ABD Başkanı Donald Trump 20 Ocak 2025’te Beyaz Saray’daki ikinci dönemine başladı.
Aradan geçen yüz günde, Trump’ın ikinci kez iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye-ABD ilişkilerinde de yeni bir dönem başladı.
Trump’ın selefi Joe Biden dönemindeki kısıtlı temas ve çalkantılı gündem, yerini liderlerarası görüşmelere ve pozitif diyaloğa bıraktı.
Trump’ın demokrasi kaygısı var mı?
BBC Türkçe’ye açıklama yapan Ekonomi ve Dış Politika Merkezi (EDAM) Direktörü Sinan Ülgen, İmamoğlu’nun tutuklanması ve akabinde başlayan protestoların ikili ilişkileri etkilemediğini belirtti ve “Trump yönetimiyle olası Biden yönetimi arasında ciddi bir fark var. Trump’ın Türkiye’nin kendi içindeki demokratik eksikliklerine karşı herhangi bir duyarlılığı olmadığı görülüyor.” diye kaydetti.
“ABD bu noktada pragmatik davranıyor” diyen Yeditepe Üniversitesi’nden Siyaset Bilimci Doçent Doktor Deniz Tansi de “Trump’ın kendi siyaset gündeminde demokrasi, demokratikleşme, demokratik talepler gibi bir başlık ortada yok. Kendi ülkesi içerisinde de yok, bunu sadece Türkiye ya da diğer ülkelerle bağlantılı olarak görmek zor.” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin de ABD’nin iç işlerine yönelik açıklamalarında ihtiyatlı davrandığına dikkat çeken Sinan Ülgen, 25 Mart’ta ABD’de “Hamas’ı destekleyen faaliyetlerde” bulunduğu gerekçesiyle tutuklanan doktora öğrencisi Rümeysa Öztürk örneğine dikkat çekti şunları belirtti:
“Ankara konuyu medya önünde tartışmaktan imtina etti. Bunu da Trump’la başlayan bu olumlu dinamiğe zarar vermeme arayışı olarak görmek lazım. Rümeysa Öztürk hadisesi tabiatıyla doğrudan Türkiye karşıtı bir eylem değil. Evet bu bir mesele ama iki taraf da bu konuda dikkatli hareket ediyor söyleminde.”
Sinan Ülgen, geçtiğimiz yüz günde Washington’dan Türkiye’ye yönelik ‘oldukça olumlu mesajlar’ geldiğini belirtti ve “Bu, önceki dönemle kayda değer bir farklılık. En azından en üst düzeydeki yaklaşımın çok daha olumluya dönmüş olduğunu görüyoruz.” diye konuştu.
ABD merkezli Foreign Policy Research Institute (FPRI) adlı düşünce kuruluşunun Başkanı Dr. Aaron Stein ise, Trump’ın ilk yüz gününde Türkiye ile ilişkilerin gidişatına dair temkinli bir yaklaşım sundu.
Stein, “Henüz bir şey söylemek için erken, görünürde her şey kesinlikle yolunda” dedi.
Suriye’deki soru işaretleri
Ankara’nın Washington’dan beklediği adımlardan biri, ABD’nin Kuzey ve Doğu Suriye’de Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) yönelik desteği kesmesi.
Doç. Dr. Deniz Tansi, ancak SDG’nin ABD desteğiyle ‘özerkliğe doğru gittiğini’ savunuyor.
Tansi, Suriye’de İsrail ve Türkiye’nin karşı karşıya geldiğini, ABD’nin burada taraflar arasında çatışmayı önlemek için çabaladığını belirtti.
Geçmişte Los Angeles başkonsolosu olarak görev yapan Gülru Gezer de, Ankara için ABD ile ilişkilerde ‘en belirleyici hususun’ Washington’ın Suriye’de oynadığı rol olduğu yorumunu yaparken, “Bu konuda henüz net bir tutum sergilemediğini görüyoruz Amerika’nın. Evet, Trump’ın açıklamalarına baktığımızda Türkiye’nin Suriye bağlamında kilit aktör olduğundan bahsediyor. Sahada bazı soru işaretleri yaratan hususlar var. ABD’nin bir yandan SDG’yi desteklemeyi devam ettiğini görüyoruz.” diyor.
F-35’lerin geleceği
Ankara-Washington hattında yıllardır çözülemeyen bir mesele de Türkiye’ye 2021’de uygulanmaya başlayan Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşılık Verme Yasası (CAATSA) yaptırımları.
Türkiye’nin savunma sanayiini hedef alan yaptırımlar, Ankara’nın 2019’da Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın almasının ardından yürürlüğe girdi.
Doç. Dr. Deniz Tansi, yaptırımların Trump’ın itirazına rağmen ABD başkanının ilk döneminde ABD Kongresi tarafından getirildiğini hatırlatıyor.
Tansi, Türkiye’nin bu sebeple beşinci nesil F-35 savaş jeti programından da çıkarıldığının altını çiziyor.
Gülru Gezer, Beyaz Saray ve ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesinde Türkiye’ye yönelik yaptırımların kaldırılması yönünde çalışmalar yürütüldüğüne dair haberlere dikkat çekiyor ve yaptırımların kaldırılması durumunda Türkiye’nin F-35 programına geri dönmesi gerektiğini savunuyor.
Aaron Stein ise F-35 meselesiyle ilgili “Top Türkiye’de” diyor ve şu yorumu yapıyor:
“İşin aslı şu ki Ankara’nın S-400 meselesini çözene kadar F-35’leri alması yasak ve bu da tamamen Erdoğan’ın S-400 sistemini başka bir yere göndermesine bağlı. Kendisi şimdiye kadar bunu yapmadı, ama tabii işler her zaman değişebilir.”
Yakın zamanda bir Oval Ofis daveti var mı?
Trump’ın “en öngörülebilir tarafının öngörülemezliği” olduğu değerlendirmesini yapan Gülru Gezer, ABD başkanının ilk dönemine kıyasla çok daha güçlü bir pozisyonda olduğuna dikkat çekti ve şunları belirtti:
“Şimdi tamamen kendisine biat eden bir ekip var. Dolayısıyla dış politikayı, savunma politikasını, ekonomi politikasını, ticaret politikasını doğrudan yöneten çok daha güçlenmiş bir Trump’tan söz ediyoruz.”
Gezer, Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yakın zamanda Beyaz Saray’a davet etmesini beklediğini belirterek şu değerlendirmede bulundu:
“Oval Ofis’e giden her ziyaretçi farklı veya beklemediği bir muameleye maruz kalabiliyor.
İlk görüşme pozitif bir atmosferde geçerse bu Türk-Amerikan ilişkilerinin önümüzdeki dönemde ivmelenebileceğine işaret edecektir.”