Türkiye’de siyaset sahnesinde, son genel seçim döneminde yoğunca ön plana çıktığını gördüğümüz ve adeta sağ popülist siyasetin varsayılanı haline dönen mülteci/göçmen karşıtı söylemler yeni bir formda yeniden dirildi:
“Savaş bittiğine göre artık Suriyeliler dönsünler!”
Alman edebiyatçı Max Frisch Almanya’ya göç eden Türkiyeli işçiler için şöyle diyordu: “Biz ucuz işçi çağırmıştık ama insanlar geldi.” Belki de bugün Suriyeli göçmenler üzerine söz kurarken en çok hatırlamamız gereken sözlerden biri de bu. Evet, buraya Suriye’den insanlar geldi ve Suriye’ye dair konuşmalarda en dışta bırakılanlar da yine bu insanlar… Peki onlar ne düşünüyor?
Suriye’de yeni durumu, umutlarını, kaygılarını ve beklentilerini sorduğumuz Suriyeli göçmenler Esad’ın düşmesinden dolayı duydukları coşkulu sevinci ve ülkelerinin yeniden inşasına dair yaşadıkları belirsizliğin kendilerini nasıl bir arafta bıraktığını İlke TV’ye anlattı.
Konuştuğumuz göçmenlerin kimi Ramazan Bayramı’nı, kimi çocuğunun okulunun bitmesini, kimisi de kendi okulunun bitmesini bekliyor Suriye’ye dönmek için. Kimisiyse ne zaman, nasıl döneceğini hiç bilmiyor.
Esad düştüğü için her biri, istisnasız her biri mutluluk gözyaşları döktüğünü anlatan Suriyeli göçmenlerin duygularında öyle çok ortaklık var ki… Ama bu duygudaşlık Suriye’de yeni bir hayata başlayabilecekleri ekonomik ve sosyal güvenceleri birbirinden farklı olan Suriyeli göçmenlerin dönüş planlarına aynı şekilde yansımıyor.
“Savaş bitti, artık gidin” söylemlerinin bilinçaltlarında tetiklediği zorla geri gönderilme korkusunu dile getiren Suriyeli göçmenlerin nasıl bir umut ve kaygı kıskacında kaldıklarını İlke TV’ye anlattı.
Musa’nın çifte düğünü: ‘Kalkın, rejim düştü!’
Hama kentinden 2016 yılında Türkiye’ye sığınan Musa, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nde Harita Mühendisliği son sınıf öğrencisi. “Savaş 2016’da baya büyüdü. O zaman babama acaba Türkiye’de mi devam etsen okumaya dedim. Tek başıma çıktım Suriye’den” diye anlatıyor Türkiye’ye geliş sürecini.
Esad’ın devrildiği haberini aldığı günü anlatıyor. Tam da bir gün önce Musa’nın düğünü olmuş. Ve bir gün sonra Esad’ın devrildiği haberi ailede “çifte düğün” heyecanı yaratmış. Musa’nın annesi sabah yedide arayıp bağıra bağıra: “Kalkın, rejim düştü, rejim düştü! Ne zaman geleceksiniz? Keşke düğünü biraz erteleyip burada yapsaydınız” dediğinde Musa kulaklarına inanamış:
“Telefonu bir açtım algılayamadım, acaba şaka mı gerçek mi? Bütün ailem çok sevindi, tüm Suriye çok sevindi diyebiliriz.”
Musa kaçak yollarla geldiğini söylediği Türkiye’de daha sonra geçici koruma belgesi almış, Türkçe öğrenmiş, dil yeterliliğini alıp üniversiteye başlamış. Yani tek başına çok şey başarmış. Bu kadar çabadan sonra geri dönmek konusunda ne düşündüğünü sorduğumuzda:
“Bu sene mezun olacağım, mezun olduktan sonra ülkeye dönmeyi tekrar bir değerlendireceğim. Annem, babam… Çok uzun zamandır görmediğim bir ailem var orada. Hem onları görmek için hem de iş anlamında bir değerlendirme için gitmeyi düşünüyorum.”
Kendisi gibi Türkiye’de evlenen ve çocukları burada doğan pek çok Suriyeli arkadaşı olduğunu anlatıyor Musa: “Biz ziyarete gittiğimiz zaman çocukları hep Türkçe konuşmak istiyorlar bizimle. Arapçaları hiç yok, sıfır.”
