Türkiye’de son dönemde görülen en büyük sağlık skandalı olarak nitelendirilen “yenidoğan çetesi” ile ilgili dava bugün İstanbul’daki Bakırköy Adliyesi’nde başladı.
47 sanığın yargılandığı davanın ilk duruşmasında, tutuklu 22 sanık ile tutuksuz 25 sanıktan 19’u hazır bulundu. Diğer tutuksuz sanıklar da duruşmaya SEGBİS ile bağlandı.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, 22’si tutuklu 47 sanık hakkında 1399 sayfalık bir iddianame hazırladı.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi, iddianameyi 28 Ekim’de kabul etti.
İddianamede sanıkların İstanbul’da, 112 Acil Çağrı Merkezi’nde çalışan kişilerle ortak hareket ederek, bazı bebekleri önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk ettirdikleri, bazılarının ölümüne neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları öne sürülüyor.
Duruşmanın bugünkü oturumunda sanıklardan Hemşire Hakan Doğukan Taşçı savunmasını yaptı. Taşçı’nın bazı itiraflarda bulunduğu savunmasının ardından, avukatlar Taşçı’ya sorular yönelttiler. Duruşmaya yarın devam edilecek.
Sanıklar salona alınmaya başladı
“Yenidoğan Çetesi” olarak bilinen suç örgütü davasında sanık avukatları salona alınmaya başladı. Salonun dışında bekleyenler arasında bebeklerini kaybeden aileler de bulunuyor. Henüz salona alınmayan aileler ile mahkemedeki güvenlik görevlileri arasında tartışmalar yaşandı.
Dava görülmeye başlandı
Dava gecikmeli olarak 12:00 sularında Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı.
Toplam 22 sanık salona getirildi.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan ve İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu davayı duruşma salonunda takip ediyor.
Pek çok avukat ve gazeteci salon kapasitesi gerekçe gösterilerek salona alınmadı. Mahkeme salonu dışında bekleyiş sürüyor.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ da duruşmayı takip etmek üzere Bakırköy Adliyesi’ne geldi.
Savunmalara geçilmedi
Salonda bekleyişin uzaması üzerinde avukatlar mahkeme başkanına tepki gösterdi: Avukatlar “Sayın hakim bir saattir ne için beklediğimizi bilmiyoruz, lütfen açıklar mısınız?” sözleriyle uzun süren bekleyişe tepki gösterdi. Hakim tenzip (duruşma zaptı) düzenlendiğini, bu bitince duruşmanın devam edeceğini duyurdu. Ardından duruşmaya 45 dakika ara verildiği duyuruldu.
Erinç Sağkan: Bu yargılamada maddi gerçeklere ulaşmak bizim için gereklidir
Duruşmaya verilen 45 dakikalık ara sonrası duruşma yeniden başladı. Türkiye Barolar Birliği başkanı Erinç Sağkan söz aldı:
“BM Çocuk Hakları Sözleşmesi imzacısı olan ülkelere çocuğun üstün yararını gözetmek konusunda yükümlülük vermektedir. Bu konuda en önemli başlık yargı makamlarının bu ilkeyi hangi standartlarda uyguladığıdır. TBB olarak katılım talebimiz bu ilkenin sağlanmasını temin etmektir. BM Genel Kurulu’nun 29 Kasım 1985 yılında aldığı karara göre mağdur kavramı daha geniş şekilde yorumlanmalıdır. BM kararları ve ulusal mevzuat çerçevesinde çocuğun üstün yararının mahkeme kararlarına yansıması bakımından katılma talebimizi takdirlerinize sunuyoruz. Bizlerin buradaki varlığı hem savunma hakkının hem de sanık müdafiilerin savunma haklarının kısıtlanmaması açısından buradayız. Bu yargılamada maddi gerçeklere ulaşılması bizim için gereklidir. Salondaki oturma düzeni açısından iddia makamı ile savunma makamının dip dibe oturması bizler açısından tartışma konusudur. Bu görüntü adil yargılama ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.
