• Ana Sayfa
  • Gündem
  • Viranşehir’de bir barış hikayesi; yerel yönetimler deneyimi – 2
Viranşehir’de bir barış hikayesi; yerel yönetimler deneyimi – 2
Cegerxwîn Polat 26 Haziran 2025

Viranşehir’de bir barış hikayesi; yerel yönetimler deneyimi – 2

Karanlıkta Konuşmalar…

Hava, kemikleri titretecek kadar soğuk. Şimdiki kışlara benzemiyor. Karacadağ’ın karlı tepesinden gelen ayaz da cabası. Sağlık Merkezinde ikinci katta bir odada kalıyorum. Elektrik her zamanki gibi kesik. Sobaya yakın duruyorum. Keçe ve halıyla kaplı zeminden gelen soğuk canımı sıkıyor. Yanan gaz yağının cızırtısı ise içerideki sessizliği bozuyor. Dışarıda jeneratör sesleri. Sessizlik mucize gibi geliyor. Normali çabuk değişiyor insanın. İdrak edecek çok şey var.

Telefon çalıyor. Ekrandaki isim Emrullah Cin. Geciktirmeden açıyorum ve “Doktor nasılsın” sorusu. Benzini biten jeneratörün bende yarattığı iç sıkıntısından bahsediyorum. En sevdiğim teklifi yapıyor, “uğrasana konuşalım”. Üşümemek için kefiyeyi boynuma sarıyorum ve karanlıkta yola düşüyorum.

Sokaklar ıssız, görüş mesafesi kısa. Ağır bir sis çökmüş karanlığa. Isınmak için daha fazla kömür ve gaz yağının kullanıldığı hemen anlaşılıyor. Hava kirliliğinden bahsetmenin lüks olduğu bir anı yaşıyorum. Hamidiye Alayları’nın namlı komutanı İbrahim Paşa’nın terk edilmiş konağının önünden geçerken Viranşehir’in görkemli hikayesi aklıma düşüyor. Seksen öncesinin Küçük Moskova’sından doksanların savaş bakiyesine uzanan serüveni içimi ürpertiyor. Ne çok şey yaşamış diyorum. Köpek seslerinin arasında eve ulaşıyorum. Sevgili Nevin kapıyı açıyor. Evin duygu sıcaklığı, karanlık ve yalnızlıktan sonra beni kendime getiriyor. Hiç ikilemeden tartışma seanslarının heyecanına giriyorum.

Bilgisiyle başucumuzda olan Onur Hamzaoğlu’yla beraber yeni yaptığımız saha gezisi üzerine konuşuyoruz. İçme suyu kesintileriyle baş etmek için yeni su kuyuları açmak ve su deposu yapım planlarının hızlandırılması gibi temel meseleler gündemimiz. İçme suyu kontrollerini nasıl yapacağımızdan klorlamaya kadar, kaç defa üzerinden geçtiğimizi hatırlamadığım işleri konuşuyoruz. Çevre sağlık teknisyenimiz Ümit’in düzenli aldığı su örneklerinde sorun olmadığını söylüyorum. Ama kanalizasyonun olmaması büyük sorun diye ekliyorum. Çözeceğiz diyor Emrullah Cin.

Kent konseyini sürece katacağından bahsediyor. Şimdilerde sosyal medyada popüler olan “Diyarbakır-Kayapınar’ı kim planladı” videolarının kahramanı Zülküf Karatekin’in ekibe katıldığını ve yaz dönemi iş planlarını yaptıklarını müjdeliyor. Kanalizasyon için toplum katılımı ile finansman ve teknik sorunların çözülebileceğini anlatıyor. Heyecanlanıyorum.

Zihnimde kent konseyi. Toplanması ve devamlılığı için çok çaba sarf edildiğini biliyorum. Benim de birkaç toplantısına katıldığım yerel demokrasinin mabedi gibiydi. Valiliğin “Kent konseyi isimli bir toplantı yapamazsınız” tehditli yazılarına inat toplanmaya devam etmiş ve çok etkili bir mekanizma halini almıştı. Ağır feodal koşullarda bile demokrasi ve katılımcılık birçok şeye panzehirdi. İçimden bu iş olur diyorum.

Esnaf gezileri, personelle ilişkiler, kültür merkezi projesi, yeni hal, alt yapı vs. derken daldan dala atlıyoruz. Çöp alanında tıbbi atıklar için yeni bir alan kurmanın gerekliliğini konuşurken sokak hikayelerimize geçiyorum.

Kadınlarla hemşirelerin kurduğu bağı anlatmaya koyuluyorum. Ana dilinde iletişim kurmanın verdiği güven ilişkisini vurguluyorum. Sağlık bilincini arttırma odaklı toplantılarımızı anlatıyorum. Aile planlaması hizmetlerinin iyi iletişime dayandığını söylerken kadınların nabzını Nevin’den dinliyoruz. Toplumda yaptığımız işler karşılık buluyormuş. Seviniyorum. O sırada, Urfa Sağlık Müdürlüğü’nden gerekli malzemeleri almak için Emrullah Cin’le beraber çok kez ziyaret yaptığımız aklıma geliyor. Bir dolu işin ve sorunun içinde bu kadar incelikli işlerle uğraşmanın zorluğunu düşünüyorum.

