Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), “Barış ve Demokratik Toplum Buluşmaları” kapsamında Adana’da halk buluşması gerçekleştirdi.
DEM Parti Eş Genel Başkan Tülay Hatimoğulları’nın katıldığı buluşma, Yaşar Kemal Kültür Merkezi’nde düzenlendi.
Saygı duruşundan sonra “Barış ve Demokratik Toplum Buluşmaları”nı konu alan sinevizyon gösterimi yapıldı.
Ardından konuşan Tülay Hatimoğullları, şunları belirtti:
“Bugün burada, bu salonda oturan siz değerli halklarımız, bu mücadelede en çok bedel ödeyen kesimler oldunuz. Başta Barış Anneleri olmak üzere çocukları katledilen, acı çeken, hapishanelerde olan sizler; köyleri yakıldığı için Çukurova’ya göç etmek zorunda kalan siz değerli Kürt aileleri. Gerçekten tarih boyunca çok bedeller ödediniz. Barış Anneleri’ne buradan sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Çünkü onlar verdikleri ağır bedellere rağmen ‘barış’ demekten asla vazgeçmediler. Bugün barışı konuşabiliyorsak, bugün İmralı’dan bu çağrı gerçekleştiyse bilmeliyiz ki bunda analarımızın beyaz tülbentleriyle yıllardır sürdürdükleri mücadelenin çok büyük bir önemi vardır.
1 Ekim’den bu yana Türkiye’de yeni bir süreç var. 27 Şubat’ta Sayın Abdullah Öcalan’ın yaptığı ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, bu süreç açısından büyük bir öneme sahiptir. İmralı Heyeti’nde ben de vardım. Saatlerce süren görüşmemizde Sayın Öcalan, bu çağrıyı neden yaptığını, bu çağrının tarihi önemini, toplumun tamamıyla paylaşılmasının ve sabitlenmesinin ne kadar önemli olduğunu özellikle vurguladı. Bizler bunu bizzat dinledik, tanığı olduk. Bu önemli tarihi tanıklığı yaşamış olmaktan büyük bir onur duyuyorum. PKK kongresini gerçekleştirdi ve bir karar aldı. Burada bir şeyleri bitirmek değil, tam tersine demokratik mücadelenin yasal ve hukuki zeminde haklarımızın kabul edilmesi için vereceğimiz mücadelenin çok önemli olduğunu söylediler. Bugüne kadar ‘Kürt halkı yoktur, Kürtçe diye bir dil yoktur, sadece Türk vardır’ diyenler, gelinen noktada Türkiye’de verilen demokratik mücadeleyle çok önemli bir seviyeye gelindiğini kabul etmek zorunda kaldılar.”
‘Tek derdimiz barışın kalıcılaşması’
“Sayın Öcalan, ‘Şimdi sıra, siyasi ve hukuki zeminde Kürt sorununun çözülmesindedir’ dedi. Demokratik olmayan bir Türkiye’de, Kürt de, Arap da, Ermeni de, Laz da, Çerkes de hiçbir halk hakkını alamaz. Hiçbir barış kalıcı olamaz. Geçici barış süreçleri olabilir ama bizim bu süreçteki temel derdimiz, Sayın Öcalan’ın özellikle vurguladığı gibi barışı kalıcılaştırmaktır. Bunun için de Türkiye’nin topyekûn bir demokratikleşme sürecine girmesi şarttır. Yine çok defa kendisinin ifade ettiği gibi bu çağrı, aynı zamanda Türkiye’nin emekçilerine, yoksullarına, işçilerine, emeklilerine yöneliktir. Biliyorsunuz, şu anda toplu sözleşme görüşmeleri var. Hangi kesimden olursa olsun tüm emekçiler tek yürek oldu; eylemlerde, alanlarda birlikte yürüdü ve biz buradan, Adana’nın Çukurova’nın sarı sıcağından, toplu iş sözleşmesi sürecinde alanları ve meydanları dolduran, grevleriyle Türkiye’de en önemli adımları atan kamu emekçilerine selamlarımızı iletiyoruz.”