Kaboğlu: Katılım talebimizi kabulünü takdirinize sunuyorum
Ardından İstanbul Barolar Birliği başkanı İbrahim Kaboğlu söz aldı:
“Anayasa madde 135 ve madde 2 üzerinden hukuk devleti ve sosyal devleti ilkesine dayanarak katılım talebinde bulunuyoruz. Bu davanın konusunu oluşturan sağlık hizmetlerini tanımlamak devletin yetki ve sorumluluğudur. Bu hizmetler zaaf görülürse yaptırım uygular. Yaşam hakkını korumak da baroların yetki ve sorumluluğudur. Adil yargılanma hakkını temin etmek için de İstanbul Barosu nitelikli çok sayıda avukatı ile bu yargılamaya katılması çok önemlidir. Bu bakımdan hem mağdurlara, hem adil yargılanma hakkına katkı sunmak açısından katılım talebimizin kabulünü takdirinize sunuyorum.”
İstanbul 2 No’lu Barosu Başkanı Yasin Şamlı söz aldı:
“Gerek çocuğun üstün menfaati gerek diğer hukuk ilkeleri açısından baroların katılma taleplerinin kabülünü arz ederiz.”
Tekirdağ Barosu Başkanı Egemen Gürcün söz aldı:
“Bu davayı çocuk hakları komisyonumuz ile burada takip ediyoruz. CMK’daki mağdur kavramını yorumlayarak baroların katılım talebi kabul edilmemektedir. Ancak Narin kızımızın davasında baroların mahkemeye ne kadar katkı sağladığı görülmüştür. Mağdurların haklarının tesisi için baroların katılım sağlaması çok önemlidir. Çocuklara yönelik suçların önlenmesi baroların görev ve yetki alanındadır. Barolar olarak çocukların yaşam haklarını gözetmek için davaya katılım talebimizi arz ederiz.”
Mahkeme Başkan’ından avukata: Lütfen polemik yaratmayalım
Katılım talebinde bulunan başka bir avukatın “Bu tarz davalarda çeteyi çökerten detay sanıkların çapraz sorgulamasıdır. Narin dosyasında katılma talepleri kabul edildiği için çok iyi sorgulamalar yapıldı. Bir sanık avukatı bizim katılım taleplerimiz reddedilği bilgisini verdi. Siz katılım taleplerimizi halen değerlendirirken sanık avukatı bu bilgiyi nereden aldı?” sözleri üzerine mahkeme başkanı “Lütfen polemik yaratmayalım” yanıtını verdi.
‘Mağdur aielelere öncelik verilmeli’
Mağdur ailelerinin savunmanlığını üstlenen bir avukat “Mağdur ailelere öncelik verilmeli” talebini sundu.
“Örgüt lideri sanık Fırat Sarı’nın kaç yıldır insanların ölümüne sebebiyet veriyorlarsa bunu itiraf etmesi gerekmektedir. Örgütün çökertilmesi için geçmiş suçların itirafı gerekmektedir” diyen avukat
“Öldürülen çocuklarımızın faillerini bu halk affetmeyecek” dedi.
Mahkeme başkanına “Cezada indirim yapacak mısınız?” diye soran mağdur aileleri avukatı “Sanıklar geçmiş döneme ilişkin tape kayıtları dava dosyasına eklenemez diye bir rahatlık hissetmesin. Onların enselerindeyiz” ifadelerini kullandı.
‘Bu dosya buzdağının görünen yüzü’
Katılım talebinde bulunan diğer bir avukat davanın “kamusal” içeriğine vurgu yaparak şu ifadeleri kullandı:
“Bu dosya üzerinde bütün halk uzlaşıyor. Bu dosya halkın tamamını ilgilendiriyor. Siyasi partilerin en önemli özelliği halkın temsilcisi olmasıdır. Mağdur ailelerden bize ulaşanlar var. Burada halkın tamamını tehdit eden bir örgüt söz konusu. Bu dosya buzdağının görünen yüzü, belki sadece tüm suçlarım binde biri… Bu dosyanın bu zamana kadar ortaya çıkan kısmı kadar ortaya çıkmayan diğer suçların açığa çıkarılması için buradayız. Bu halk sahipsiz bırakılıyor; mağdur ailelerin çoğu fakir ve gariban aileler. Bu gariban aileler haklarını savunamıyor, kimse onları sahiplenmiyor. Dolayısıyla burada gariban ve fakir halkımızı sahipsiz bırakmamak için katılım talebinde bulunuyoruz.”
