Yamyam kapitalizmin kutsal ittifakı
Sevda Çetinkaya 15 Aralık 2025

Yamyam kapitalizmin kutsal ittifakı

Bazı olaylar var ki tek başına ele alındığında “vahim”, yan yana konduğunda ise bir sistemi anlatır.

MESEM’lerde çocuk işçilerin iş cinayetlerinde ölümü, Meclis lokantasında staj yapan çocukların maruz kaldığı sistematik cinsel istismar karşısındaki kurumsal sessizlik…
Bunlar rastlantı değil.

Nancy Fraser’ın adını koyduğu gibi, “yamyam kapitalizm” yalnızca sömüren değil; kendi varlık koşullarını da yiyerek ayakta kalan bir düzen.

Ama Fraser’ın yamyamlık dediği bu doymak bilmez açgözlülük tek başına işlemez.
Onu sürdürülebilir kılan iki güçlü dayanak var: patriyarka ve otoriter rejimler.
Yamyam kapitalizmin patriyarka ve otoriter siyasetle kurduğu ittifakın sonuçları bu gördüklerimiz.

MESEM’lerde çocukların ölümü, bu düzenin en çıplak hali.
Çocuklar “meslek öğreniyor” denilerek ucuz işgücüne dönüştürülür.
Eğitim hakkı, yaşam hakkı, korunma hakkı birer maliyet kalemi olarak görülür.

Ölüm geldiğinde ise kutsal ittifakın dili devreye girer:
“Kaza”, “kader”, “talihsizlik”.

Bu dil masum değil.
Otoriter rejimlerin en temel refleksidir.
Sorumluluğu görünmez kılmak için.
Çünkü otoriterlik, hesap vermeyi sevmez.
Kapitalizm çocuğu tüketir, patriyarka bunu “ailenin geçimi” diye meşrulaştırır, otoriter siyaset ise sorgulamayı bastırır.

Meclis lokantasında staj yapan liseli çocukların personel tarafından cinsel istismara maruz kalması, bu sistemin cinsiyetli yüzüdür.
Yasaların yapıldığı yerde bile çocuklar güvende değilse, bu asla “ahlaki bir sorun” değil.
İktidar ilişkilerinin nasıl işlediğini gösteren bir işaret.

Patriyarka, kadın ve çocuk bedenini denetlenebilir ve susturulabilir görür.

Kapitalizm, güvencesizliği kalıcılaştırır.
Otoriterlik ise bu ikisini koruyacak sessizlik alanını yaratır.

Otoriter rejimlerde şiddet çoğu zaman bağırarak değil, susturarak işler.
Mağdur konuşmasın, konu büyümesin, kurumlar zarar görmesin.
Kurumların itibarı, kadından da çocuktan da daha kıymetlidir.

Çocuk işçi güvencesizdir.
Stajyer öğrenci güvencesizdir.

Güvencesizlik, otoriter kapitalizmin en sevdiği zemindir.

Patriyarka bu zemini “terbiye”, “sabır”, “fedakarlık” gibi kavramlarla besler.

Kapitalizm bunu sözleşmelerle, “esnek modellerle” sağlama alır.

Otoriterlik ise hepsinin üstüne çöker ve şunu söyler: “Bu düzen sorgulanamaz.”

Çünkü güvencesiz olan itiraz edemez.
İtiraz edemeyen de korumasızdır.

Demokrasi bu tablonun neresinde derseniz?

Otoriterlikle nikah kıymış kapitalizm demokrasiyi sevmez, ama tamamen de kaldırmaz.
Onu bir kabuk olarak tutar.

Meclis vardır ama çocukları koruyamaz.

Yasalar vardır ama kadınlar da çocuklar da güvende değildir.

Haklar vardır ama talep edildiğinde bedelini ödersiniz.

Sonuçta:

– Çocuk ölür, sistem sorgulanmaz

– Kadın tacize uğrar, kurum korunur

Mesele birkaç denetim eksikliği ya da birkaç “çürük elma” değildir.

Mesele, patriyarka ile kapitalizmin otoriter bir rejim altındaki kutsal ittifakıdır.

Bu ittifak:

  • 8-9 yaşındaki çocukları ölesiye çalıştırır
  • Kadınları güvencesiz ve korunmasız bırakır
    Şiddeti görünmez kılar
  • Hesap sormayı bastırır
  • En tehlikelisi ise şudur: Tüm bunları “olağan” hale getirir.

10 yaşındaki çocukların, kolunu makinaya kaptırıp can verdiği gün,

annelerinin babalarının yoksul evlerde yalnız bırakmaktan başka çarelerinin olmadığı çocukların yanarak öldüğü gün,

stajyer öğrencilerin Meclis içinde cinsel istismara uğradığı gün,

bu ülkede hayat hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorsa

Bu düzen, hakları istisna, insanı harcanabilir kılabildiği için…

Bu yüzden işte birkaç yönetmelik değişikliği, birkaç soruşturma, birkaç açıklama değil mesele.

Mesele, nasıl bir toplumda yaşamak istediğimiz.

Ya çocukları, kadınları ve gençleri gerçekten koruyan bir toplum kuracağız…

Ya da yamyam bir sistemin yediklerinin arkasından yas tutmaya alışacağız.

Ve alıştırmak, bu sefil düzenin en büyük zaferidir.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.