Yeni bir inşa süreci
“‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın en önemli öznesi kadınlardır. Sayın Öcalan görüşmedeki her konuşmasında kadın özgürlüğüne vurgu yaptı. Savaş ve çatışmaların en ağır bedelini kadınlar ödüyor. Adana’dan baktığımızda çok iyi görüyoruz. Ne yazık ki kadın cinayetlerinin en çok yaşandığı kentlerden biri burasıdır. Kadınların en ağır bedelleri ödediği kentlerden biri yine burası. Diyoruz ki; barışın ve demokratikleşmenin öncüsü kadınlar olacak. ‘Jin, jiyan, azadî’ diyerek mücadele etmeye devam edeceğiz. ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı daha önce köylerdeki konuşmalarımızda, halk toplantılarında, demokrasi güçleriyle, emek-meslek örgütleriyle, kadın hareketiyle, insan hakları savunucularıyla, doğa savunucularıyla, her kesimle yaptığımız görüşmelerde çokça ifade ettik. Bütün siyasal ve toplumsal alanlarda, bütün dinamiklere, bütün çevrelere düşen en temel görev; hep birlikte barışı kendi kulvarlarımızdan, kendi cümlelerimizle, kendi özgünlüğümüzle yükseltmektir. Bizlere düşen en önemli görev, bu seslerin birleşerek güçlü bir biçimde toplumsal bir örgütlülüğe evrilmesi, kalıcı çözümler üretecek bir güce dönüşmesidir. İşte bu nedenle bu döneme ‘örgütlenme, dönüştürme ve yepyeni bir inşa süreci’ diyoruz. “
CHP’ye yönelik operasyonlara tepki
“Bugün Türkiye’nin önceki dönemlerde de acısını çokça yaşadığımız baskıcı zihniyetini görüyoruz. Yerel yönetimlere operasyonlar yapılması, seçilmişlere el çektirilmesi, milletvekillerinin gözaltına alınması, tutuklanması, dokunulmazlıklarının kaldırılması… Bizler bunun acısını yüreğimizin derinliklerinde hisseden bir partiyiz. Ama bütün bu baskılara karşı yılmadık, boyun eğmedik, mücadele ettik; dimdik ayakta kalarak bugüne geldik. Şimdi benzer operasyonlar, ana muhalefet partisinin belediyelerine yönelmiş durumda. Burada, Adana’da bulunduğumuz kentte, Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Zeydan Karalar dahil olmak üzere iki ilçe belediye başkanı şu anda tutuklu. Türkiye genelinde de çok sayıda belediye başkanı tutuklu. Bizler bu konudaki tutumumuzu her yerde apaçık ifade ettik. Diyarbakır’da demokrasiye sahip çıkıyorsak, İstanbul’da da baskıya karşı çıkmak görevimizdir. Bu operasyonların bir an önce durdurulması, sürecin sağlıklı ilerlemesi açısından çok önemlidir. Çünkü bu operasyonlar süreci sabote etmektedir. Türkiye nüfusunun yarısının temsil edildiği muhalefetin bu sürece adapte olmasının önünde engel teşkil etmektedir.”
‘Barış herkes tarafından kabul edilmeli’
“‘Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ partiler üstü bir meseledir. Bizim en temel yaklaşımımız şudur; barış toplumsallaşmalı, barış herkes tarafından kabul edilmelidir. Bu süreç A partisi, B partisi ya da C partisi meselesi değildir. Siyasi partileri aşan bir süreçtir. Türkiye’nin yüz yıllık sorununu çözmeye talip olduğumuz bir süreçtir. O yüzden iktidara, devlete, muhalefete ve bütün kesimlere çağrımızdır; Mecliste bir komisyon oluşturulsun. Hangi partinin mensubu olduğuna bakılmaksızın bütün belediyeler incelensin. Eğer gerçekten bir yolsuzluk varsa açığa çıkarılsın. Ama bu bütün belediyeler için yapılmalıdır. Muhalefet belediyelerini hedef almak Türkiye demokrasisine, barış ve demokratik toplum sürecine zarar vermektedir. Bundan derhal vazgeçilmelidir. Örneğin, AİHM kararlarının uygulanması; Sevgili Can Atalay’ın serbest bırakılması, Osman Kavala’nın, Figen Yüksekdağ’ın, sevgili Selahattin Demirtaş’ın özgürlüğüne kavuşması sağlanmalıdır. Bilinmelidir ki bu adımlar sürecin ruhuna, sürecin tarihsel önemine hizmet edecek adımlardır.”
‘Komisyon Öcalan ile görüşmeli’
“Devletin bu sürece adım atmasının en temel nedenlerinden biri; bölgedeki gelişmeler olduğunu hepimiz görüyoruz. Hele ki Birleşmiş Milletler Gazze için kıtlık ilan etmişken, İsrail Gazze’yi bütünüyle ele geçirmek üzere çok ciddi bir askeri hazırlık içindeyken, Türkiye’nin kendi iç barışını kurması, demokrasisini inşa etmesi ve tahkim etmesi hem içeride hem bölgede kritik öneme sahiptir. Bu komisyon, dünya, bölge ve iç siyaseti birlikte değerlendirerek sorumluluğunun farkında olmalı, somut adımları zamana yaymadan atmalıdır. Hiç kimse bu süreci oyalama zemini haline getirmemelidir. Toplumun bu komisyondan beklentileri büyüktür ve bu beklentilerin karşılanması acildir. Halk toplantılarında yurttaşlarımızın bize yönelttiği sorular hep aynıdır: ‘Barış gerçekten sağlanacak mı? İktidar bu konuda samimi mi? Somut adımlar atılacak mı? Barış kalıcı olacak mı? Kürtler ve bu ülkede yaşayan bütün halklar ile inançlar, kendilerini demokratik bir ülkede eşit yurttaş olarak hissedebilecek mi?’ Bunlar sadece bizim değil, halkın en temel sorularıdır. Bu sorulara güçlü, net yanıtlar vermek siyaset kurumunun ve devletin bütün mekanizmalarının sorumluluğudur. Bir aydır Sayın Abdullah Öcalan’la hiçbir görüşme gerçekleşmedi. Oysa toplumun beklentisi, sistematik görüşmelerin yapılması, Sayın Öcalan’ın özgürce çalışabileceği ve düşüncelerini paylaşabileceği koşulların oluşturulmasıydı. Bu hala gerçekleşmedi. Sayın Öcalan’ın özgür çalışabileceği, özgürce ifade edebileceği koşullar acilen sağlanmalıdır. Aydınların, yazarların, gazetecilerin, sanatçıların, hukukçuların ve siyasetçilerin ortak talebi budur. Oluşturulan komisyon, zaman kaybetmeden Sayın Abdullah Öcalan’la acilen görüşmelidir. Kendisi, görüşmelerin başladığı ilk andan itibaren parlamentoda böyle bir komisyonun kurulmasının önemini vurgulamıştır.”