Gelecek Partisi’nden Avukat Meryem Türktekin söz aldı:
“Başka skandallar da gördük ama hiçbirisi bu dava ile kıyas götürmez. Hastaneler savaş zamanlarında bile dokunulmazdır. Ancak bizim insanımız para uğruna bizim insanımız para uğruna bebeklerin canına kast etmiş. Sadece bebeklerin ve yakınları zarar görmemiştir, tüm toplum zarar görmüştür.O nedenle bu davaya katılım talebinde bulunuyoruz.
2023’te görülen olaylar silsilesi değildir şu anda yargılanan. Ahmet Davutoğlu’nun eşine 2015 yılında bir ihbar gelir: bir kısım eylemlerle SGK’dan para kazanmak için milletin çocuklarına zarar verilmiştir bilgisi gelir. O dönem bu dosyanın ucu açık kalır. İlginç olan şey şudur: o şikayette adı geçen İlker Gören ve bazı diğer isimler bu davada sanıktır.”
Çocuk İstismarı ile Mücadele Derneği adına Ayça Polat söz aldı:
“Bu dava ailelerin bebeklerini kaybetme acısını temsil etmektedir. Bebeklerin yaşam hakkına saygı adına bugün buradayız. Bize ulaşan çok sayıda aile bizden destek talep etmiştir. Kovuşturma genişletilirse hem mağdur hem sanık sayısı artacaktır. Çocuk Koruma Kanunu Madde 4 kapsamında çocuklarının haklarının korunması için sivil toplum ve kamu kuruluşları iş birliği içerisinde olmalıdır. Bu nedenle katılma talebimizi sunuyoruz.”
‘Bir diyeceğim yok’
Avukatların katılma talebiyle ilgili sanıklara söz veriliyor Sırayla söz verilen sanıkların her biri “Bir diyeceğim yok” ifadelerini kullanırken üç sanığın “Katılma taleplerinin reddedilmesini talep ediyorum” sözleri dikkat çekti.
Katılma taleplerine ilişkin sanık avukatlarına söz verildi. Sanık avukatlarının pek çoğu katılma talebi veren barolar ve sivil toplum kuruluşlarının “suçtan direk zarar görmemelerini” gerekçe göstererek katılma taleplerinin mahkeme heyeti tarafından “reddini” talep etti.
Savunma avukatları ile davacı avukatlar ve katılım talebi veren avukatları arasında kısa bir sözlü tartışma yaşanması üzerine mahkeme başkanı bireysel tartışmaya girilmemesi konusunda avukatları uyardı.
Sanık avukatlarından biri: “Özel sağlık sistemi ile özel hastanelere kazanç kapısı açılmıştır. Bu sistemi kuranlar, bu sistemden nemalananlar bu sistemi yönetenler de olmuştur. Dolayısıyla sistem tartışılmadan sanıkların tartışılması doğru değildir; biz tüm sanıklar suçludur diyemeyiz, sanıkların suçlu olup olmadığına mahkeme karar verecektir. Bu nedenle kısaca katılma taleplerinin reddine karar verilmesini talep ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Sanık avukatları baroların katılımının reddini talep etti
Başka bir sanık avukatı “Barolarla ilgili katılma talebinin kararını mahkemeye bırakıyoruz, ancak diğer sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerin katılma taleplerinin reddini talep ediyoruz” derken Yenidoğan çetesi üyesi olduğu iddiasıyla yargılanan sanıkların savunmanlığını üstlenen başka bir avukat “TBB ve diğer baroların doğrudan suçtan zarar görme durumları yoktur. Sivil toplum kuruluşları ve partilerin de durumu böyledir. Dolayısıyla dosyaya katılma taleplerinin reddi gerekmektedir. İddianamede adı yer almayan bebeklerin ailelerin mağdur ailesi olarak katılma taleplerinin reddedilmesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı.
