Yüzleştirin hayatları
Hicri İzgören 19 Ocak 2025

Yüzleştirin hayatları

“Hikayelerini bilmediklerimizdir en çok düşman olduklarımız.” Diyor Slavoj Zizek. Ezberlerimizin çoğu, gerçeği araştırmadan kulaktan dolma, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma ya da medyanın dezenformasyonuna uğramış bilgilendirmelere dayalıdır.Bu sonuncusu çok daha etkilidir.Çünkü medya artık öyle bir güç haline gelmiştir ki insanların düşünce ve davranışlarını denetleme, toplumun yapısını, kurulu düzenini ve bireyler arasında cereyan eden toplumsal ilişkileri yeniden yaratma, yeniden şekillendirme, yeniden üretme ve yorumlama gücüne ve yeteneğine sahiptir.
Alfred Adler; savaş karşıtı bir yazısında halkın savaşçı bir eğilimle beslendiğinde, propagandalar ile birlikte, özellikle kişilikleri ve yaşantıları ile ilgili sorunlar da yaşıyorlarsa, savaş fanatiği haline gelebildiğini belirtir. Adler’e göre; “halkın çoğunluğu durumu yeterince netlikte bilemedikleri ve değerlendiremedikleri için, baştaki yöneticilerin isteği ile savaşa destek verir.”
Yapılan araştırmalar en büyük etkilenmenin ve erozyonun yeterli bilinç ve seçicilik düzeyine erişememiş insanlar üzerinde görüldüğünü söylese de aslında sadece bu gruplar değil, hepimiz bir şekilde bu değişimin içinde yer alıyoruz.
***
“Bilişsel Çelişki Kuramı”na göre, insanlar davranışlarını ve düşüncelerini önceki değerlerine göre belirlermiş. Bu değerler; inançlar, tutumlar ve gereksinimleri olabilir. Zamanla veya çevresel faktörlerle edindiğimiz tüm bu değerler kişiliğimize yön verir. İnsan, birçok değere sahip olabilir. Zaman içinde bu değerlerine tezat oluşturabilecek bir takım verilerle karşılaşabilirler. Bu veriler, kendi varsayımlarıyla çelişirse, bilişsel çatışma yani bilişsel çelişki oluşur. Bu ve buna benzer davranışlar, gerçeklere olan karşı duruşu tanımlar. Kişiler, kendi inançları için sonradan ortaya çıkan uyumsuzlukları kabul etmeme iradesini gösterebilirler. Eğer bir konuya tamamen inanıyorsak, onun yanlış olmasını istemeyiz. İşte tam bu nokta da gerçeklerle yüzleşmekten ya kaçarız, ya da ona karşı koyarız.
Yine bu kurama göre, insanlar veya toplumlar inandıkları şeylere karşı gelen konulara saldırma eğilimindedir. Bunu yaparken farklı metotlar dener. Örneğin, karşı görüş hiç var olmamış gibi davranır. Yani onu görmezlikten ve  duymazlıktan gelir. Böylece uyumsuzlukla yüzleşmez ve bir nebze olsun kendini kandırmaya devam eder. Ancak bunu yaparken o kadar başarılıdır ki, bunun bir kandırma olduğunu fark etmez. Diğer bir yöntem ise, ne olursa olsun görüşlerini ortodoksça savunmasıdır. Bunun için saldırgan bir tavır alır, karşıt görüşü sadece çürütmek istemez onu yok etme arzusu da duyar. Çünkü bu ona göre kendisine yapılmış bir saldırıdır.
İnsanın insana karşı başlattığı taaruzun haklılığını ya da haksızlığını tartışmaya yanaşmıyoruz. Oysa hakkaniyet dediğimiz şey biraz da hayatın sağlamasını yapma cesareti ve erdemidir. Yüzleştirebilmektir, araştırıp hakikatleri ortaya dökebilmektir. Yüzleştirip doğruyu bilebilmektir. Yüzleşmeyen hayatın kibri, pervasızlığı, acımasızlığı ve bencilliği ortadadır. Yüzleşmek hayatın kendi doğal akışını bulmasının bir yoludur. Bu yüzden adaletin terazisinde yüzleştirmeli hayatları.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.