Trump’ın yemini
Ercüment Akdeniz 20 Ocak 2025

Trump’ın yemini

Trump 20 Ocak tarihi itibarıyla yemin etmiş olacak ve seçim kampanyasının ultra bağışçıları önünde ABD başkanlık görevine resmen başlayacak. Tekeller ve finans oligarşisi ondan çok şey bekliyor. Öyle ya hem temsilciler meclisinde hem de senatoda mutlak çoğunluk Cumhuriyetçilerde.

Biden ve kabinesi adeta Trump’ın başkanlığına hazırlık olarak yol temizliği yaptı. Filistin, Lübnan ve Suriye’de taşlar yerinden oynadı, Orta Doğu’nun yeni dizaynı için kritik hamleler gerçekleştirildi. Rusya-Ukrayna savaşı üzerinden AB ülkeleri NATO’nun yeni savaş konseptine entegre edildi. En önemlisi, 21’nci yüzyıl dünyası da yeni soğuk savaş konseptine çekildi. Şimdi Trump’tan beklenen görev oldukça net: Soğuk Savaş konseptini en etkili şekilde uygulamak ve sıcak bir çatışma evresine ABD ve müttefiklerinin azami güçle girmesini sağlamak.

Yeni soğuk savaş konsepti nedir? 

20’nci yüzyılda, kapitalist ekonomik kriz ve bunalımlar ve akabinde emperyalist iki kanlı boğazlaşma yaşandı: Birinci ve İkinci Dünya Savaşı. Geçtiğimiz yüzyılın son 50 yılı ise “Soğuk Savaş” dönemiyle geçti. Sovyet sosyalist bloku ve bağlaşıklarına karşı oluşturulan Batı kapitalist dünya blokunun en büyük askeri organizasyonu NATO’ydu.

SSCB dağıldıktan sonra da NATO varlığını korudu. NATO’nun “terörizme karşı mücadele” konsepti, yıllar içinde yerini Rusya’ya ve giderek ona eklemlenmiş Rusya-Çin-Kuzey Kore-İran blokuna karşı genişletildi. İkinci “Soğuk Savaş” dönemi olarak da ifade edilen yeni yönelime “2030 Soğuk Savaş Konsepti” adı verildi.

Yani Trump’ın başkanlığıyla birlikte önümüzdeki 4-5 yıl, karşılıklı olarak askeri güç yığınağı, teknolojik rekabet, psikolojik harp yöntemleri ve jeopolitik çevreleme taktiklerine sahne olacak. Afganistan ve Bangladeş’ten başlayıp Suriye ve Libya’ya uzanan siyasal İslamcı ya da cihadist hareketler belki de ABD’ye eklemlenen yeni bir “Yeşil Kuşak” çevrelemesi olacak. ABD öncülüğündeki NATO yakın hedefe Rusya ve İran’ı, uzak hedefe ise Çin’i koydu. Bu dönemin sloganik çerçevesi ise şu şekilde belirlendi: “Yeni Çağ İçin Birliktelik (United for a New Era). Sözü edilen “Yeni Çağ”ın bölgesel savaşlarla başlayıp büyümesi pek muhtemel bir savaş çağı olacağını tahmin etmek zor değil. Rakiplerin yıpratılıp teslimiyet ya da iş birliğine zorlanması, iç karışıklık ve isyanlarla sarsılması, şiddet aygıtı ve savaş zoruyla dize getirilmesi ana hedef olarak belirlenmiş durumda. Geleneksel baskıcı ve tutucu rejimler de bu zeminin oluşmasına niyetten bağımsız olarak kolaylık sağlıyor.

Rutte’nin tahsilat makbuzu

Tam da bu dönemde NATO Genel Sekreteri Marc Rutte’den çarpıcı açıklamalar geldi. Rutte, “Rusya’nın şu anda üç ayda ürettiğine baktığınızda, Los Angeles’tan Ankara’ya kadar NATO’nun tümünün bir yılda ürettiği seviyeye denk. Rusya, Hollanda ve Belçika’nın toplamından daha büyük bir ekonomi değilken üç ayda NATO’nun bir yılda ürettiğini üretiyor” dedi. Devamında, NATO bileşeni devletlere, yüzde 2 olan silah harcamalarını daha da artırma çağrısı yaptı. Rutte, üye devletler için belirlenen NATO ödeneğinin zamlanacağı işaretini de vermiş oldu. Makbuzların üzerindeki rakamlar kabarıyor. Böylece büyük savaş başlamadan büyük savaş ekonomisi gündeme oturdu. Faturanın işçilere, emekçi sınıflara ve dünya halklarına çıkacağını tahmin etmek zor değil. “Milli Güvenlik” ve “savaş ihtimali” gerekçesiyle grev yasakları, basın, ifade, toplantı ve gösteri engellemeleri sürpriz olmasa gerek.