Sanık avukatları: Yargısız infaz yapıldı
Başka bir sanık avukatı ise şu ifadeleri kullandı:
“Ben Türkiye Barolar Birliği ve İstanbul Barolar Birliği başkanlarına teşekkür ediyorum. Yaptıkları konuşmada sanıkların savunma hakkına dair bilgilendirme yaptılar. Bu zamana kadar tüm sanıkların yaşadıkları fiziksel ve psikolojik işkenceyi biz de sanık avukatları olarak yaşadık. Sanıkların hepsi hakkında yargısız infaz yapıldı. Bir avukat bir dilekçeye katil sıfatını yazamaz, bunu yazan avukattan utanıyorum. Sanıkların masumiyet karinesini çiğneyen beyanlar yapıldı. Bu nedenle barolar dışında tüm avukatların katılım talebinin reddini talep ediyorum.”
Sanık avukat beyanları üzerine davacı avukatlar tarafından sesler yükselmesi üzerine mahkeme başkanı salonu sessizliğe davet etti.
Duruşma 16:30 itibariyle sanık avukatları beyanları ile devam ediyor.
Başka bir sanık avukatının şu sözleri salonda tepkiye neden oldu:
“Bu dosya birilerinin şahsi şov alanına dönüştü. Sosyal medyada bu dosyaya dair pek çok bilgi paylaşıldı, ben avukat olarak iddianameye ulaşamazken bazı gazeteciler iddianameyi sosyal medyada paylaştı. Siyasi partiler savunmaya katılıp ne yapacak? Şov yapacaklar.”
Bu sözler üzerine salondan ve davacı avukatlar tarafından sesler yükseldi.
Mahkeme heyeti başkanı salonda sözlü tartışma nedeniyle Gelecek Partisi’nden avukat Meryem Türktekin’in dışarı alınmasını talep etti. Avukat tepki göstererek salon dışına çıktı.
Mahkemeye heyeti 16:50 itibariyle duruşmaya kısa bir ara verildiğini duyurdu.
Duruşma 17:30 itibariyle başladı.
Mahkeme heyeti başkanı tüm katılma taleplerinin reddedildiğini açıkladı.
Bazı avukatlar tepki göstererek salonu terk etti.
Sanık Savunmaları Başladı
Sanıkların savunmalarına geçildi. Hemşire Hakan Doğukan Taşçı savunmasını yaptı:
“Kendim suçlamaları kabul etmediğimi söyledim. Bazı konularda üzerime atılı suçların hiçbirini kabul etmiyorum, ihmalli davranış ve kasıtla adam öldürme suçlarını kabul etmiyorum. 1997 Ankara doğumluyum. Yaklaşık 10 yıldır yenidoğan yoğun bakımında çalışıyorum. İki yıl Asya Hastanesi’nde, sonra eski Medyan Hastanesi’nde çalıştım… Sonra Rehab Hastanesi’nde Güney Hastanesi’nde çalıştım. Ardından Florya Hastanesi’ne başladım ve sonrasında tutuklandım. Hepimiz sağlık sektöründe olduğumuz için birbirimizi tanırız. Gerek iş gereği gerek Whatsapp gruplarından çoğunu tanıyorum.”
‘Doktor Fırat Sarı, Hasan Basri aracılığıyla ailelerden fazla para aldı’
Hakimin tek tek hangi sanıkları tanıdığını sorması üzerine sanık hemşire Taşçı pek çok sanığı tanıdığını, bazılarının arkadaşı olduğunu, bazıları ise iş gereği tanıdığını söylerken bazı sanıkları hiç tanımadığını beyan etti.
Sanık şöyle devam etti: “Yöneltilen bir çok suçlama var. Sistemde yapılan bazı usulsüzlükler var. Bunlar pek çoğu hastanede yapılıyor, daha fazla para almak için evraklar üzerinde oynamalar hep yapılıyor. Pek çok şikayetler yapıldı ama bunlar dikkate alınmadı. Bu kurumlar nasıl oluyor da her denetlemeden sonra kurtuldu da sorun olunca iş biz hemşirelere kalıyor? Ben bir kuruş fazla para kazanmadım. Resmi evrakta sahtecilik kısmında bana yönelik suçlama var. Ona yönelik şunları söyleyeyim. Gece yoğun bakımda çocuk doktoru durmuyor, sistem hep bu şekilde. O doktor olmayınca bebeğe biz müdahale ettiğimizde bize nasıl müdahale edersin deniyor. Bu çelişkili suçlamaları ben kabul etmiyorum. Her hastane sahibi para kazanmak ister. Tape kayıtlarında geçenler hasta sayısı konusunda baskı yapıldığını bana iletiyor.”