Musa dönmeyi planlıyor ama çocukları artık hiç Arapça bilmeyen arkadaşlarının durumun kendisinden farklı olduğunun farkında: “Onlar için zor bir adım geri dönmek. Bence burada kalırlar. Bence bir kısmı döner ama bir kısmı burada kalır. Tekrar sıfırdan başlamak çok çok zor…”
Belirsizlik içindeki Agami: Dönme kararı alamıyorum çünkü…
“Siyasetçilerin savaş bitti, artık Suriyeliler dönsün söylemleri tabii ki Suriyeli sığınmacılarda bir tedirginlik, korku ortamı inşa ediyor. Beni de istikrarsız bir durumda bırakıyor.”
Bu sözler 48 yaşındaki Enes Agami’ye ait. Bir hukuki danışmanlık ofisinde çalışan Agami 2013 yılında Şam kentinden gelerek Türkiye’ye sığınmış. Siyaset sahnesindeki söylemlerin Suriyeli göçmenlerin duygu durumunu nasıl etkilediğini şu sözlerle anlatıyor:
“Keşke Suriye’de durum münasip, mülayim olsa da dönebilsek. Ama orada şu an her şey belirsizlik içinde. Bu söylemler de, yani ‘Suriyelileri göndereceğiz, artık gitsinler’ bizi burada de belirsizlik durumunda bırakıyor.”
Agami, Suriye’ye ne zaman, nasıl döneceğine dair henüz plan yapamıyor. “Bence Suriyeliler ülkelerine dönmeli. Bizim HTŞ ile ya da herhangi bir grupla sıkıntımız yok. Şu anda ülkemizi yeniden inşa ediyoruz bu nedenle ülkenin herkese ihtiyacı var” diyor ama kendisi bu kararı heniz alamayanlardan:
“Güvenli bir ortam sağlanırsa dönme kararı alınabilir ama ben şu anda o kararı alamıyorum. Çünkü şu an Suriye’de güvenlik sağlanmış değil. Bir sosyal güvenlik de yok, yani ekonomi ya da çalışma ortamı yok malesef. Bunlar sağlanırsa dönüş kararımı alabilirim.”
“Herkese temel mesajım barış ortamında kardeşçe yaşamak” diyen Agami ayrımcı söylemlere karşı birlikte yaşam umudunu paylaşıyor: “Resmi istatistiklere istinaden Suriye sığınmacı toplumunun Türkiye’de suç oranı çok düşük. Biz burada kimseye eziyet vermedik, kimseye herhangi bir yanlış bir şey yapmadık. Kardeşlik ve barış ortamında birlikte yaşamak istiyoruz.”
Yeni anayasayı bekleyen İptisam: Kadınlar Suriye’de yetki sahibi olmalı
Şamlı İptisam 3 yıldan beri Türkiye’de yaşayan bir göçmen kadın. “Suriye halkı olarak, özellikle kadınlar olarak, Esad’ın düşmesine hepimiz sevindik. İlk bir kaç gün durum belirsizdi, her şey yavaş yavaş düzene oturuyor” diyen İptisam da Suriye’ye geri dönmek için biraz daha zaman geçmesini bekleyenlerden: “En azından 3 ay beklerim. Yani devletin yeni anayasası yazılsın, anayasa belli olsun onun ardından yavaş yavaş dönmeye başlarız.”
Bir kadın olarak HTŞ’den beklentisinin ne olduğunu sorduğumda ise elbette kadınların durumu en önemli konulardan biri diyor ve ekliyor: “Yeni hükümette, yeni devlette kadınların bir yetkili makamda ve görevde bulunması şart.”
İptisam’a göre yeni Suriye anayasasında en önemli konulardan bir diğeri eşit vatandaşlık. Bunu “Mezhepsel veya ırk üzerinden yapılan ayrımcılıklardan Suriye halkı olarak uzak kalmalıyız” diye açıklıyor.
Şamlı kadın göçmenin işaret ettiği bir diğer husus ekonomik yeniden inşa: “Şu an Suriye’nin ekonomisi malesef çok kötü. Bunun düzelmesi için yapılacak çok işler var, bu da eninde sonunda hepimizin görevi.”