‘Barışın dışında yol yok’
“Çözüm süreçlerinin başarıya ulaşmasında baş müzakereciyle yürütülen şeffaf ve doğrudan görüşmeler kritik önemdedir. Türkiye’de de bu sürecin muhatabı ve baş müzakerecisi Sayın Öcalan’dır. Öcalan ile görüşülmemesi veya görüşmelerin geciktirilmesi sürecin tıkanması demektir. Bu da, Türkiye halklarının istemeyeceği bir durumdur. O nedenle bu görüşmeler derhal başlatılmalıdır. Sayın Bahçeli, yaptığı bir konuşmada ‘Öcalan gelsin, Meclis’te konuşsun’ demişti. İşte şimdi tam da toplumun beklediği şey budur. Açık, şeffaf, çözüm odaklı bir süreç. Toplumun komisyondan beklentileri büyüktür. Bu beklentilerin başında da demokratik entegrasyon yasaları, özgürlük yasaları, infaz yasasının yeniden düzenlenmesi ve özel bir barış yasasının çıkarılması gelmektedir. Bütün bunlar acilen bu komisyonun gündemine alınmalıdır. İktidarıyla, devletiyle, muhalefetiyle bu süreçte ezber bozalım. Cesur olalım. Hep birlikte büyük barışa ikna olalım. Çünkü barış dışında hiçbir yolumuz yoktur. Bu topraklarda barışı kuracağız. Buna, mücadelemize olan inancımızdan dolayı inanıyoruz. Toplumun iradesine, sabrına ve gücüne olan inancımızdan dolayı inanıyoruz ve bütün kesimlerin bu duygularla hareket etmesini önemsiyoruz.”
‘Anneler kendi anadillerinde konuşamıyor’
“Kürt sorununun barışçıl çözümü için bir komisyon kuruluyor, ancak barış mücadelesinin simgesi olan anneler kendi anadillerinde konuşamıyor ve Türkçe konuşmaya zorlanıyorlar. Bu kabul edilemez ve iyi niyet göstergesiyle bağdaşmaz. Komisyon derhal bu yanlıştan dönmelidir. Muhalefetin bu süreçte her pozisyonda yer almasını ve toplumsal barış sürecini güçlendirmesini çok önemsiyoruz. Çünkü barış herkese kazandırır, barış kimseye zarar vermez. Bu süreç sadece Ankara’da ya da İmralı’da yürütülen görüşmelerden ibaret değildir. Biz ne kadar çok toplantı yaparsak, bu düşünceleri işçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere, Alevilere, Hristiyanlara, toplumun her kesimine ne kadar çok ulaştırırsak, mücadelemiz o kadar güçlü olur. Unutmayalım; halkla buluştuğumuz oranda bu süreci kalıcılaştırabiliriz. Bu dönem yeni bir dönemdir. Yepyeni bir değişim ve dönüşüm dönemindeyiz. Fikrimizle, emeğimizle, çalışmalarımızla atak yapmamız gereken bir dönemdir. Yaşar Kemal’in dediği gibi, ‘Her bahar bir gül bahçesidir.’ Adana bunun en güzel örneğidir. Bizler halkların kardeşliğini büyüterek, bunu yönetim sistemine dönüştürerek başarabiliriz. Bu bizim zenginliğimizdir. Çeşitliliğimiz bizi zayıflatmaz, bilakis güçlendirir. Bu inançla, bu umutla mücadeleye devam edeceğiz. Mutlaka ve mutlaka barış kazanacak. Mutlaka ve mutlaka demokratik toplumu ve demokratik cumhuriyeti siz değerli halklarımızla birlikte inşa edeceğiz.”
Tülay Hatimoğulları’nın konuşmasının ardından etkinlik basına kapalı devam etti. (MA)