Trump’ın birinci başkanlık döneminde, sıklıkla AB ülkelerini payladığını ve onları NATO’nun “koruyucu” şemsiyesinden mahrum bırakmakla tehdit ettiğini hatırlatmak gerekir. Rutte bir emanet olarak aldığı bu tehdit bayrağını, son kulvarda yeniden Trump’ın ellerine bırakıyor. Japonya’nın ABD ve NATO ile yakınlaşması da gözden kaçmamalı. Trump’ın yeminiyle birlikte Avrupa, İsrail ve dünya “aşırı sağı” küresel liderine de kavuşmuş oldu! “Yeni çağ” sadece büyük savaşlara değil neo faşizme de ihtiyaç duyuyor.

Savaş felaketi yaklaşıyor. Fakat bu felaket sadece Trump ya da Trump’vari liderlerin kişisel hırslarıyla şekillenmiyor. Enerji kaynakları, enerji ve ticaret yolları, yapay zekâ, elektrikli otomobil, uçan insansız silah makineleri, uzay teknolojisi örneklerinde olduğu gibi pazar paylaşım ve üstünlük kavgası, sıkışmış yeni bir evreye işaret ediyor. Trump yönetiminin gümrük vergileri ve dolayısıyla gümrük duvarlarını yükseltmesi, silah namlularının yanında ekonomik yaptırımları devreye sokması meselesinin kaynağında azgın bir kapitalist rekabetin olduğunu gösteriyor. Şüphe yok ki, kapıda bekleyen büyük savaş bir kez daha tekellerin, tröstlerin, finans oligarklarının savaşı olacak. İnsanlığın ve gezegenin ortak geleceği bakımından bloklaşan emperyalist tarafların hiçbiri diğerinden daha iyi değil. Biri ne kadar tehlikeli ise diğeri de o kadar tehlikeli.

Sürecin sigortası

Trump yeni dönemi, Rusya ve iran’ın Orta Doğu’da gerilemiş olmasının verdiği güçle karşılıyor. Tahkimat bir pasifik savaşına doğru evrilirken, Orta Doğu’daki mevcut sorunlar hızlandırılmış diplomatik baskılarla geride kalsın isteniyor. Rusya’nın Suriye’den hızlı çekilişi de bir bakıma tahkimatın kuzeye yapıldığına delalet. Trump’ın yeminine sayılı günler kala Rusya ve İran 20 yıllık stratejik bir anlaşmaya imza attı. Ne kadar sürdürülebilir, göreceğiz. Zira Trump’ın “dostum” dediği Putin üzerinde belirli bir baskı kurarak Çin seferi öncesinde bir uzlaşma zemini aradığını söylemek mümkün. “Ukrayna savaşını 24 saatte bitireceğim” sözü de burada test olacak. İran üzerindeki politik askeri basınç da giderek artacak. Ya uzlaşma ve iş birliği ya da yıpratıcı savaş! İçeriden parçalanma ya da yıkılma seçeneği de İran’ı kuşatan senaryoda yazılı.

Gazze’den başlayarak Lübnan ve Suriye’de devam eden politik-askeri müdahale ve değişimler, Türkiye’nin kapısında beliren jeopolitik oynamalarla birlikte; acaba bölge güçleri kapıda beliren büyük emperyalist savaşın yedek gücü ya da cephe gerisi olarak düşünülüyor olabilir mi? DEM heyeti-İmralı görüşmelerinde kayda düşen “dışarıdan dayatılan karanlık senaryo” meselesi tam da burada önem kazanıyor. 22 Ekim çağrısıyla gündem olan Devlet Bahçeli’nin de “iç dinamiklere” dikkat çekmesi tesadüf olabilir mi? “Fırsatlar” ve “riskler” denkleminde sanki sırat köprüsünden geçiliyor.

Bu nedenle emek, barış, demokrasi ve özgürlük güçlerinin belki de her zamankinden çok barış mücadelesini, dünya barış mücadelesiyle birlikte ele alması, tartışması gerekiyor. Bu kritik aşamada Türk, Kürt, Arap ve diğer bölge halklarıyla kardeşlik zemini elbette oldukça önemli. Fakat en az yüz yıldır süregelen ve her geçen gün daha fazla bölgesel bir mesele haline gelen Kürt sorununun çözümünde, taraflar dışarıdan “dayatılan karanlık senaryolara” karşı da uyanık olmak zorunda. Tutarlı barış, gönüllü birliğe ve eşit haklara dayanan kardeşlik, bununla birlikte demokratik çözüm zemini belki de “sürecin” yegâne sigortası.

En zayıf halka

Donald Trump’ın yemini, 4 ya da 5 yıl sonra patlaması muhtemel o büyük fırtınanın öncesinde son bayrak devri olabilir. “Yeni Çağ”ın kapıları kime açılacak? Bunu şimdiden bilemeyiz. Bir çağ kapanıp yeni bir çağ açılacaksa eğer, kanlı savaş makinesini durduracak dünya halkları kazanmalı. Yeni çağın ön gününde emperyalistlerin değil, emekçi sınıflar, ezilen ulus ve hakların kazanımları yazılmalı. Emperyalizm yenilmez değildir. 20’nci yüzyıl pratiği bunun kanıtlarıyla dolu. O en zayıf halkasından ve bir kez daha kırılacaktır.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.