Restoran sahibi Tevfik: İş yaptığım Türkler ‘hemen dönme’ diyor
Neredeyse tam 14 yıldır süren iç savaş boyunca İstanbul’un geçirdiği sosyo-mekânsal dönüşüm sürecinde Suriyeli göçmen nüfusunun en yoğun yaşadığı semtlerden birine dönüşen Fatih’te Arapça yazıları olan pek çok restorandan birinin önünde 11 yıldır İstanbul’da yaşayan bir Suriyeli göçmen olan Tevfik ile tanışıyoruz. Restoranın sahibi olduğunu söyleyen Tevfik restoranın önündeki tahta iskemlelerde çay ikram ederek başlıyor anlatmaya: “Şu an Suriye’de çok güzel bir durum var. Büyük sıkıntımızın yüzde 80’i geçti çok şükür. Daha yeni hükümetin kurulması epey bir zaman sürer. Ama her şey iyi olacak. Suriye önümüzdeki bir yıl içinde yüzde yüz daha iyi olur. Suriyeliler dönmeyi çok istiyor ama…” Ama’sı var Tevfik’in. “Savaş bitince bir anda herkesin dönmesi bence yanlış” diye getiriyor gerisini. Kendisi de 1-2 yıl içinde Suriye’de bir iş kurmayı, bunu yaparken Türkiye’deki işlerini de devam ettirmeyi planlıyor.
Zaten Tevfik’in birlikte iş yaptığı Türkiyeli ortakları hiç de kimi siyasetçilerin aceleciğiyle yaklaşmamış kendisine. “Toptancı arkadaşlarım var, birlikte iş yapıyoruz. Bana diyorlar ki hemen gitme, yavaş yavaş karar ver” diyor ve Türkiye’de 10 yılda kurduğu yeni yaşama nasıl alıştığını şu sözlerle anlatıyor:
“Türkiye ile kültürümüz çok benziyor ama illa ki bir fark var. Biz 10 yıldır İstanbul’da yaşıyoruz, Suriye gibi değil, her şey farklı. Biz Suriye’ye geri döndüğümüzde kolay kolay alışamayacağız. 10 senedir Suriye’ye hiç gitmedik, az bir zaman değil Sadece Araplara hizmet vermiyorum, hatta çalışanlarım içinde de bir Türk var. Arkadaşlarımın, müşterilerimin yüzde 60’ı Türkler. Yani biz Türklere alıştık. Senelerdir biz burada yaşıyoruz ama hiç yabancı hissetmedik. Bazen ufak bir hikaye, ırkçılık çıkar, her ülkede böyle bir şey vardır. Ama Türkiyelilerle Suriyeliler inşallah kardeş kardeş devam edecek.”
Fabrikalarda, özellikle tekstilde işçilik yapan genç Suriyelilerin hızlı bir şekilde geri dönmeye başladığını anlatan Tevfik Suriye’ye dönüş planlarında ekonominin nasıl bir rol oynadığına ışık tutuyor:
“Bir anda iş olmayacak Suriye’de. Suriye’de ekonomi sıfır. Suriye Merkez Bankası’da yabancı para sıfıra yakın. Turistler de hemen gelmeye başlamaz. Hala savaş ülkesi. En az 2-3 sene sürer işlerin düzene oturması. Fabrikada çalışan gençler hızla dönmeye başladı ama kendisine Türkiye’de iş kuranlar en az 1-2 yıl sonra dönmeyi düşünüyor. Bence ileride güzel iş olacak ama biraz sabretmemiz lazım.”
Sednaya’nın eski tutsağı Abo Arab: Suriye bir gözüm, Türkiye diğer gözüm
Fatih’in ara sokaklarından birinde küçük bir falafelci dükkanınnda ilginç şapkası ile ihtiyar bir adam müşterilerine falafel ikram ediyor. 70 yaşında bir Şamlı olan Adnan bey, nam-ı diğer Abo Arab.
“Allah’a şükür Suriye’ye zafer geldi. İnşallah Ramazan’dan iki ay sonra gideceğim. Evlatlarım, torunlarım orada. Duygularımın tarifi mümkün değil. İki ay önce, geçen ay çok büyük sıkıntı vardı içimde, nefes alıyordum ama oksijen yoktu, ferahlık yoktu. Şimdi oksijen var” diye anlatıyor Esad’ın düşmesinin kendisinde yarattığı duyguları.
“Suriye hükümeti bizi çok mazlum etti” diye anlatmaya başladığında Sednaya Hapishanesi’nin eski bir tutsağı olduğunu öğreniyoruz: “Ben 2012’de 18 gün Sednaya’da kaldım. İftira yüzünden. Çıkmak için çok rüşvet verdim. Takriben 20 bin dolar verdim. Çıktıktan sonra hayattan nefret ettim, çıktım Suriye’den.”