Kendisine para alma iddiası sorulan sanık, “Sevki yapılmış bir bebekti. Doktor Fırat Sarı bilgi vermişti arayıp, bizden biri gelene kadar aileden ödeme almayın demişti. Sonradan aileden fazla para alma olayı ortaya çıkmış. Fırat Sarı aileye örnek veriyorum 30 bin ödeyeceksiniz demiş. Hasan Basri aracılığı ile aileden parayı almış ama hastane 20 bin almış. Fırat Sarı fazladan 10 bini kendisi almış gibi bir durum… Biz kesinlikle fazla para almadık, tüm parayı Fırat Sarı aldı” dedi.
Mahkeme heyeti “Aylardır benim bir sürü kötü hastam var” şeklinde konuşmasını hatırlatınca Sanık Taşçı şöyle devam etti:
“Doktor niye gelip bizimle ilgilenmiyor diye sitem etmiştim. Şeyhmus Çelik daha çok poliklinikte duruyordu, benim iş yüküm hemşirelik dışına çıkıyordu. O yüzden Fırat Sarı’dan destek istiyordum.”
Mahkeme heyeti başkanı hakim sanığa tapelerde geçen “Hocam 25 gündür yatırıyorum, ben vicdansızlık yapıyorum. Biliyorsun 45 gün yatırdığım sarılık vakası var” sözlerini sordu. Sanık, “Fırat Sarı ile o konuşmayı yaptık, tamamı dinlenirse o hastanın yaşamını yitirmediği görülür. Zaten yatırma kararını doktorlar verir. O yetki bizde yok” yanıtını verdi.
Hemşire Hakan Doğukan Taşçı’dan itiraflar
‘Fazla ilaçları toplayıp satıyorduk’
Hakim başka bir tape kaydını sordu, SGK’dan fazla para kazanmak için mi ilaç yazdınız diye sordu. Sanık hemşire Taşçı: “Bebeklerin kullanması gereken bir ilaç var. Bunu sigortası varsa SGK karşılar. Bu ilaçlar hep zayiata uğruyordu. Ama hiçbir şekilde ihtiyacı olan hastaya verilmemiş değil. Bu ilacı ne kadar kullanılmış olarak gösterirsen hastane o kadar para kazanır. Bu ilaçların fazlası çöpe gidiyordu. Biz Fırat Sarı ile bu konuyu görüştük, fazla ilaçların satılması söyledi. Hasan Basri aracılığı ile hastanelerden bu fazla ilaçları toplayıp satıyorduk. Hasan alıyordu, ben satıyordum. 3 kere böyle bir satış yaptık. Totalde ben maksimum 4 bin – 5 bin lira komisyondur. Ama Fırat Sarı 30-40 bin almıştır.” yanıtını verdi.
Hemşire Taşçı: Aileler bana doktor deyince ben doktor değilim diye düzeltmiyordum
Hemşire Hakan Doğukan Taşçı savunmasına şu sözlerle devam etti: “Benim SGK’yı dolandırmak gibi bir amacım yoktu. Sadece 60 tane ilacın satımını yaptım. Bize Fırat Sarı talimat verdi. Zaten o fazla ilaçlar çöpe gidip zayi olacaktı. Biz artırma yöntemiyle fazla kalan ilaçların satımını yaptık. Hasta bekletmeyle alakalı olarak dediğim gibi bunun kararını doktor verir, yoğun bakımda bekleyen hasta varsa ben bekletmeye başladım olarak telefonda söylerim, o kararı ben verdim anlamında o bilgiyi vermedim. Ben 2023 yılında Birinci Hastanesi’nde çalıştım, sonradan Florya Hastanesi’nde çalıştım. Bir ara Dünya Hastanesi’nde çalıştım. Basit şeyler olduğunda aranıyordum, ama Doğukan’ı arayın doktoru aramayın diye kimseye bir talimat verilmedi. Bilgi almak amaçlı beni arayanlar oluyordu ama kimsenin doktoru aramasına engel olmadım.”
