Yaşamı ateşe vermeyin*
Özgün Enver Bulut 24 Mayıs 2025

Yaşamı ateşe vermeyin*

Çok kullansak da epeydir uzağımızdaydı “barış” sözcüğü. Türkiye’deki anlık değişim belki de insanları ürkütüyordu. Oysa bir dönem çocuklara verilen en güzel isimdi Barış ve Özgür. Barış içinde, özgürce bir yaşam değil midir insanların istediği. Eşit koşullarda, hak, hukuk ve adaletin mümkünlüğünde bir yaşam. Kardeşlik dediğimiz, saygı dediğimiz, sahiplenme ve refah dediğimiz tüm kavramların, en güzel yaşandığı zamanlardır kalıcı barış zamanları. Dünyanın Antik Çağından bugüne ne kadar savaş yaşanmış ve bu zaman diliminin ne kadarı barışla geçmiştir? Baktığımızda en bereketli, en yaratıcı, en kardeşçe yaşanan dönemler ise daha az olan barış dönemleridir. 

Savaş yıkımdır, ekonomik çöküştür, servetin adil olarak bölüşülmediği, akıl ve bilimin durduğu, doğadaki yaşamın yok edildiği en karanlık akıştır. Dünyanın bilinen ilk yazılı barış antlaşması olan Kadeş Antlaşması’nda bile bu durum çok açık ve nettir. Çünkü antlaşma tamamen barış ve kardeşlik üzerine oturtulmuş ve gerek Mısır, gerekse de Hatti ülkesinin bu sayede daha güçlü olarak kalacağı ifade edilmiştir. “Gümüş tablet üzerinde akdettiği antlaşma ile yarattı ki, bugünden başlayarak aramızda ebediyyen iyi barış ve iyi kardeşlik teessüs etsin. Ve benimle kardeş olmuştur ve o benimle barışıktır. Ben de onunla kardeş oldum ve onunla ebediyyen barışığım.”** Metin her iki ülkenin tanrılarının antlaşmaya sadık kalmaları halinde onları korumasını, aksi durumda ise mahvetmesini karara bağlamıştır. O nedenle barış her zaman ve her dönemde büyük bir açılım ve yol göstericidir. 

Kuşkusuz dünya tarihi çoğu zaman “barış” kavramına sığınarak büyük bir silahlanma yarışına giren ve en büyük barışın ancak böyle sağlanacağına inananlarla dolu. İmzaladıkları bildirilere çoğu zaman uymamaları ile dolu insanlık tarihi. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi gibi tüm insanlara özgürlük, eşitlik ve kardeşçe yaşam hakkını karara bağlayan metin her zaman delindi. Dünya savaşları, bölgesel savaşlar, milyonlarca ölüm ve yıkımı getirdi. Çünkü herkesin özgürlüğü ve yaşam hakkı, diğerinin bu haklarının yok sayıldığı yerde başlıyordu. Mümkün olan ise eşitçe, adil ve özgür bir yaşamın ortaklaştırılmasıdır. 

Bugün “neler oluyor” sorusu kapımızda. Bölgesel gibi görünen tüm savaşların içinde dünyanın her ülkesi var. Kimi silah, kimi para, kimi insan gücü veriyor. Tamamen silahlanma üzerine kurulmuş bir ekonomiden söz etmek mümkün. Modern silahlar, uçaklar, gemiler ve yağmalanan topraklardaki zenginlik. Bitmeyen, bitirilmeyen bir Filistin sorunu ortada. Dinlerin, felsefenin, mitlerin, astronominin, şiirin en yoğun olduğu topraklar bir cahiliye döneminde adeta. Kavimler yok edilirken, onlarla birlikte çok şey de yok edildi. Ancak ayakta duran, direnen ve tanıklık eden bir şiir hep oldu. Mahmud Derviş’in dizeleri insana, insanlığa ses olur onurluca.***

“O son göçle… / Son vasiyetimi ve barışı yazmadan./ Düşen düştü ve sen yükselirsin/ Düşüncen/ Ellerin/ Ve… benin!/ Ne ayrılığın ne de mutluluğun/ Ne deniz ne de göz kapaklarımın sürmesi sende/ İstediğin gömleği giyinirsin ki yasaklanan adımların giydirilir/ Gölgeler yağar Arap hakiminin kaldırım taşlarında hatta asmada/ Gökte/ Gölgeni kırarım bütün uzunluğunda uzanan kilim veya gölgeni.

