12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve babası Ahmet Kaymaz’ın, 21 Kasım 2004’te Mardin’in Kızıltepe ilçesinde evlerinin önünde güvenlik güçlerinin ateşiyle öldürülmesinin üzerinden 20 yıl geçti. Otopside Uğur’un bedeninden 13, babasının bedeninden ise 8 kurşun çıkarıldı. Dönemin Mardin Valiliği, olayı “eylem hazırlığındaki teröristlerin öldürülmesi” şeklinde kamuoyuna duyurdu.
Adalet arayışı ve yargılama süreci
Olayın ardından failler hakkında açılan davada, polis memurları “meşru müdafaa” iddiasıyla beraat etti. Yargıtay, kararı oy birliğiyle onayladı. İç hukuk yollarının tükenmesi sonrası dava, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşındı. AİHM, 2014 yılında Türkiye’yi mahkûm ederek yaşam hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Ancak bu karar, Türkiye’de yeniden yargılamayı başlatmadı. Anayasa Mahkemesi (AYM), AİHM kararını “takdiri” olarak değerlendirerek yeniden yargılama talebini reddetti.
Alişer Kaymaz: ‘Adaleti arıyoruz, yılmayacağız’
Adalet talepleri karşılık bulmayan Kaymaz ailesi, bu süreçte baskılarla karşılaştı. 2016 yılında Kızıltepe Belediyesi’ne atanan kayyım, Uğur Kaymaz anısına dikilen heykeli yıktı. Annesi Makbule Kaymaz, aynı yıl KHK ile belediyedeki işinden çıkarıldı. Uğur’un mezarı ise 2023 yılında kimliği belirsiz kişiler tarafından iki kez saldırıya uğradı.
Uğur Kaymaz’ın kardeşi Alişer Kaymaz, 20 yıldır adalet için mücadele ettiklerini söyledi: “Ağabeyim bugün yaşasaydı 32 yaşında olacaktı. Ancak 20 yıl önce onu ve babamı elimizden aldılar. Failleri mahkemeler değil, halkın vicdanı mahkûm etti. Davamızın arkasındayız ve son güne kadar bu mücadeleye devam edeceğiz” dedi.
Av. Kuzu: ‘Cezasızlık politikası Kürt sorununun göstergesi’
Dosyanın avukatı Erdal Kuzu, Uğur Kaymaz ve babasının öldürülmesinin Kürt sorununun çözülmemesinin en büyük göstergelerinden biri olduğunu söyledi. “Devlet, Uğur’un bir çocuk olduğunu kabul etmek yerine failleri korudu. Bu dava, Türkiye’de cezasızlık politikalarının ve devletin inkârcı tutumunun tipik bir örneğidir” dedi.
Avukat Kuzu, Uğur Kaymaz davasının toplum vicdanında hâlâ bir yara olarak durduğunu vurgulayarak, “Barışçıl bir çözüm sürecine girilirse, bu dava hakikatlerin araştırılması açısından en önemli konulardan biri olacaktır” ifadelerini kullandı. (MA)