Hakim sanık hemşire Taşçı’ya Emine Avcı ile konuşma kayıtlarını sorup kendini doktor olarak tanıtıp tanıtmadığını sorduğu Taşçı “Bazen aileler doktor yok diye tepki gösteriyordu. Ben doktorun vereceği bazı bilgileri verince aileler bana doktor diye hitap ediyordu, ben de ben doktor değilim diye düzeltmiyordum” yanıtını verdi.
“Fırat Sarı ‘çocuk zaten ölecek neden uğraşıyorsun’ diye baskı yaptı”
Hemşire Taşçı savunmasının devamında şu ifadeleri kullandı: “Çok hasta bir bebek vardı. Hem hastane hem doktor Fırat Sarı üzerimde baskı kurdu, bu çocuk zaten ölecek neden uğraşıyorsun, masraf oluyor diye. Ama benim verdiğim tepki kayıtlarda da mevcuttur. Ben tedaviyi sürdürdüm. Bana niye uğraşıyorsun dediklerinde ben tedaviyi kesmem diye fikrimi beyan ettim. 45 gün sonra bu bebek öldükten sonra biz morga teslim ettikten iki-üç gün sonra babaannesi arayıp çocuğun naaşını alamadığını söyledi. Borcu olduğu için hastane yönetimi cenazeyi vermemişti söylediğine göre, ben de bunu duyunca hastane yönetimiyle konuştum, çocuğun naaşını teslim ettiler. Minimum iki gün sonra çocuğun naaşı teslim edildi.”
‘Hastanın yatışı uzayınca SGK’dan fazla para alınabiliyordu’
Sanık hemşire Taşçı ayrıca şu ifadeleri kullandı: “Bazen doktor yokken acil müdahale ettiğimiz oluyordu. Bebeklerin akciğerlerine entübe yapmak doktorun görevidir, ama doktor o sırada yoksa, doktoru bekleyecek durum yoksa bu tarz işlemler yaptığım oluyordu.”
Fırat Sarı ile yaptığı bir konuşmada “hocam taburcuları uzattım” sözleri sorulan hemşire Taşçı şöyle dedi: “O gün bir kaç çocuğun taburcu olacağı belliydi. Fırat Sarı bizi arayıp taburcu etmeyin dedi. Hastanın yatışı uzayınca SGK’dan fazla para alınabiliyordu, yani bu tarz durumlar oluyordu ne yazık ki.”
Sanık hemşire Taşçı: ‘Ne zaman ki Gizem besledi, çocuk kusmaya başladı’
Sanık hemşire Taşçı’nın savunmasının devamında makineye bağlı bir çocuğun yaşamını yitirmesi üzerine beyanlarda bulundu:
“Gece vardiyasında Tuğçe Toptemel vardı. Hastayı teslim ettik kendisine. Ben sonra çıktım. Sonrasında sabah 07:45 suları telefonum çaldı. Tuğçe beni aradı, çocuğun durumu kötü dedi ama ifadeleri çok çelişkiliydi.”
Hakim “Seni niye arıyor? Normalde seni mi doktoru mu araması lazım?” diye sordu, bazı ifadelerde “doktoru değil Doğukan’ı arayın” ifadeleri olduğu için hakim bunu özellikle sorduğunu dile getirdi.
Taşçı yanıtladı: “Ben hastanenin yakınında oturuyordum. Gidip müdahale edip geri dönebiliyordum. Normalde doktoru araması lazım ama ben yardımcı olmak için hayır demiyordum. İfadelerde neden öyle bir iddia var anlamadım. …
Yanlış hatırlamıyorsam durumu kötü olan bir hasta ile ilgili Şenay adlı hemşire beni aradı. Hastaneye gittim, 10 saniye içinde çocuğun ölmüş olduğunu anladım; çocuk hipotermi olmuştu, buz gibiydi, kaskatı kesilmişti. Tuğçe’yi arayıp sen çocuğun öldüğünü nasıl anlamadın diye sordum. Zaten hiçbir sıkıntısı yok dediler, ama hasta gelince durumu kötüleşti. Sonra aradan bir süre geçti, 10 buçuk gibi Tuğçe beni yine aradı, ‘bu hastanım sabah 7 buçuğa kadar hiçbir sıkıntısı yoktu. Gizem ne zaman ki hastayı besledi, hasta o zaman kusmaya başladı’ dedi. Ki Hasta entübe iken kusması hiç iyi değildir. Ne olduysa o kusmadan sonra olmuş.