Sohbet koyulaşıyor. Çay, içimi daha da ısıtıyor. Gidip gelen elektrikle neredeyse dans ediyoruz. Masanın üzerinde yanan lüks ışığı ve bağlı olduğu tüpün sesinden huylanıyorum. Pek güvenli gelmiyor. Kim bilir ne kazalar oluyordur diye düşünürken, Polio (çocuk felci) aşı kampanyası için 1 Nolu Sağlık Ocağı’nın bizden destek istediğini anlatıyorum. Sağlık ocağının köylere ancak çıkabileceğini ve ilçe merkezinde personel eksikliği olduğunu vurguluyorum. Sağlık ocağı sorumlu hekiminin “halkta aşıya karşı ciddi bir güven sorunu var. Halk, Kürtçe konuştuğu için sizin hemşirelerinize güveniyor” dediğini anlatırken, yaşadığım şaşkınlığın Emrullah Cin’de olmadığını fark ediyorum.

Topluma, ağza damlatılan Polio aşısıyla çocukların kısırlaştırıldığını düşündüren şeyin yani öjenik söylemlerin ne kadar etkili olduğunu düşünüyorum.

Durum ağır ve acı geliyor.

Toplumsal belleğin travmalarını tekrar hissediyorum.

Bu şekilde geçen ve çoğunun içinde benim olmadığım günler, aylar boyunca Viranşehir’de önemli şeyler başarıldı. Başkan yardımcıları Kadri Amca ve Ali abi gibi yöneticilerin, mesai harcayan encümenlerin ve personelin kolektif emeklerinin ete kemiğe büründüğü yıllar geçirildi. Katılımcı demokrasi yöntemleri ile önceliklerin belirlediği koşullarda toplum ikna olmakta zorlanmadı ve katılım sağladı.

Viranşehir yıkıntının, göçlerle oluşan nüfus yığılmasının küllerinden yeniden inşa edildi.

Tüm bunlar bir siyasetin inşa edilmesiyle mümkün oldu.

Demokratik, katılımcı belediyecilik.

İnşa edilen şey “Demokrasi”

Demokrasi, çoğu toplum için hasret çekilen bir dış imge gibidir. Kavram olarak rafine hale gelmesi son yüzyıl içinde gerçekleşse bile ilkel formları başkaldırmanın temel itici duygusu olmuştur. Özgürlük tutkusu ile iç içedir. Kapitalist devlet formlarında ise çoğu zaman ayak bağı halindedir.

Kapitalizmin kuralları içinde kavram olarak yönetenler lehine kullanışlı bir aparata dönüşebilir. Günümüzde olduğu gibi otoriter rejimlerin koruyucu kalkanı haline de getirilebilir. Olgusal gücü bu nedenle etkileyicidir.

Demokrasi, yaşamın belirleyeni olan ortak yaşam tercihleri için kolektif bilinç sağlar. Maksimizasyonu için yöntemsel çerçevede bazı tartışmalara da açık durumdadır. Devletin kontrolündeki araçlar ya da toplum içindeki örgütlü mekanizmalarda varlığı konusunda tartışmalar olmasına rağmen “yerel demokrasi” kavramı genel kabullerden birisidir. Halk adına bilmekten çok halkla beraber öğrenmek ve uygulamak olarak özetlenebilir.

İçinde bulunduğumuz hikâyede, Viranşehir’de nasıl bir sağlık ihtiyacı olduğunu mesleki uzmanlık birikimiyle analiz etmek aslında hiç zor değildi. Hatta “Halk Sağlığı” pratikleri için tam bir laboratuvar olarak görülebilirdi. Ancak talep daha dipten bir dalgayla gelmişti. Bir ihtiyaç olarak kendini göstermişti. Nusret Fişek Halk Sağlığı ödülüyle taçlanan müstesna bir iş çıkarılmıştı.

1960’larda başlayan ve sağlık hizmetlerinin sosyalizasyonunu içeren 224 sayılı yasa ile düzenlenen Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri, Kapitalizmin Neoliberal dönüşümünün gazabına uğramaktan kaçamamıştı. Zamanla sağlık ocaklarının kolu kanadı kırıldı. Toplumsal hayatın kalbi olan sağlık mekanları kendi içine doğru çökertildi. Kamu hastaneleri de benzer bir akıbete uğradı. AKP’nin uyguladığı Sağlıkta Dönüşüm Programı ile başlayan ve günümüze kadar gelen yıkım ise kamucu sağlık düşüncesinin tabutuna son çiviyi çakmış oldu.

Çatışma ile geçen 16 yılın bagajıyla yüklü olan Viranşehir’deki proto demokrasi çabaları, işte bu kamucu-toplumcu aklın katılımcı demokrasi ile yeniden canlandırılmasıydı.

Sondan bir önce…

Diyarbakır, Siverek ve Viranşehir’in siyah bazalt taşına kaynak olmuş Karacadağ’ın eteklerindeyiz. Sönmüş, volkanik bir dağ. Yüzyıllardır kültür, mizaç, mekân ve yaşam üretmiş. Yaşama kaynak olmuş, karın doyurmuş. Viranşehir’in virane haline tanıklık etmiş. İşte onun çocuklarından bir kaya parçası üzerinde oturuyoruz. Kent ormanı olsun diye dikilen fidanların arasındayız. Yüzümüze batan güneşin ışıkları vuruyor.

Mevsim ilkbahar…

Emrullah Cin, hayallere dalmış. “Güzel şeyler yapacağız doktor” diye söze başlıyor.

İçimde hala heyecan var.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.