Suriye’den çıkar çıkmaz Türkiye’ye geçmemiş Abo Arab, önce Lübnan’a, daha Suudia Arabistan’a gitmiş. “Ama Araplar Araplar’a iyi muamele etmiyor, maalesef içimizde çok hain var” diye tarif ettiği acı tecrübele rnedeniyle 2014’te Mersin üzerinden Türkiye’ye gelmiş. Gelir gelmez dükkan açamamış. 2 sene bir lokantada çalışmış, o restoranın sahibi kontrat yapmayı reddedince işten ayrılıp kendi dükkanını açmış. Türkiye’de sıfırdan başlayan Abo Arab Suriye’de kalan ve maliyenin el koyup sattığını söylediği emlaklarını geri almayı umut ediyor: “Şam’da benim 18 lokantam vardı. Maliye üzerimdeki dükkanları hep aldı sattı. Emlaklarım bana geri verilirse ben milyoner olurum ama inşallah üzerimdeki bu emlakların hepsi bana iade olur.”
6 çocuğu, 17 torunu olan Abo Arab 5 torununu sadece Whatsapp üzerinden görebilmiş. O nedenle geri dönüp onları görmek için gün sayıyor. Ancak Türkiye de artık onun evi olmuş: “Türkiye Allah’a emanet olsun, Türkiye’den çok memnunum. Çok güzel insan muamelesi gördüm. Komşularımı çok seviyorum. Türkiye bir gözüm, Suriye diğer gözüm gibi. Fatih, bu mıntıka, aynı benim Suriye’deki mahallem gibi, camii, meydan, komşular” derken birden durup gülümseyerek ekliyor: “Size sürpriz bir haberim var: Benim eşim Türk vatandaşı!”
Amerikan vatandaşı olan Suriyeli: Batı Suriye’yi rahat bıraksın
8 yıldır severek işlettiği bu küçük dükkanda her gün 200 dürümü sadaka olarak dağıttığını anlayan Abo Arab’ın yardımseverliği sosyal medyada öyle ün salmış ki Amerika’da yaşayan ve Türkiye’ye turist olarak gelen Suriyeli bir çift bu yardımsever dükkana destek olmak istedikleri için İstanbul seyahatlerinde özellikle burayı arayıp bulmuşlar.
Artık Amerikan vatandaşı olan Suriyeli müşteri de Suriye’deki durum dair değerlendirmesini “biraz iyimserim, biraz endişeli” diye özetliyor: “Suriye’nin yeniden inşası için çok yardıma ihtiyacı olacak. Bence Müslüman ülkelerin birbirlerine sınır çizmesi doğru değil. Müslümanlar sınırlarını ve kapılarını her zaman kardeşlerine açmalı. Ama uluslararası güçler, özellikle Batı, Suriye’yi rahat bırakmalı. Çünkü Suriye’de sorunlara yol açan zaten onlar.”
Kendisini Amerikalı mı Suriyeli mi hissettiğini sorduğumuzda: “Suriye’den çıktığımda 1982’ydi. Uzun zaman geçse de ben bir Suriyeli ve Müslümanım diyor” ve ekliyor: “Ve biz oldukça yetenekli ve zekiyiz. Buradaki Suriyeli nüfusa bakın, aralarında doktorlar, mühendisler var; hepsi genç, yetenekli ve zeki. Rahat bırakılırlarsa Suriyeliler kendi başının çaresine bakabilir. Ama değerli kaynaklarımız var ve Batı hep bunları peşinde. İşlerin nasıl gideceğini göreceğiz…”
Kalıcı dönüş planlayan Yılmaz: Hepimiz dönmeliyiz, ama hepimiz dönemeyiz
Esad düştü haberi geldiğinde çocuklar gibi ağladığını anlatan Abdurrahman Yılmaz 2013’te Şam’dan Türkiye’ye gelen ve 11 yılın ardından Suriye’ye kesin dönüş planlayan bir göçmen:
“Ben Suriye’ye bir gidip duruma bakacağım. Altınca aydan sonra da ailece döneceğiz. Çünkü çocukların şu anda okulları var, okullar biter bitmez döneceğiz. Altınca ayda pek çoğu Suriyeli döner, pek çoğu çocukların okulunu ve Suriye’de bazı hizmetlerin düzenlenmesini bekliyorlar. Elektrik, su, internet, doğalgaz gibi… Şu anda bunlar yavaş yavaş düzenlenmeye başladı. Tabii ki şu an durum zor ama biz şimdi bir an önce dönmezsek Suriye iyileşemez, biz şimdiden katkı sunmazsak Suriye hayatta ilerleyemez. Bu yüzden hepimizin dönmesi gerekiyor.”