…
Hastane yönetimi ölüm saatini biraz ileriye çekmemi söyledi bana. Hastanın ölmesinin geç fark edildiği ya da o sırada doktor olmadığı için bunu istemiş olabilirler. Normalde yoğun bakım doktoru kimse o hastayı kabul eder, hastanın sevkiyatı öyle gerçekleşir. Şeyhmus bey ‘ben yokken neden altı aylık bebek kabul edildi’ diye sormuş olabilir. Ama zaten Şeyhmus beyin çoğu hastadan haberi yoktu.”
Hemşire Taşçı: ‘Hastaneler entübe hasta sayısını fazla gösterip denetimlerden çok rahat geçebiliyorlar’
Sanık hemşire Taşçı kasten öldürme suçunu reddederken içinde yer aldığı bazı usülsüzlükleri kabul ettiğini dile getirdi ve savunmasını şöyle sürdürdü:
“Hepimiz zaten sağlık camiasından birbirimizi tanıyoruz. Ortada bir örgüt yok. Benim 11 hastanenin sorumlusu ile ortak hareket ettiğim neye göre yazılmış? Ben Birinci Hastanesi’nde çalışırken hiçbir bebek ölmedi. Evet yaptığım bir usülsüzlük varsa. Şablonları yazıyordum, şablon olarak yazdım ama doktorun yazması gereken şeyleri yazmadım, ara taslak belgeleri yazdım. Epikriz yazıyordum ama şablon olarak yazdım, çok acil durumlarda beş altı kere şablon olarak yazdım. Hastanenin yoğun bakım kotası 10 ise daha fazla para alabilmek için 3. basamak hasta sayısı daha fazla gösteriliyordu. Bir bebeği entübe göstermek onu 3. basamak kaydetmek için yeterlidir. Ben 10 senedir her çalıştığım kurumda görüyorum, hastaneler hastaları entübe gösterip denetimlerden çok rahat geçebiliyorlar.
Gıyasettin Mert de 112’de çalışıyordu. Oradaki bağlantılarını kullanıp usülsüz hasta sevkiyatı yapıyordu. Her usulsüz sevkiyat yapılan hasta ölüyor muydu ben bunu bilmiyorum, böyle bir beyanım yok. Ama bu usülsüz sevkiyatların araştırılması lazım. İlker hoca daha çok hastaların genel durumunu takip ediyordu. Ama evrak işlerinden de haberi vardı. Burada tek tek isimleri sayamam ama yoğun bakım doktoruysam benim epikrizlerim usülsüz şekilde yazılıyorsa, benim kaşem kullanılıyorsa bundan haberim olmaması mümkün olamaz.”
Hemşire Taşçı: “Usülsüzlük yapmış olabilirim ama hiçbir bebeğin ölmesine göz yummadım”
Sanık hemşire Taşçı hakimin kameralara dair sorusuna
“Biz normalde yoğun bakım kameralarını telefonumuzdan izleyebiliyorduk. Bir bebek öldü ama kamera kayıtlarından çıkarıldı. Kameralar çalışıyordu ama kameralar çalışmıyordu diye beyan verilmiş polise” yanıtını verdi.