Yine çok eskilerden bugüne uzanan Kürt sorunu var. Büyük acıların çekildiği, bedellerin ödendiği, evlere ateşin düştüğü. Önümüzde bir fırsat var ve uzun zaman sonra, ilk kez barış, umudun dili, güzelliğin rengi, ışığın sesi olarak önümüzde. Bazı sorunlar çok yaralıdır ve ona tanrı bile gözyaşı döker. Boşuna mı söylüyor Şêrko Bekês.****

“Bir yaprak düştü, ardından bir parmak/ Bir parmak düştü, ardından bir şiir/ Şiir düştüğünde, ardından bir sevgi/ Sevgi kuruduğunda/ Onunla bir mevsim/ O yıl bir mevsimim kuruduğunda/ Onunla bir şehir de kurudu/ Şehrin cenazesinde de/ Bir ülkenin ağlayışı beraberinde/ Bir ülkenin özlemi için/ Cihanın imdadı da onun ardından/ Kanat çırptı yukarı için/ Ardından/ Bir evrenin kasırgası koptu ve/ Bu sefer tanrı da ağladı!”

Bir türlü kan deryasında kurtulamayan Ortadoğu. Umutsuz insanların coğrafyası. Savaşların ve ölümün yurdu. En sonunda barbarlık çetelerinin gelip katliamlara giriştiği topraklar… Şimdi bu kan gölünün etrafında büyük bir umut gelip kapıyı çalmış. Kardeşliğin ve barışın dili her şeyi kucaklar ve ayağa kaldırır. Yeter ki ısrarcı ve ilkeli olunsun. Suriyeli, komünist şair Riyad Salih El Hüseyin’in barışın erdemin dili olduğunu anımsattığı dizelerini yeniden okumalı öyleyse.*****

“Kadın dedi ki,/ Ayda yaşamak istiyorum/ Buğday tarlasıyla/ bir ağaçla, keçiyle/ ve sevdiğim adamla/ Çocuk dedi ki,/  Bir serçe istiyorum beslemek için/ Bir kedi istiyorum oynamak için/ Resim defteri ve renkli kalemler/ kediyi serçeye yakın çizmek için/ Adam dedi ki,/ Çalışmak istiyorum ve evlenmek/ sarhoş olmak, sinemaya gitmek…/ Ağaç dedi ki,/ Yeşil kalmak istiyorum/ Nehir dedi ki,/ Durmadan akmak istiyorum/ Sonra ve daha sonra/ Konuşmayan insanoğulları geldi/ Uzun bıyıklı ve siyah kıyafetli hainler/ Adaletin cesedini yıkadılar kanunların taşlarıyla/ Ve hapsettiler herkesi.”

insanların yaşam sevdası ve umudu, güce itaat etmek ya da bulundukları ortama ayak uydurmakla değil, el ele tutuşarak, yan yana durarak, körleşmeden, vicdanlarını kırmadan, insani değerlerle mümkün. Dünyanın en konforlu dönemi bu dönemlerdir. Sadece barışçıl dilin ve ortamın sesini büyütmek gerekiyor. Barış da bulaşıcıdır. 

* Bir Yürekten Bir Yaşamdan, Şükran Kurdakul, Varlık Yay. 1982

** Hititler, Haz: Meltem Doğan Alparslan – Metin Alparslan, YKB, 2013

*** Beyrut Kasidesi, Mahmud Derviş, Çev: Metin Fındıkçı, Alkım, 2003

**** Güneyden Şiir Yağmuru, Şêrko Bekês, Çev: Şirvân Rehîm, Azad Dilwar, Baker Schwani, Belge, 2011

***** Uzun Bıyıklı Kahinler, Riyad Salih El Hüseyin, Çev: Melek Deniz Özdemir

 

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.