Uluslararası İlişkiler okuduktan sonra hem tercümanlık hem vize hizmetleri veren bir ofis açan ve Türkçesi oldukça iyi olan Yılmaz pek çok arkadaşıyla birlikte Suriye’ye nasıl geri dönebileceklerinin istişaresini yürüttüğünü söylüyor:
“Benim bakışıma göre hemen, bir an önce dönmeliyiz. Arkadaşlarımla görüştüğümde ikna olmayanları dönelim diye ikna etmeye çalıştık. Herkes dönmek istiyor ama çoğu hemen dönmeyelim diyorlar. Bir süre geçsin, ondan sonra dönelim diyorlar.”
Yılmaz geri dönme konusunda çok kararlı olmakla beraber kendisi gibi hemen dönme kararı alamayanların durumuna empatik yaklaşıyor ve onların durumunu şöyle açıklıyor:
“İlk sebebi: ticaret ya da şirket açan iş adamları var. Onların bir an önce herşeyi kapatıp dönmeleri çok zor. Bir de Türklerle iş yapanlar hemen dönemez, o işlemleri bitsin falan ki aynı ortaklarla belki Suriye’de aynı işi kurabilirler. Fakir fukara insanlarımız çok malesef. Onlardan evlerini kaybedenler var Onlara yeni bir ev yapılana, bulana, ev satın alana ya da kiralayana kadar biraz beklemek zorundalar. Son grup: hasta olanlar. Türkiye hastanelerine düzenli gidenler, tedavisi süren hastalar hemen dönemezler.”
Suriyeli hak savunucusu Elgazi: Dönenler ne evlerini ne sokaklarını bulabildi
2013 yılında Türkiye’ye sığınan Suriyeli hak savunucusu Taha Elgazi ise “Esad düştü, Suriye’de ortam güvenli oldu” söylemlerinin gerçeği yansıtmadığına dikkat çekiyor. Elgazi “Güvenli ortam dediğimizde sadece emniyet değil. Açıkçası Şu an Suriye’de bir güvenli ortam yok, sağlık, eğitim, sosyal hayat sistemi yok” diyor. “Medyada gelen görseller doğru değil” diyen Elgazi anaakım medyadaki kimi yayınlarda servis edilen görsellerin Şam’ın, Halep’in merkezinde eziyet görmeyen bölgelerden olduğunu söylüyor. “Şu an gerçek Suriye’nin yüzde 60’ı yıkık durumda. Humus’ta, Deyrelzor’da, Şam’da, Guta’da yerle bir durumda. İnsanlar tabii ki dönmek istiyor ama nereye dönecekler? Bu soru çok önemli. İnsanların geri dönmesi için geri dönecek bir evi, bir mahallesi olması gerekiyor.”
“Sınır kapısından gelen verilere istinaden yaklaşık 8 bin kişi döndü” diyen Elgazi Esad düştükten sonra bir anlık sevinç ile geri dönen Suriyelilerin bir kısmının yeniden Türkiye’ye gelmek istediğini, ama gönüllü dönüş yapanların artık dönemediğini belirtiyor:
“Dönüşler gönüllü dönüş şeklinde oldu malesef. Yani gidenler bir daha Türkiye’ye gelemeyecek şekilde gitti. Aileler Esad rejimi düştükten sonra bir sevinç içinde hemen dönmek istediller. Ama orada ne evini ne sokağını ne de şehrini buldular. Şu an Suriye’ye geri dönenlerin bir kısmı tekrar Türkiye’ye dönmek istiyor.”
Suriyeli sığınmacıları sömüren kim?
“Sanki Suriyeli halkımızın kaderi bu hayatta yüzleri gülmemek” diyen Elgazi, Esad düştüğü için ne kadar sevinseler de Suriyeli göçmenlerin sevincini yarım bırakan acı gerçeklikleri hepimize hatırlatıyor:
“Yıllarca hapishaneler, gördük. Esad rejimi düştükten sonra şimdi de korkuyla yaşıyoruz: geri gönderilme korkusu… İnsanlara Türkiye’ye gelip gidebilecekleri bir fırsat tanınsın. İnsanlar orada neyi var neyi yok görüp sonra gelip ailesini alabilsin. İnsanları sınırımızdan itelim ne olursa olsun demek insanlık değil. İnsanları onurlu, insancan geri göndermek çok önemli.” Suriyeliler giderse herşey ucuz olur, kiralar düşer, işçiler daha fazla maaş alır diyenlerimiz için Elgazi’nin sorduğu bir soruyla bitirelim:“Suriyeli sığınmacıları ucuz işçi olarak sömüren, evin kirası 10 binse 20 bin isteyen kim?”