Türkiye ve Suriye’deki süreçlere dair
İkbal Dürre 8 Ağustos 2025

Türkiye ve Suriye’deki süreçlere dair

Bu süreçler, eski tabirle, bir defteri kebir değildir; yani artılar, eksiler yazılıp sonuca ulaşılamaz. Bu durum genelde siyaset bilimi için geçerlidir. Bu tür süreçlerde yaz bozlar yaşanabilir. Önemli olan, hesabı kapatmak noktasında samimiyet, iyi niyet ve karşılıklı anlayıştır.

Geçmiş deneyimler hesaba katıldığında, tarafların dikkatli ve temkinli olması işin doğası gereğidir. Fakat her şeye rağmen yapıcı yaklaşım işin olmazsa olmazıdır.

Müzakereci demokrasinin babası olarak tanınan Alman siyaset bilimci Jürgen Habermas’ın önemle vurguladığı gibi, demokrasinin özünde tartışmacılık yatar. Sorun şu ki; bugün muhalif kesimin birtakım temsilcileri, bir taraftan demokrasi istediklerini sürekli dile getiriyorlar, diğer taraftan Kürt meselesini bütün yönleriyle tartışmaktan kaçınıyorlar.

Çoğunun demokratikleşme anlayışında, hak-hukuk bağlamında Kürtlere yer yok.

Bir taraftan “Kürt sorunu” neymiş önce demokrasi diyorlar; diğer taraftan mesele Kürtlere gelince, “Bizim bu konudaki duruşumuz nettir, tartışmayız” şeklinde yüksek perdeden söylemler geliştiriyorlar.

Durum böyleyken, kurulan meclis komisyonunun çalışmaya başlaması önemli bir adım. Çünkü artık, kimileri istemese bile, bu işler kamuoyunda da konuşulacak, tartışılacak. Toplumsal mutabakatın sağlanması açısından olması gereken de bu.

Türkiye’deki süreci takip edip, gelişmeleri yorumlamaya, anlamlandırmaya devam edeceğiz.

Her ne kadar komisyonun çalışma alanına doğrudan girmese de, Suriye’deki gelişmeler, defalarca dile getirildiği gibi, Türkiye’deki süreçten bağımsız ele alınamaz.

Şam’daki yeni yönetim ve onu destekleyen güçler, Ukrayna savaşından ders çıkarmalıdır.

Eğer Zelenski, Donbas bölgesinde adem-i merkezi bir yönetim şekline razı olsaydı, bugün Ukrayna topraklarının yüzde 20’sini kaybetmeyecekti.

Türkiye’de yarım asırlık tıkanıklığı bozan tarihi hamle ve fırsat, Suriye’deki durum yüzünden zarar görmemeli. Çok yazık olur.

Bu mahiyetteki süreçlerin, hem iç hem dış gelişmeler boyutuyla taraflarda risk algısını artırması anlaşılır bir durumdur. Çünkü tıkanıklığın önü açıldığında, işin nereye gideceğinin hesabını yapmak çok zor.

O yüzden kimse bunu istemez, yavaş ve temkinli hareket edilir. Diğer taraftan bu durum, kitlelerde “hiçbir şey değişmiyor, değişmeyecek” algısını kuvvetlendirdiği gibi, süreç için provokasyonlar anlamında risk potansiyelini de artırır.

Suriye’de Şam, uluslararası dengeler açısından kendi lehine işlediğini düşündüğü zamana oynayıp, ipe un sererek karşı tarafın elini “boşa düşüreceği” anı bekliyor.

Oysa zamanın kimin lehine, kimin aleyhine çalıştığının hesabını düz mantıkla yapamazsınız.

Zelenski de savaş öncesi benzer hesaplar yapıyordu.

Sonuç ortada: Durum ne Ukrayna’nın ne de Rusya’nın istediği gibi gelişti, fakat nihayetinde asıl kaybeden Ukrayna oldu.

Siyasette, hele jeolojik hesaplarda evdeki hesap çarşıdakini tutmaz. O yüzden bu tür denklemlere girdiğinizde, beklenmedik ama kesinlikle yaşanacak olumsuzlukların altından kalkabilecek ek potansiyeliniz olması gerekir.

Bu açıdan bakıldığında, şu bir gerçek ki; Şam hükümeti hiçbir koşulda Zelenski’nin aldığı dış destek potansiyeline ulaşamaz.

Ama onun karşısında Rusya vardı, Şara bu anlamda daha şanslı diyenler olacaktır. Oysa durum öyle değil.

Karşınızda kimin olduğundan çok, sizin ayağınız yere sağlam basıyor mu, o daha önemli. Ayağınızın bastığı zemin çürükse, karşınızdaki güçlü mü zayıf mı, çok önemli değil; her hâlükârda siz daha kırılgansınız.

Halk arasında “erken havaya girmek” diye bir tabir vardır ya; Suriye’deki yeni yönetimin davranış biçimine uygun bir ifade sanki.

Hep şu soru aklımda: Şam gerçekten Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak için mi, yoksa tam tersi için mi oraya getirildi?

Görünen ve Trump’ın yeni dış politika konseptine uygun olan, korumak için getirildiği.

Ama Nasrettin Hoca’nın demediği gibi: “Ya tutmazsa.”

Sözüm, Suriye’de adem-i merkezi bir yapıyı tehlikeli görenlere.

Aksini düşünüyorsunuz, hatta belki de düşünmeden direkt karşı çıkıyorsunuz, ama adem-i merkeziyetçi olmayan bir yapı, Suriye’nin geleceği açısından çok daha riskli bir durum yaratıyor.

Bunu görememenin, çok ama çok ön yargılı olmaktan başka hiçbir açıklaması olamaz.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.