemişlige mahkum edilmiş) ülkelerle merkez kapitalist ülkeler arasındaki sınıfsal uçurum korkunç boyutlarda. Küre açlar ve varsıllar dünyası olarak ikiye bölünmüş bir görüntü veriyor. Ve şüphe yok ki Trump ve Trumpgiller dünyası daha vahşi savaşların, daha acımasız sömürünün ve daha zalimane göçlerin habercisi.

Bu nedenle savaşa, sömürüye, iklimin insan eliyle yıkılmasına karşı mücadele arayışları ırkçılığa, göçmen ve yabancı düşmanlığına karşı bir mücadeyle birleşmek zorunda. Son BM Genel Kurulu’nda sergilenen şımarık cüretin büyük insanlığa sunduğu bir ders de budur.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.