Sanık hemşire Taşçı savunmasını pişman olduğu noktaları ve reddettiği suçları vurgulayarak noktaladı:
“İlaç satımı gibi bazı hatalarım oldu. Maddi olarak biraz sıkışmıştım. Ama bir örgütle hareket etme gibi bir durumum olmadı. Hiçbir çocuğun ölmesine göz yummadım. İddianamedeki çoğu şey gerçeği yansıtmıyor. Bu hastaneler kaç kez denetimden geçiyor. Kaya bebekten bahsediyorum, alenen Kaya bebeğin öldüğü kayıtlarda mevcutken hastane yönetimi bunu nasıl kapatabiliyor? Neden burada doktorlardan daha çok hemşireler yargılanıyor? Biz emekçileriz, bir bebek öldüğünde orada doktor yok diye müdahale etmek zorunda kalan hemşire midir sorumlu yoksa orada olması gerekirken orada olmayan doktor mu? Bana demişler ki doktorlar yokken ilaç yapmış… Sadece bir telefon kaydı dinlenerek tapeler üzerinden bilirkişi raporu yazılıyor. Bebekleri iyileştirmeyi kendine vazife eden bir insanı suçlamak bu kadar kolay mı? Ben nitelikli dolandırıcılık suçundan tutukluyken adam öldürme suçundan yargılananlar serbest… Her haberde kendimi görmekten psikolojim bozuldu. Benim adım soyadım bebek katili ismiyle anılıyor. Benim dışarda bir ailem var, bunlar hiç düşünülmüyor. Bilirkişi raporu daha detaylı yazılabilir, bir insanı suçlamak bu kadar kolay olmamalı. Evet usülsüz evrak olmuş olabilir ama bir bebeğin ölümünden çıkar sağlama durumum olmadı.”
Hemşire Taşçı’nın savunması bitti. Ardından avukatlar Taşçı’ya sorularını sormaya başladı.
“Doktor Şeyhmus Çelik çalısması gereken saatlerde çalışıyor muydu?” sorusuna sanık hemşire Taşçı şu yanıtı verdi:
“Sabah 9 gibi gelir, viziteye çıkardı. Sonra öğleden sonra gibi çıkar giderdi. Tüm problem gece doktorunun bulunmamasıydı, hastanede ismen gece doktoru olarak gözüken biri vardı ama cismen yoktu. 3 doktorun 24 saat çalışamayacağı zaten belli, bilinen bir şey. Denetimlere geldiklerinde de doktorların olmadığı görülüyordu.”
“Ölmüş bebeğe sitel yapıldığından bahsettiniz o bebek Kaya bebek miydi?” sorusuna Taşçı “Bilmiyorum” yanıtını verdi.
“Bu sistem sizce kaç yıldır yapılıyor?” sorusuna Taşçı “Bir bebeği kimsenin bile isteye öldürdüğünü düşünmüyorum. Ama evrakta sahtecilik vesaire oluyordu… Fakat tam ne kadar yapıldığına dair bir şey diyemem. Doktor Şeyhmus Çelik neden yedi aydır dışarıda da ben içerideyim? Buradaki tutuklu çoğu insan hemşire.”
Avukat: “Dediniz ki hastaneye denetimciler geldiğinde ben hallettim şeklinde beyanlarınız olmuş. Sonra diyorsunuz ki denetimlerde bunlar niye ortaya çıkmadı. Siz fiilen denetimleri engelleyecek eylemlerde bulunmuşsunuz. Yani beyanlarınız çelişkili. Denetimcilerle aranızda menfaat ilişkiniz var mıydı? Gelen denetçiler hastane ile ilgili hangi doktor ilgileniyor diye sormuyorlar mıydı? Denetimler nasıl gerçekleşiyordu.”
Taşçı: “Denetimciyle çıkar ilişkimiz olsa onlardan bir şeyleri gizlemeyiz. Belki 10 şikayetin dördüne denetim gelir, 30 yataklı yoğun bakımda 30 küvez 30 monitor olması gerekir. Hiçbir denetimçi 28 monitör görünce işlem uygulamıyorsa en başta suçu onlarda aramak gerekiyor. Doktor hastalara hakim değilse buna yaptırım uygulanması gerekiyor. Ama bir denetim sırasında bir şeylerin değiştirilmesi mümkün değil.”
Hemşire Taşçı avukatların sorularına yanıt verirken alt kademe sağlık çalışanların değil sistemin sorgulanması gerektiğine dikkat çekerek “60 gün boyunca yatan prematüre hastanın tek bir akciğer raporu yok. Koskoca Sosyal Güvenlik Kurumu bunu nasıl tespit edemiyor?” diye sordu.