Emek Partisi (EMEP), Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda dinlenmesi gerekenler arasında vicdani retçileri de önermişti. Ancak, gruba bugüne kadar herhangi bir davet iletilmedi. Vicdani retçiler, komisyonda dinlenmeseler de sürece katkı sunmak amacıyla bir rapor hazırladı.
Rapor, EMEP’ten doğru Komisyon Üyesi olan İstanbul Milletvekili İskender Bayhan tarafından TBMM Meclis Başkanlığına sunuldu.
Vicdani retçiler Şendoğan Yazıcı ve Yavuz Atan tarafından kaleme alınan rapor özetle şöyle:
‘Sivil ölüm’ eleştirisi
Sunduğumuz çözüm, pazarlığa açık bir teklif değil, temel bir insan hakkının kayıtsız şartsız tanınması gerekliliğidir. Öncelikle mevcut durumu net bir şekilde ortaya koymak isteriz. Türkiye’de vicdani ret bir suç olarak tanımlanmamıştır; ancak bu hakkı kullanmanın sonucu, sonu gelmeyen bir cezalandırma sarmalıdır.
Vicdani gerekçelerle askerliği reddeden yurttaşlar, “yoklama kaçağı” veya “bakaya” sayılarak ömür boyu süren bir takibata uğramaktadır. Bu durum, bizleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Osman Murat Ülke/Türkiye davasında isabetle tanımladığı “sivil ölüm”e mahkûm etmektedir.
Üç temel ihlal
Bu “sivil ölüm” halinin somut karşılıkları şunlardır:
Ekonomik imha: Banka hesaplarımıza el konulmakta, e-haciz uygulamalarıyla ticari faaliyetlerimiz ve çalışma hayatımız fiilen bitirilmektedir.
Sosyal tecrit: Her an bir GBT kontrolünde gözaltına alınma korkusuyla yaşamakta, seyahat özgürlüğümüz kısıtlanmaktadır.
Siyasi hakların gaspı: Seçme ve seçilme gibi en temel yurttaşlık haklarımız elimizden alınmaktadır.
Bu tablo, hukukun en temel ilkelerinden olan “aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama” (non bis in idem) ilkesinin sistematik ihlalidir ve Komisyonunuzun “hukuk devleti” hedefleriyle açıkça çelişmektedir.
Çözüm
Gerekçe: Vicdani ret, pazarlık konusu yapılabilecek bir imtiyaz değil, devredilemez bir insan hakkıdır. AİHM, Bayatyan/Ermenistan kararından başlayarak Erçep/Türkiye ve Kanatlı/Türkiye gibi emsal kararlarda, bu hakkın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesiyle korunan “düşünce, vicdan ve din özgürlüğü”nün ayrılmaz bir parçası olduğunu defalarca tescillemiştir. Anayasamızın 90. maddesi, bu uluslararası kararları iç hukukun bir parçası ve hatta üstünde kabul etmektedir. Dolayısıyla, bu hakkı tanımak bir tercih değil, anayasal ve uluslararası bir zorunluluktur.
Uygulama
Çözüm, Askerlik Kanunu ve ilgili mevzuatta yapılacak küçük bir değişiklikle, kişilerin vicdani kanaatleri (dini, felsefi, ahlaki, siyasi vb.) gereği askerlik hizmetini ve her türlü zorunlu hizmeti reddetme hakkına sahip olduğunun tanınmasıdır.
Bu tanıma, herhangi bir “alternatif hizmet” veya başka bir zorunluluk şartına bağlanmamalıdır.
‘Alternatif sivil hizmet’ neden çözüm değil?
Bu noktada, sıklıkla bir “orta yol” olarak sunulan “alternatif sivil hizmet” modelini neden bir çözüm olarak görmediğimizi açıkça ifade etmek isteriz. Bizler için vicdani ret, sadece eline silah almayı reddetmek değildir; devletin birey üzerinde kurduğu zorunluluk ve hizmet dayatmasının kendisine karşı bir duruştur.
Zorunluluğun niteliği değişmez: Adı “sivil” de olsa, devlet tarafından dayatılan her türlü zorunlu hizmet, vicdan özgürlüğünün ihlalidir. Sorun üniformanın rengi değil, zorunluluğun kendisidir. Bizler, “vatan hizmeti” adı altında dayatılan angaryanın sivil bir versiyonunu değil, vicdanımıza uygun yaşama hakkını talep ediyoruz.
Cezalandırıcı nitelik: Dünya örnekleri, sivil hizmetlerin genellikle askeri hizmetten daha uzun ve caydırıcı koşullarda düzenlendiğini göstermektedir. Bu durum, sivil hizmeti bir hak olarak sunmaktan çok, vicdani retçileri cezalandırmanın bir başka yolu haline getirmektedir.
Vicdan pazarlık konusu değildir: Bir hakkın tanınması, karşılığında başka bir bedel ödeme şartına bağlanamaz. Devletin görevi, temel hak ve özgürlükleri güvence altına almaktır; bu hakları başka bir zorunlulukla takas etmek değil.
Sonuç ve çağrı
Komisyon üyeleri, Karşınızda duran mesele, teknik bir yasa değişikliğinden ibaret değildir. Bu, Türkiye’nin bireyin vicdanına ne kadar saygı duyduğunu ve demokrasisinin ne kadar derinleştiğini gösterecek sembolik bir karardır. “Kardeşlik”, ancak ve ancak bireylerin en temel varoluşsal tercihlerine saygı duyulduğunda inşa edilebilir.
Sizleri, “alternatif” veya “ara” formüllerle sorunu ötelemeye değil, cesur ve tarihi bir adım atarak vicdani ret hakkını hiçbir koşula bağlamadan tanımaya davet ediyoruz. Bu, AİHM kararlarının gereğini yerine getirmek, Anayasa’ya sadakat göstermek ve en önemlisi, bu ülkenin yurttaşlarının vicdanına güvenmektir. Komisyonunuzun adını tarihe, Türkiye’de vicdan özgürlüğünün önündeki son engelleri kaldıran bir irade olarak yazdırmanız dileğiyle.” (Kaynak: Bianet)